Vingalar karanlık çöktüğünde ateşin etrafına kurdukları masalarda toplu halde yemek yemeyi severlerdi. Öyle ki kışın soğuyan havalar bile bu geleneği engelleyemezdi. Doğuştan korkusuz savaşçılar olan Vingalar'ın içinde zaurmanlardan korkup da bu sofraya katılmayan çıkmazdı. Zaten ateş de Zaurm'un yaratıklarını uzak tutuyordu.
Yine bu sofranın kurulduğu gecelerden biriydi. Vingaların usta marangozlarından birinin elinden çıkma, her birine elli kişinin sığabildiği upuzun dört masa ateşin etrafına kare oluşturacak şekilde karşılıklı olarak yerleştirilmişti. Çoğunluğu erkekten oluşan yaklaşık iki yüz kişi bu masalarda yiyip içip sohbet etmekteydi. Uzun zaman önceki o eski bolluk günlerinde olduğu gibi masada onlarca yiyecek ve içecek yoktu. Hasattan elde edilen buğdayın Gurumonlara verilen vergiden sonra arta kalan kısmıyla elde edilmiş undan yapılma küçük, yuvarlak ekmeklerle Rut Dağı'ndan toplanan trüf mantarları; yine vergilerden arta kalan ezik büzük, çürümeye yüz tutmuş üzümlerle tavşan etinden yapılma fakat etten çok sudan oluşan bir yahni ve ekşimiş meyvelerden yapılma soğuk bir şaraptan ibaretti sofra.
Gelenek üzerine, Vinga halkı yemeye başlamadan önce aralarından bir kişiyi sözcü olarak seçip kısa bir şükür duası etti. Bolluk günleri geride kalmış ve çok büyük sıkıntılar çekmiş olsalar da önlerindekine şükretmeleri gerektiğine inanıyorlardı çünkü kemirecek kuru bir ekmek dahi bulamadıkları ve açlıktan ölümlerin yaşandığı çok daha kötü günlerden geçmişlerdi.
Dua bitince ekşimiş meyvelerden yapılma şarapların bulunduğu bakır kadehler tiz bir sesle havada tokuştu ve yemekler büyük bir iştahla yenmeye başladı. Sohbetin asla eksik olmadığı bu sofrada her zaman paylaşım olurdu. Bazen küçük bir ekmeği üç kişi bölüşür, kimse payına düşenden daha fazla yemeye kalkmaz; eğer içlerinde yaralı ya da hasta biri varsa gücünü çabucak toparlayabilsin diye yalnızca ona daha fazla pay verilir, kimse de bu durumu yadırgamaz ya da kıskançlık etmezdi.
Ne var ki Vingaların kendi içlerinde birbirlerine karşı gösterdikleri bu hürmet ve dostluk diğer ulusları kapsamıyordu. Vingaların dostu yalnızca Vingalardır anlayışı yerleşmişti bu topraklara ve kolay kolay değişebilecek gibi de durmuyordu.
Gecenin karanlığını kızıl bir ışıkla aydınlatmakta olan ateşin etrafında toplanan bu dört masanın her birinde normalde farklı konular konuşuluyor, kiminden kahkahalar yükselirken kiminde ciddi sohbetler ediliyor olsa da bu gece dört masada da aynı şey konuşulmaktaydı: şehirlerine ayak basıp ittifak teklif eden genç Gurumon ve Yenth.
Vingalar arasında hiçbir şey gizli kalmazdı, bu yüzden Yena olan biteni reis Walzed'e anlatırken yanlarında onları dinlemekte olan muhafızlar her şeyi olduğu gibi soydaşlarına anlatmıştı. Herkesin Yena'nın anlattıklarından haberi vardı ve halkın neredeyse tamamı reis Walzed'in onları zindana tıkmakla isabetli bir karar verdiğini düşünmekteydi. İçlerinde tereddütleri bulunan tek tük birkaç kişi olsa da onların da fikri soydaşlarını dinledikçe çabucak değişivermişti.
Gerçekte adı Helf olan fakat yüz şekli ters üçgeni andırdığı ve küçücük gözleriyle kepçe kulakları olduğu için herkesin Sansar dediği iri cüsseli bir adam "Yenthlerin kafalarının çalıştığını sanırdım," dedi içkisini yudumlayıp elinin tersiyle ağzını sildirdikten hemen sonra. "Cücelere güvenip de hasımlarının topraklarına ellerini kollarını sallaya sallaya girecek kadar aptallarmış meğer."
"Yanındakine ne demeli? Bizim Cudog'u neredeyse boğarak öldürecekmiş de son anda merhamet edip bırakmış." Saçları ve sakalı haddinden fazla gür bir adam, hemen çaprazında oturan Cudog'tan tarafa bakıp kıs kıs güldü. "O itin soydaşları merhamet nedir bilmezler sanırdım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRIK DÜNYA (Askıda)
ФэнтезиErunya'ya düşen kadim gök taşının neden olduğu kanlı bir savaş onları ezeli düşman haline getirene dek tüm uluslar barış içindeydi. Eskiler, bir gece ansızın Erunya'nın kaderinin değişmesine sebep olan o gök taşına "Zaurm" adını vermişlerdi. Zaurm'...