M&M
Balkonun fildişi mermerine dirseklerimi yaslayarak sarktığım günbatımını izlemek için, her gün akşamüstünden önce setten eve gelmeye çalışır keyfine varırdım; kendime özel alanda dudaklarıma sürdüğüm kırmızı parlak ruj ile, filtresini öperken sigaranın, sarı ve mavinin sevişmesinden doğan tüm renklerin altında, köpüklerini sahildeki neredeyse çıplak insan bedenlerine medcezirleyen denizin. Tam orada durur, günümü, hayatımı, içsel dürtülerimi düşünürken fark ettiğim birkaç gerçek olurdu. En sonuncusu, ben, Kim Taehyung'un feminen kıyafetlerden hoşlanmadığıydı.
Pedofili suçuna bulaşmış yaşlıların gözaltında suçunu itiraf ettiği ahlaksız polisin hak verdiği güzellikte tüm insanların bir araya geldiği Beverly Hills'e gelmeden önce, düşündüğüm birkaç şeyden birisi bir önceki yönetmenim kadar karaktersiz bir yönetmene denk gelip gelemeyeceğimdi, ne yazık ki, bu yaşlı obsesif adamın yaptığı iki şeyden biri, 'Ariel' karakterini kopyalamamı güzel dille rica etmesiyken diğeri, tıpkı onun gibi giyinmem olmuştu. Biraz dekolteli parlak gömleklerin sardığı omuzlarım üzerindeki yüzümün kızıl, inci dolu saçlarımla çevrelenmesi. Dudaklarıma kiraz öptürmek, parmaklarıma Poseidon'un mücevherlerini takmak, ıslak bir görünümle bedenime yapışan beyaz gömleğin göğsümü ortaya çıkarması başlıca isteklerinden olan bu adamın, hapse girmesi kaşla göz arasında olmuştu. Sadece bir kere, on beş dakikalık bana yaptığı konuşmanın içeriğinden kimsenin haberdar olduğunu sanmıyordum fakat hemen ertesi gün, Hollywood'da yankılanan haberine göre pedofili suçundan içeri alınmıştı.
Jack ve Chimmy'in bu olay üzerine, yeni projelerime dair bir facetime gerçekleştirirken adım atmam için deli bir fanatik edasıyla motive ettikleri filmin setindeki rolüm, beni Oscar adaylığına kadar yükseltmişti. Ağırlığımı sol ayağıma verirken, yüzüme çarpan rüzgârın kulağıma iliştirdiği, 'bu gece o gece' repliğiyle keyifle gülümserken, ince belinden tuttuğum şampanyanın sarısının aklımı bulandırmasına izin verdim. Beni buraya getiren olaylar silsilesinden gözlerimi bedenime çevirerek kurtuldum. Hazırdım, marka elçisi olduğum Valentino'nun özel üretim takım elbisesi üzerimdeydi. Sağ omuz kısmına sahte olmasını rica ettiğim kaplan kürkü işlenen ceketi, kırmızı halı haricinde giymek istemeyeceğim bir resmiyeti ve zenginliği de barındırıyordu, en hoşlanmadığım şey şaşalı zenginlikti. Bu halimle beni bir sosyetik bir iş adamından ayıran tek şey, topuğu biraz yüksek deri botlarımdı.
Kolumdaki saat ile uyumlu parmaklarımdaki mücevherlerden başka aksesuar takmadığım bu resmi sıkıcılık, duruma göre katılacağım After Party'de son bulacak olması takımın ağırlığını biraz olsun hafifletiyordu. Oscar adayı, kazanaları ve birkaç özel misafir dışında dışarıdan kimsenin kabul edilmediği bu gece yarısı eğlencesi, küçük bir Vegas'tı. Burada olan burada kalır, kulağa fısıldanmadan paparazzinin hiçbir şekilde ulaşamayacağı, ertesi gün için birer arınma gecesi olurdu.
Güneşin son dokunuşlarını bana yansıtan denize son bir kez bakarak vişneli dudaklarımı yaladım, usulca kapanan gözlerimin ardında, dilimin ucunda biriktirdiğim konuşmaları geçirdim. İlk akademik adaylığım olmasa da arkaplanda kazananların sızdırıldığı söylentisinde ismimin üstü değil altı çizili olduğuna dair yapıcı yorumlar şimdiden medyada konuşuluyor, bu gece kazanacağıma inancımı körüklüyordu. Cebimdeki telefonun titreyişiyle gözlerimi açarak telefonu elime aldım. Bir aydır zor tahammül ettiğim flörtümün ismini görmemle yüzümü buruşturdum. Lanet olasıca pop sanatçılarının eli herkesin cebindeydi, kulağıma gelen birkaç skandalı sonrasında itilmeme rağmen tahammül etme sebebim ayrılmak için mantıklı bir sebep aramaktı. Başka bir şey değil.
"Efendim." dedim açarak, "Geldim." dedi sadece. Kapatarak, odama girdim. Kıyafet yığını arasından geçerek, askılıktaki ceketimi giyerek merdivenlerden aşağı indiğim birkaç dakikalık oyalanma sonucu, evin girişindeki park halindeki arabadan yükselen tanıdık sesi işitecek kadar yaklaştım. Kapıyı açmayan flörtüme daha da gıcık olurken, radyodan yükselen sese eşlik ettiğini görmemle kapısında bittim. Camı indirerek şaşkın yüzünü bana gösterdiğinde tahmin ettiğim gibi Eminem dinliyor oluşu, tüm libidomu düşürdü. "Neden kapımı açmıyorsun?" diyerek ona eğildiğim. Yüzümde samimiyetsiz bir gülüş vardı. Abartılı bir şekilde elini yüzüne kapatarak, "Oh bebeğim, unutmuşum." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2PAC
FanfictionOlduğumun yarısı kadar iyi olsaydım, hâlâ senin olabileceğinden iki kat daha iyi olurdum Taehyung. 260323, rapper jk & aktör th.