Felix kısmen boş odasının köşesine yuvarladığı kavanozu alıp yüzünde fark edemediği bir gülümsemeyle çiçeklerini dikkatlice yerleştirdi. Dibine biraz su doldurduktan sonra onu camının önüne bırakıp yapraklarını sevdi, birkaç çiçeği güneşe çevirdi. Sarı ve pembe çiçeklerin uyumu ruhunu mayıştırmıştı. Eşyalarını bırakıp söylenip duran Minho'nun yanına indi. Minho çoktan ramenini yapmış olayı dinlerken yemek için bekliyordu.
"Anlat bakalım ne yaptınız? Yanlış bir şey yapmadı değil mi, tamam iyi biri falan da hemen nasıl tanıyacağız, anlat sen."
"Tamaam anlatıyorum." İstemsizce kıkırdadı Felix. Günü o kadar güzel geçmişti ki kafasında çevirip durduğu bazı anları aşamıyordu.
"Kafeye gittik önce oturduk konuştuk biraz, ben de çiçeklere bakıyordum onun da muhabbeti geçti o yüzden çiçek aldı zaten bana. O geceden bahsettik biraz ailem okulum, o da benim okulumdaymış biliyor musun? İlk gün mutlaka görüşelim dedi seninle de görüşmek istiyormuş."
Minho'nun gözleri kısılsa da bölmedi.
"Sonra sahile indik, orada da konuşa konuşa yürüdük, küçük bir hediyelik dükkan vardı orada hoşuna giden bir tablo olunca aldı hemen. HATTA, yanımda ufak bir şey çizdi." Telefonunu kaldırıp kabın arkasına koyduğu, not kağıdındaki dalgaların eskizini gösterdi.
"İsteyince hemen verdi, bir görsen sanat diyebileceğin her şeye tutkulu. Neyse işte, sonra ben taksiye bineceğim için yola çıktık orada da çiçek satan bir dükkan görünce kayboldu ortadan ben anlayana kadar çiçeklerle geldi, bunları rahat rahat seversin dedi." Güldü. Basit bir şey gibi duruyordu ama bu ilgisi hoşuna gitmişti. Çiçekleri görünce bunu düşünmesi bile çok hoştu.
Minho elindeki kaseyi kenara bıraktı. Felix'in neşesiyle genişçe gülümsedi.
Arkadaşı Kore'ye gelmeden aylar önce bile tedirgindi, eski okulunda yaşadığı birtakım zorluklar yüzünden hayatındaki yeni yol ayrımlarının da kayalarla kapatılacağını düşünmeden edemiyordu. Hemen herkese güvenmek huyu olmasa da, Felix'i gözle görülür bir şekilde böyle rahatlamış hale getirmesi Hyunjin'i sevmesi için yetmişti.
"Zaten okula az kaldı görüşürsünüz, e okulda da arkadaşların olacak zaten, ben seni bizimkilerle tanıştırırım biraz kırıklar ama idare ederler."
Felix kahkaha atıp heyecanla kıpırdandı. "CHANGBIN!"
Minho gülerek göz devirdi. Yeni yıla hiç hazır değildi.
-
Eve girdiği gibi eşyalarını koltuğa atıp boş olan koltuğa yığılan Hyunjin, yüksek beyaz tavana gözlerini dikmiş yürüyüşün getirdiği yorgunluğu nefeslerinden çıkarmaya çalışırken gülümsedi.
Felix'i düşünmeden edemiyordu. Çok arkadaşı vardı, hatırı sayılır bir aşk hayatı da olmuştu ama hepsini ezip geçen bi ferahlık vardı Felix'te. Yüzünü güneş ışıklarının altına getirdiği anı düşündü. Güzeldi. Aklından her şey silinse bu silinmiyordu. Çok güzeldi ve bunun farkında değildi.
Derken aklına çektiği fotoğraf geldi. Hemen telefonunu çıkarıp galerisine girdi, fotoğrafa basıp biraz büyüterek Felix'i inceledi, fark etmese de güldü.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kendisi poz vermesini söylemeden bunu yapmıştı. Aklına fotoğraf çekilmek denince böyle bir hareket gelmesi o kadar tatlı geliyordu ki... Fotoğraftan çıkmadan paylaş kısmına basarak Felix'e gönderdi, telefonu göğsüne koyarak cevabını beklemeye başladı, daha gözlerini kapatmadan hissettiği titreşimle yerinde sıçrayıp telefonu açtı.