➷
Akşam olduğunda uyuyup dinlenmek için Kaynarkazan Dağı'na giden düzlükte durmak zorunda kaldılar. Düzlükte konaklamak elbette akıllıca değildi ancak seçim hakları yoktu. Kaynarkazan Dağı'nın hiçliğin ortasında olduğunu bildiklerinden ormandan çıkmadan önce çalı çırpı toplayıp heybelerine atmışlardı. Reis Vasgil'in verdiği çakmaktaşları sayesinde de ateşi kolayca yakmış, kendilerini güvene almışlardı.
Tepede parlamakta olan yıldızlar rahatça görülebiliyordu ki bu da yağmur yağmayacağının göstergesiydi ancak geçen gece yaşanan felaketten sonra Yena ve Haru, olası bir yağmura karşı ateşi koruması için toprağa sapladıkları dallar ve Haru'nun pelerininin ucundan koparttığı kumaş parçasıyla derme çatma, küçük bir tente yapmışlardı. Tente altına sığınabilecekleri ebatta değildi, yalnızca ateşi muhafaza edebilecek durumdaydı ki zaten amaç da buydu.
Reis Vasgil'in onlar için hazırlattığı azıkları yedikten sonra ortam birden sessizleşti. Tüm gün çenesi durmayan Keon bile susmuş, bitkin gözlerle çıtırdamakta olan kızıl ateşi ve uzayıp kısalan gölgeleri seyrediyordu. Gözleri kapandı kapanacaktı. Günün yorgunluğu yavaş yavaş kendini belli etmeye başlamıştı. Keon ve Yena yakın zaman aralıklarıyla esneyince Haru elini yavaşça belindeki kılıca doğru kaydırdı.
"Siz uyuyun. Nöbeti ben tutarım."
Keon sanki bu teklifin yapılmasını bekliyormuşçasına ateşin yanına kıvrılıp kolunu yastık niyetine başının altına koyarken "Bu işi dönüşümlü yapmalıyız," diye itiraz etti Yena ve hemen sonra bir kez daha esnedi. "Senin de uyumaya ihtiyacın var."
"Uykusuzluğa sizden daha uzun süre dayanabilirim. Dert değil. Hem, bu hiçliğin ortasında atları zapt etmek öyle kolay bir iş değil. Kaçıp giderlerse işimiz çok zorlaşır."
Keon, henüz etrafta zaurmanların da olmamasının verdiği rahatlıkla çoktan gözlerini kapatmıştı fakat Yena tereddüt içindeydi. Yaklaşık bir günlük yolları daha vardı ve mutlaka Haru'nun da uyuması gerekiyordu.
"Uyuyacağım ama birkaç saat sonra beni uyandırmalısın. Tamam mı?"
"Uyandırmazsam ne olacak?"
Yena tam Haru'yla atışmak üzereydi ki Keon'dan ani bir horultu sesi yükselince dudaklarının ucuna kadar gelen kelimeler büyük bir şaşkınlıkla gerisingeri dönü. Dönüp Keon'a hayret dolu bir ifadeyle baktı. Sahiden de bu kadar çabuk mu uykuya dalmıştı?
"Her neyse," diye omuz silkti Yena en sonunda. Keon'u uyandırmamak için ses tonunu alçaltmıştı fakat sonradan bunu yapmasına pek de gerek olmadığını düşündü. Bir zaurman baskını olmadıkça Keon'un uyanacak gibi bir hali yoktu.
"Nasılsa kendim uyanırım."
"Uyansan da değişen bir şey olmayacak. Nöbeti ben tutacağım."
Yena tam da ateşin öbür tarafına kıvrılmak üzereydi ki Haru'nun sözleri üzerine vazgeçip bağdaş kurdu. Gözlerini öfkelendiğini gösteren bir ışıltı kaplamıştı.
"Öyle mi?" dedi meydan okur bir sesle. "Bu hassasiyetinin sebebi tam olarak nedir?" Yena kollarını göğsünde birleştirmiş; Haru'nun ateşin kızıl ışığının vurduğu sert, biçimli yüzüne bakıyordu. "Bize güvenmiyor olabilir misin?"
Haru sıkıntıyla nefes verdi. Uyuyacak kadar yorgun hissetmiyordu fakat kesinlikle bu tartışmayı yapamayacak kadar yorgundu.
"Sadece yatıp uyusan ve sorgulamasan olmaz mı?"
"Olmaz." Yena cevabı çok çabuk vermişti. "Uzun zamandır birlikte yolculuk ediyoruz ve eğer hala bana güvenmiyorsan...-"
"Güveniyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRIK DÜNYA (Askıda)
FantasyErunya'ya düşen kadim gök taşının neden olduğu kanlı bir savaş onları ezeli düşman haline getirene dek tüm uluslar barış içindeydi. Eskiler, bir gece ansızın Erunya'nın kaderinin değişmesine sebep olan o gök taşına "Zaurm" adını vermişlerdi. Zaurm'...