30𒀖 Mockingbird,

5.6K 422 844
                                    

M&M

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


M&M

Sıcak yaz gecesi, Temmuz ortası.

Havayı çekilebilir kılan akşam serinliği esen melekler ve oyuncular kentinde, para kokusunun hakim olduğu alışıldık havasının yanında, kaosun ve fırtına öncesi sessizliği giyinmiş bulutlar usul usul ilerlerken masmavi gökyüzünün altındaki 'Scar Face' filminin baş karakteri Tony Montana'nın filmin sonunda kendi lüks malikanesinin havuzuna düşüp tüm suyu kanına boyadığı sahnede parlayan, 'The world is yours' yazısında gizlenen, ün ve para merakının getirdiği hazin ölüme bir bir yaklaşmakta olduğumu hissettiren, kırdığım rekorlar ile markalaşan yüzümü her yerde görmek için adeta yığınla davet gönderilen prestijli etkinliklerden, Cannes Film Festivali mühürlü davetiyeyi öptüm yavaşça.

Dudaklarıma sürdüğüm Dior kırmızısı mat rujun henüz ıslak olduğu için bulaştığı kısımda italik ve süslü harflerle Kim Taehyung yazıyordu; Kim Taehyung, Leonardo Di Caprio ile oynadığı 'Once upon a time in Hollywood' filmi ile sinema sektörüne girmiş, devamında deniz ruhunu yansıttığı Ariel karakteri ile pekişen ününü, Meksika kartellerindeki acımasız bir Baron'a kadar ki rolleriyle zirveye oturduğu süreçte hiçbir zaman şu iki hafta olduğu kadar sükse yapmamıştı; bir Nolan filminin denemelerine katıldığıma dair dedikodular, Virginia'da başlayan Johnny Deep ve Amber Heard davasından sonra gündemi meşgul ediyordu.

Eski pop müzik kliplerindeki sıcak 60'lar retro havasına uyum sağlamak ister gibi, Floransa Galleria dell'Accademia'da sergileniyormuş gibi naif bir edayla omuzlarımdan kollarıma düşen siyah, kenarları altın işlemeli ipek ropdöşambırın altında bir Michelangelo heykeli kadar çıplak bir hâlde tüm hayatımı kaçtığım bu devasa hapishanede çekmek isteyen helikopterin içindeki bir kameramana poz kesiyormuş gibi salınarak parmak uçlarımda yürüdüm, güneşi engelleyen hasır şemsiyeler arasında durdum. İnce belinden tuttuğum şarabı defalarca öptüğüm için bulanan kafamla daha da cüretkâr hale gelmemin ikinci bir sebebi vardı, Jeon Jungkook; kameraman.

Jeon Jungkook, o sinir bozucu herif, hiç olmadığı kadar aklımı kurcalıyor, hayatımı karmaşıklaştırıyordu. Kasıklarımda kurumuş zevkle uyandığım çarşaflardaki kokusu uçalı bir hafta olmuştu. Tek etkileşimim, yarım sırıtarak ayaklarımı yerinden kestiğini biliyormuşçasına denizin diğer ucundaki, uzaktan uzun sütunlarıyla tapınak gibi görünen malikanesinde her gün verdiği olağanüstü partide havafişekler patlar, bahçesindeki insanlar sarhoş olurken, geniş balkonundaki büyük beyaz koltuğa, sadece altına giydiği siyah şortu, boynundan çıkarmadığı gümüş zincirleri ile oturarak, elindeki küçük dürbünle beni izlemesinde karşılık cüretkarca kendimi sevmekti.

Tıpkı şu an olduğu gibi; inci kolyeme dokunarak tam karşımda olduğunu bildiğim Jungkook'u umursamadan dudaklarımı şarapla ıslatarak yaladım. Olanları düşünerek aklımı meşgul ettim çünkü ona bakmak isteyecektim. Müthiş bir merceği olan kamerayla ben tam ona bakarken çekip bana attığı günden beri yazışmamıştık. Beni izlediğini en baştan belirtmişti. Ben de, memnuniyetle öpülecek yerlerimi parmak uçlarımla okşuyor fakat ona bakmamakta diretiyorum.

2PACHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin