Sabahın erken saatlerinde güneşin parlak ışıkları Shuria'ya yeni yeni düşmeye başlarken Usta Yakfu, Yena ve Haru yanlarında Külkuyruk ve Gece ile birlikte Hilal Dağı'ndaki kulübeden ayrılıp şehre indiler. Henüz vakit o kadar erkendi ki sokaklar neredeyse bomboştu. Pazar yerinin orada satıcılar bile tamtakır kuru bakır görünen tezgahlarını daha yeni kuruyorlardı. İçlerinden birkaçı uğraştığı işi bırakıp Haru'ya dik dik baksa da yanında Usta Yakfu'yu görünce bir şey söylemeye cesaret edemediler.
Haru'nun onu Cüceler Diyarı Osbald'a çabucak ulaştırabileceği bir atı, Gece'si vardı ancak Yena ve Usta Yakfu için de birer at gerekiyordu. Zamanla yarıştıklarından bu olmazsa olmazdı. Ne var ki Usta Yakfu ve Yena'nın iki at birden alabilecek kadar parası yoktu. Zaten tek bir atı da Usta Yakfu'nun acil durumlar için biriktirdikleri sayesinde alabileceklerdi. Onlara gereken iki attı bu yüzden Haru, atlardan birini almayı teklif etmişti. Yena ve Usta Yakfu'nun bu teklifi kabul etmekten başka çaresi yoktu. Yürüyerek gidip gelmek haftalar sürerdi.
Usta Yakfu ve Haru at bakmak için en yakındaki haraya doğru yola koyulurken Yena da Külkuyruk'u emanet etmek için onu Colin'in evine götürecek olan sapağa girip taş yolda yürümeye başladı. Eğer Colin kabul ederse hem Külkuyruk'u bırakacak hem de onunla vedalaşacaktı.
Vardığında kapıyı yavaşça tıklattı. Colin ve hasta annesinin yaşadığı ev derme çatma bir yerdi. Kapı tam kapanmıyor, çatı neredeyse üstlerine yıkılacakmış gibi görünüyordu. Yine de kulübenin küçük pencerelerinin önü rengarenk begonyalar ve kalanşolarla süslenmişti. Çoğu zaman Colin'in, kendini iyi hissettiği zamanlarda da annesinin ilgilendiği ufak bahçeleri ise bütün ayrık otlarından ayıklanmış, tertemiz görünüyordu.
Kapı kısa bir gecikmenin ve giderek yaklaşan pat pat ayak seslerinin ardından büyük bir gıcırtıyla açıldı. Öyle ki, Külkuyruk'un kulakları gıcırtıdan dolayı kıpır kıpır oldu. Kapıyı açan Colin'di. Karşısında Yena'yı görünce şaşkınlıkla karışık mutlulukla "Hey!" dedi. Günlük kıyafetlerini giymiş olduğuna şükrederek elini kumral saçlarına atıp düzelttikten sonra kocaman gülümsedi. "Hoş geldin. İçeri gelsene, kahvaltı ederiz. Yumurtalar haşlanıyor."
Yena dostuna gülümsedi. Bu yokluğa rağmen sofrasını açtığı için ona müteşekkirdi. Yiyecek birkaç dilim kuru ekmek ve belki de birkaç yumurtayla kendi bahçelerinde yetiştirdikleri domatesler dışında ellerinde avuçlarında bir şey olmadığının farkındaydı. Tüm Shuria'da durum böyleydi. "Teşekkür ederim Colin. İçeri gelmeyi çok isterdim ama yapamam. Buraya seninle vedalaşmaya ve eğer kabul edersen sana küçük dostumu emanet etmeye geldim."
Colin'in yüzündeki gülümseme veda kelimesini duyduktan sonra silinmiş, bakışları ciddileşmişti. "Ne vedası? Neler oluyor Yena?"
Yena derin bir nefes aldı. Durumu Colin'e nasıl izah edeceğini bilmiyordu. Her şeyi baştan anlatmaya kalkarsa Colin'in bunu tek seferde hazmedemeyeceğine emindi. Üstelik onunla gelmek isteyecekti fakat Yena çıktıkları bu bilinmezliğe onu da sürüklemek istemiyordu. İlgilenmesi gereken yaşlı ve bakıma muhtaç bir annesi vardı. Bunu yapmak hiç hoşuna gitmese de yalan söylemek durumundaydı. Ya da en azından gerçeği gizlemek durumundaydı. Evet, böylesi kulağa daha az kötü geliyordu.
"Usta Yakfu ile birlikte bir iş için Osbald'a gidiyoruz."
Colin'in kaşları çatılmıştı. Doğru anlayıp anlamadığını teyit etmek istercesine "Osbald'a mı? Cüceler Diyarı'na mı?" diye sordu. "Orada ne işiniz var ki?"
"Bir çeşit ticaret denebilir. Usta Yakfu'nun hazırladığı şu ilaçların ünü oraya kadar yayılmış."
Colin bu duruma şaşırsa da Yena'nın kendisine yalan söyleyebileceğine ihtimal dahi vermediğinden sözlerine inanmıştı. Duydukları onu üzse de Yena'ya belli etmek istemiyordu. Başını anladığını belirtircesine sallayıp bakışlarını Yena'nın ayaklarının dibinde uslu uslu oturmakta olan Külkuyruk'a çevirdi. Yena'nın ayaklarının dibinde oturmakta olan Külkuyruk, şehre girdiğinden beri pazarda gördüğü tezgahlara bakıp kendi kendine yalanıyor, yiyecek bir şeyler arıyordu. Şimdi de gözlerini Colin ve annesinin bahçeye ektikleri domateslere dikmişti. Şöyle taze, lezzetli bir eti tercih ederdi ancak karnı o kadar açtı ki yemek seçebilecek durumda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRIK DÜNYA (Askıda)
FantasyErunya'ya düşen kadim gök taşının neden olduğu kanlı bir savaş onları ezeli düşman haline getirene dek tüm uluslar barış içindeydi. Eskiler, bir gece ansızın Erunya'nın kaderinin değişmesine sebep olan o gök taşına "Zaurm" adını vermişlerdi. Zaurm'...