Bölüm 3: Dosya 01 Eda Taşçelik

34 3 18
                                    

Bir ölü hiçbir şey istemez artık, ne aşk ister, ne merhamet ne de teselli.
~Stefan Zweig~

"Elveda,
Elveda diye başladım çünkü 'sevgili' diyebileceğim herkese zarar veriyorum.
Ama aşka çağrım üzerine yemin ederim ki bilerek yapmıyorum. Bilmiyorum o an sadece yapıyorum. Onu ise sadece o an nefessiz bıraktım.
Ama mahzur görün beni bilerek yaptığım bir şey yok ortada. Onu, onunla görünce kalbim durdu. Ben o an öldüm. Ve ölüler düşünemezdi. Ve o an onu da öldürdüm. Kıskançlığıma yenik düştüm. Ona kötü davrandım, bağırdım, çağırdım ama bir kez bile bunu hak ettiğini düşünmedim. Bunu asla istemedim. O hak ediyordu. Yaşamayı, gülmeyi, aşkı yaşamayı fazlasıyla hak ediyordu.
Ama ben eksikleriyle bile kabul ederdim aşkı.
Ona bunu yaptım ama beni anlamalısın aşka çağrım...
Ben sana aşıktım! Hala aşığım. Ölene kadar da aşığım sana. Öldüm ya yine aşığım. Sen beni görmedin.
Ben seni her an sevdim sen beni bir kere bile görmedin. Ben sana şiir okudum sen bir kere bile dinlemedin. Sokakta ki dilencinin manisi bile dinleyen sen beni bir kez bile dinlemedin. Ve o dediklerin... Onlar çok ağrıma gitti sevgisizim, hemde çok.
Sen bana 'senden nefret ediyorum' dedin.
Sen bana 'Onu sen öldürdün' dedin.
Ve yine sen ki bana 'sen sevmeyi bile beceremiyorsun' dedin.
Peki sen kör isen benim ne suçum var? Sen kördün, o kadar kördün ki ne senin uğruna yaşattıklarımı ne de öldürdüklerimi.
Aşka çağrım benim,
Neden sevmedin beni ha? Neden? Katil değildim ama olsam ne olur öldürmedim ya seni. Ama onunda öldürmek istemedim. Onun bunu hak ettiğini hiç düşünmedim.
Ancak bunun bi önemi yok artık. Benim savaşımın kaybedeni de ben oldum.
Herşey bitti
Zehra'm, Sena aşkım, Musa, Kerim, Mert, §§§§§§ ve Aşka çağrım olan Çağrı...
Her şey bugün, şuan bitti."

Hangi ara ağlamaya başladım? Zihnim neden bulanmaya başladı? Biraz hava almam lazım. Ayağa kalkmam, hava almam, müzik dinlemem ve kasetimi doldurmam lazım. Ayağa kalktım. Sadece ona kadar say Nehir, her şey yoluna girecek. Her şey yoluna girecek.Peki bunu neden istiyordum?

Psikolojim bozulsun istiyorum. Bu davadakiler gibi intihar etmek istiyordum Belki de istemiyordum?
Hayır istiyorum.
Tamam aklım karıştı. Sadece biraz hava almalıyım. Adım attım.
Bir ve karanlık.

***

Gözümü açtığımda bir lisenin önündeydim. Burayı bilmiyordum. Benim listemden farklıydı.
Mahmut Hümayun Fen Lisesi
Şehitkamil/Gaziantep
Burada yine ve yine tanıdık bir yabancılık vardı. Yakut Bey'in gözleri gibi...
Hayır bunu düşünmemeliydim. Bu cümleyi zihnimden silmeliyim. Bir anda içgüdüsel olarak okulun bahçesine girdim. Nereye gittiğini ve ya neden gittiğimi bilmiyordum. Sadece gidiyordum.Zaten hangimiz gittiği yolu biliyordu? Hangimiz neden gittiğini biliyordu? Hangimiz gittiği yolda güvendeydi?

Okulun arkasına gittim. Arka bahçede ağaçlar ve kahverengi banklar vardı. Ortadaki bankın orada uzun kahverengi saçlı ve yan profilinden anladığım kadarıyla ela gözlü, ortalama boya ve kiloya sahip bir kız vardı. Ben ona doğru yürürken yüzüme dönüp baktı.
Bakışlarından belli benden nefret ediyor.
"S-sen!" dedi öfke dolu bir sesle. "Bunu bana nasıl yaparsın?!" bana bu sefer tiksinerek bakıyordu ve bu benim umurumdaydı...

İlk defa birinin bana nasıl baktığı umurumdaydı. İlk defa biri bana tiksinerek bana bakmasın istedim.
"Biliyordun!" bana bağırdı ve ben bağırmasın istedim.
"Onu sevdiğimi biliyordun!"Bilmiyordum ama bilmek istedim.
"Bunu bana nasıl yaparsın?" Yapmadım ama yapmamış olmak istedim. "Arkadaşlığımız bitti." dahada hiddetlendi "Sen bitirdin!"
İlk defa bitmesin istedim.
İlk defa bitiren olmamak istedim.

Konuşamıyordum. Kendimi savunamıyordum. Çünkü ne yaptığımı bilmiyordum.
"Konuşmayacak mısın?!" bana doğru hızlı bir adım atıp, beni iteklemeye başladı. "Sen beni üzdün!" özür dilerim. "Beni kırdın!" özür dilerim. Beni itti ve bağırmaya devam etti. "SEN BENİM AŞKIMI ÖLDÜRDÜN!" özür dilerim...

Beni daha bi sert itti dengemi kaybettim ve kafamı yanımızda ki banka sertçe vurdum. Gözüm kararmaya başladı. Duymuyordum, görmüyordum. Kız bir şeyler söylüyordu ama duymuyordum. Duyduğum tek bir şey vardı gözüm tamamen kararmadan önce.
"Özür dilerim."
Önemli değil...

***

"Nehir! Nehir uyan! Nehir yalvarı-"
Gözümü açtığımda ofisimdeydim. Zaten ne bekliyordum ki orayı bilmiyordum. O kızı bilmiyordum, neyden bahsettiğini bilmiyordum, ben orada aldığım nefesi bilmiyordum.
O an arada susan kız ben miydim? Bilmiyorum.

"Nehir Gümüşyay," sesin geldiği yöne baktım. Yakut Er... Yakut Bey beni orada bulunan koltuğa yatırmış , sarsıyordu. Endişelenmiş gibiydi.Biri benim için endişeleniyordu. Ve benim umrumda değildi. O yabancıydı, benim umrumda olamazdı, olmamalıydı.

"Nehir Hanım iyi misiniz?" Hafifçe doğruldum. Cevap verme dahil hiç bir şekilde iletişim kurmak istemedim. "Bir şey mi oldu?" doğrulup oturma yardım etti. Bunu yaparken çok nazikti. Bana yaralı bir kelebekmişim gibi, yaramı iyileştirmek istermiş gibi davranıyordu. Ancak bayım; ne yaparsanız yapın ister beni iyileştirin, ister görmezden gelin siz yapmasanız bile günün sonunda ben öleceğim. Her şeyi yapın ama gerçeği hafife almayın.

"Nehir Hanım?" cevap vermedim. Bayım umursamayın beni size ne bayıldıysam bayıldım. Suya uzanmak için yeltendim. Benden önce davrandı suyu aldı. Açtı ve yeniden bana döndü. Elini çeneme koydu suyu yavaşça içirmeye başladı. O an kıpırdayamadım. Sadece zehirleneceğimi bile bile içtim o suyu ama zehirlenmedim...

"Cevap?" karşımda ki Yakut Bey'e baktım. Bana nefret eder gibi değil, tiksinir gibi değil, kafayı yemişim gibi değil bakmıyordu gözleri. Bana; sen bana muhtaçsın diye bakıyordu ve ben o an ona muhtacım sandım. Değildim.

Belki de muhtaçtım?
Hayır değildim yalnızlar muhtaç değildir birilerine eğer muhtaç olsalardı Tanrı illa verirdi onlara birini.

"İyi misiniz?" dedi. Cevap vermiyordum ama adamda ki keçi inadı mübarek. En son dayanamadım.

"İyiyim! Oldu mu? Gökten çiğ köfte mi yağdı?" Bana bakıp kahkaha atmaya başladı.

"Yağsa çok da fena olmazdı aslında ama nar ekşisi bol olursa daha iyi olur." Yeniden kahkaha attı. Benim neredeyse hiç yapamadığım şeyi nefes alır gibi yapıyordu.

"Her neyse. İyiyim." dedim bu saçma muhabbeti kapatmak isteyerek.

"Hayır, değilsin."

"Nereden biliyorsun ağzımdan öyle bir kelime çıkmadı."

"Lafı gözlerimiz yapar ve seninkiler fazla geveze." ben bir şey demeden yaramaz bir şekilde sırıttı "Ayrıca ağzımızın laf yapmaktan çok başka işlevleri vardır." Ona vurmaya çalıştım ama kolumu tuttu ve dedi ki. "Yemek yemeyi kast ediyordum. Çıkışta yiyelim mi ne dersin?"

"Ne yiyelim mi?" Salak! Vallaha salağım!

Yine yüzünde o sırıtma belirdi, beni süzerek dudağını ısırdı ve "Ne istersen bebek." dedi. Vurmak için kıpraştım ama nafile gücüm kalmamıştı.  "Çok fesatsın ha yemek olarak ne istersen dedim."

"Susar mısınız artık!?" dedim bıkkın bir ses tonuyla.

"Ben susarım da senin gözler susacağa benzemiyor."

"Farkında mısınız bilmem ama ölülerin gözleri kapalıdır." dedim.

"Belki de sen daha hayattan istediğini alamamışsındır." Doğruydu ama bi' o kadarda yanlıştı.

Doğruydu; Ben hayattan mutluluk istedim o bana vermedi. Yanlıştı; çünkü ben hayattan onda olmayan bir şey istemiştim. Ölmüştüm ama gözlerim açık değildi benim yaralarım açıktı. Onlar öyle bir bakıyordu ki etrafa bir şey görse yeniden kanayacaktı. Ve ben onlar için uygun kanı bulamayacaktım. O kan herkeste olacaktı ama kimse bir damla bile vermeyecekti bana çünkü beni yaşatmaları imkansızdı.

Ben ölüydüm ve yaralarımın kanamasından korkuyordum

Selam gençlik! Bölümü nasıl buldunuz bu arada §§§§§ bu işareti karalama olarak görün. Oyu ve yorumu unutmayın sizi çok seviyorum<333

Kelime Sayısı: 1092 kelime

İntiharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin