M&M
Yirmi üçünde akla zarar dediğim her şeyi bedeninde toplamış şahsiyet, az önce yalanımı yakalayıp benimle alay etmemiş gibi kapalı otoparka park ettiği Harley Davidson'a binerek, kaskı bana uzattı. Eldivenleri ellerine geçirirken yüzünde hala keyif emaresi vardı. O ifadeyi yok edecek sertlikte bir tokat daha atma isteğimi dizginleyerek sakince kaskı taktım, omzundan destek alarak arkasına bindiğimde çalıştırdığı motora aniden asıldı, korkaķça beline sımsıkı sarıldım. "Yavaş." dedim, "Beni öldürmek mi istiyorsun?" Sessizliğini korudu, ana caddeye çıkıp New York'un ışıklı caddeleri boyunca arabaların arasından süzüldüğümüzde bedenime çarpan rüzgarla rahatladım. Bu kadar boğulduğumu bilmiyordum. Gözlerim ağır ağır kapandı, başımdaki kaskı çıkarıp saçlarım geriye uçuşurken Jungkook'un hayal ettiğim kokusunu solumak istedim. Evlerin azaldığı bir alanda tek elimle çenemin altındaki kemeri çekiştirerek çıkardım, ani rüzgar dalgası yüzüme çarptığında gülümsedim.
Atmadan önce Jungkook fark etti, "Ne yapıyorsun?" Duraksadım, sonrasında çöpe isabet ettirerek attım, "Sana yenisini alırım." dedim karmayı ona yaşatırken. Çenemi omzuna koyduğumda kısmen bana dönerek baktı, ardından trafikte sarı ışıkta geçerek daha da uzayan gökdelenlerin arasına, ünlü New York 5. Street'e girdiğinde biraz pişman oldum. Yüzümü sırtına yaslayarak gizledim. Her yerde insanlar vardı, Jungkook tasasızca, ünlü Rapper Eminem olduğunu unutmuş gibi kırmızı ışıkta durduğu bu geniş caddeden saklanışım, kornayla son buldu. Yeşil yanmıştı, trafik öfkeli bir şekilde kornoya basıyordu, insanların buraya döne bakışlarını umursamadım. Jungkook'un Harley Davidson'u acı acı bağırtarak motora asılmadan hemen önce daldığı yeri yakaladım. Yolun yarısına renkli ışıklarını düşünen büyük panoda Leonardo Di Caprio ile oynadığımız bir filmden kesit vardı: üstüme tamamen yapışan beyaz gömleğin belli ettiği vücuduma odaklanan kamera ıslak saçlarıma doğru kayarken, 'Git, senden nefret etmiyorum.' diyordum öfkeyle, Fransızcasıyla, 'Va, je ne te hais point.'
Başımı panodan yola çevirdim, daha da hızlanan motorla gözümü açamaz hâle geldiğimde ellerimi sıklaştırdım, başımı omzuna yaslayarak kendimi andan anıya kopardım. Tüm ışıklar üzerimizdeyken, sanki Jungkook'un yanında olmak için rol yapmam isteniyordu. Jungkook'un, hiçbir zaman benim olmayacağını düşündüğüm, küçükken iri gözleriyle, yeni yeni kelimelere dökebildiği titrek, kekeleyen sesiyle bana yazdığı şiirini okumak isteyen çocuğun, büyüdükçe diğer ünlülerin onaylanma ihtiyacını tatmin edecek bir efendiye dönüşünü aşamıyordum. Onu bir kez görmezden geldiğimin acısını kuvvetiyle çıkarırken bir şeytana benzeyen Slim Shady ile karşılaşmaktan hem korkuyor hem heyecanlanıyordum. Nefretle dişlerimi sıktım. Tüm mesele buydu, nefret ederken becerilmek istemek.
Kendisinden ikinci bir kişilik olarak bahseden adam, motorunu oldukça görkemli bir binanın kameraların kör noktasında kalan kısmında durdurduğunda başımı sırtından kaldırarak etrafıma baktım. "Neredeyiz?" dedim, tıpkı internetin olduğu gibi New York'un da karanlık yüzünün önündeki sır perdesini aralıyormuş gibi hissederek. Nitekim öyleydi de, Jungkook çevik hareketle inerek elini bana uzattığında, "Siyasetin içinde." dedi, "Birazdan eski senato binasına gireceğiz." Hemen ardından arkama baktı keyifle, "Adamım Cent burada." Hızlı adımlarla birkaç adım ötedeki kişiye yürüyerek tokalaştı, gri takım elbisesinin içine mevsime oldukça zıt düşen boğazlı bir kazak giyerek tıpkı bir bodyguardmış edasıyla gözlüklerini çıkarmayan bu adamı piyasaya Eminem sürmüştü, kısa sürede Get Rich Or Die Tyrin albümü ile epey fazla satmış, Eminem'in klibinde oynadığı In Da Club, P.I.M.P gibi şarkıları ile büyük bir hit yakalamıştı. Karizmatik bir şekilde güldü, "Sikeyim, Eminem. Bunu yapmayalı uzun zaman olmuştu. Role girmişsin bile. Orospu çocuğu gibi kuytu köşelerdesin. Takımın eksik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2PAC
FanfictionOlduğumun yarısı kadar iyi olsaydım, hâlâ senin olabileceğinden iki kat daha iyi olurdum Taehyung. 260323, rapper jk & aktör th.