Heather'ın dünyası yıkılmıştı.Anlamsız ve güçsüz adımlarla hemşirenin arkasından gidiyordu.Sonunda babasının odasına geldiler ve hemşire onu içeri sokup ikisini yalnız bıraktı.Adam yatakta hareketsiz yatıyordu.Öylece ölümü bekliyordu.Biraz tereddütle babasına yaklaştı, minik adımlar atarken kalbi yerinden çıkacak gibiydi.Onunla konuşacaktı ama kafasında kocaman bir soru işareti vardı.Ona ne diyecekti, baba mı? Alnından boncuk boncuk terler akıyordu ki, babasının bir şeyler mırıldandığını duydu.
''Anahtar...''
Ona biraz daha yaklaştı.
''Ne?'' Ellerini tam onun ellerini uzatıp ona güç vermeye çalışacaktı ki, vazgeçti.
''Kızım..''
Babasının titrek sesinden elbette biraz olsun etkilenmişti, içi sanki kanıyordu.
''Seni duyuyorum.Anahtar?Eee?''
''Onu al.''
''Nerede o?''
''Bahçenin...sizin evinizin bahçede..''
''Bahçede ama nerede?''
Biraz susup güç topladı ve devam etti,
''Onu gömdüm..''
Bu sefer yine sustu.Heather devam etmesi için üstelemedi çünkü dinlenmek istediğini biliyordu.Biraz sessizlikten sonra devam etti,
''Bahçedeki çardağın altına.Onu oraya gömdüm.Oradaki gül ağacını sök ve orayı kaz kızım..''
Ona ' kızım ' demesi kalbine dokunuyordu.Ömrünün sayılı olması da kalbine dokunuyordu.Hastalığının kesinliği için test yaptıracaktı ama o şimdiden hasta olduğunu kabullenmişti.Odanın camından baktı ve Sylvia'nın gittiğini gördü.
''Alçak kadın..'' diyip odadan çıktı, çıkarken kendini dönüp babasına bakmamak için zor tuttu.Başardı.Ona dönüp bakmadı.
Aiden'ı aradı.Bu bir nevi aptallıktı, ama onu aradı.Her şeyi önce ona anlatacaktı.
Aiden geldiğinde Heather ölü gibi bembeyazdı.
''Sana ne oldu?''
Heather ışığı sönmüş mavi gözleriyle ona baktı.
''Anlatacak mısın Heather?Neden bir kliniktesin ve bana bomboş gözlerle bakıyorsun?'' diyip onun yüzünü iki avcunun arasına aldı.
''Nasıl anlatsam bilmiyorum.''
Heather ağlamaya başladı. ''Ben ölmek istemiyorum.''
''Sen neyden bahsediyorsun?Ölmeyeceksin zaten, saçmalama.''
Aiden Heather'a sarıldı ve,
''Anlat, ne oldu?'' diye ısrarladı.Ama Heather ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.Doğrusu onu ilk kez böyle çökük ve ağlarken görüyordu. ''Şşşş..'' dedi ve göz yaşlarını sildi.Aiden'ın ona sarılması biraz rahatlatmıştı.
''Ben AIDS'im.''
''Ne?''
''Babamı buldum.Bu klinikte.Yıllardır burada tedavi oluyormuş, AIDS'miş işte.Öylece ölümü bekliyor.''
''O olduğundan emin misin?''
''Eminim.Bir anahtardan bahsetti.Onu bahçeden çıkaracağım.''
''O anahtarı ne yapacaksın?''
''Onu söylemedi.''
''Muhtemelen bir sandığın veya evin anahtarıdır.''
''Muhtemelen.''
''Öğrenmemi ister misin?''
''Ben ne olduğunu tahmin edebiliyorum.Çatı katının anahtarı olabilir, o anahtar teyzemlerde yok ve giremiyoruz.''
''Öyleyse anahtarı bulup deneyelim.''
Eve arabayla dönebilirlerdi ama Heather yürümek istedi.İçinden sürekli ölüm geçiyordu.Bu gökyüzünü, ormanı görebileceği günler sayılı olabilirdi.Yürüyeceği günler, teninin güneş ışığından yanacağı günler, üşüyeceği günler..Çünkü bundan başka hayat yoktu.Tadını çıkarmak istiyordu.
Kimseye görünmemek için eve bahçe çitlerinden atladılar ve çardağa gittiler.
''Buradaki gül ağacından bahsetti.Onu nasıl sökeceğim?'' dedi ve eliyle gül ağacını gösterdi.Henüz açmamıştı.Aiden kürekle gül ağacının dibini kazdı.İşe koyulacaklarken arkadan Heather'ın duyar duymaz delirdiği bir ses geldi.
''Heather, beni özledin mi?'' bu Jenny'di.İçinden ''Orospu.'' diye geçirdi ve ona hiç cevap vermedi.Ama Jenny işte, onu çıldırtmak ve dayak yemek istiyordu.
''Sürpriz, orospu!'' diye bağırdı bu sefer.
''Yemin ederim yakında öleceğimi bilmesem seni öldürürdüm.Ama bu kısa ömrü senin gibi orospuları öldürüp hapislerde bitirmek istemiyorum.Siktir git karşımdan kaltak!'' İşte Aiden'ın özlediği Heather da buydu.Bu yüzden onu sakinleştirmeye çalışmadı.Heather bu şekilde mutlu oluyordu.
''Ne ölmesi be kızım! Aiden seni korur ya, ne olacak sana.''
''Jenny defol git buradan yoksa seni şu kürekle...'' Sustu.Sözünü yarıda kesti.Çünkü o gelmişti.Fran.
''Pezevengini de yanında getirmişsin orospu!'' Fran adi bir gülümsemeyle Jenny'e yaklaştı ve onu okşamaya başladı.Heather kendi saçını başını yolmamak için zor duruyordu.Bu sefer Aiden karıştı,
''Paralı çirkin orospunu da al ve burdan git Fran iti.''
''Sana mı soracağım lan!''
''Bana soracaksın!'' Kavgadan son derece korkan Jenny, Fran'i kolundan tuttu ve kendine doğru çekti,
''Fran, bunlarla uğraşmayalım, gidelim.Evde yapacak çok iş var tatlım.''
Fran önce Jenny'e sonra da Heather'a bakarak pis bir şekilde sırıttı ve gittiler.Heather yere çöküp oturdu.
''Bir çok kez kullanılmak canımı acıtıyor.''
''Burada bana laf gömmeye mi çalıştın, anlamadım?''
''Yook canım.''
''Heather pişmanım.Lütfen geçmişi unut.Seni seviyorum Heather.''
''Geçmişi takmamaya karar vermiştim ta ki bir geleceğimin olmayacağını öğrenene kadar.''
''Ne demek istiyorsun? Beni hep suçlayacak mısın?Seni bu kadar çok severken bana böyle davranma.''
''Suçlamayacağım.Seni affedeli çok oldu.Zamana ihtiyacım var ama ne kadar zamanım var bilmiyorum bile! O kadar boktan bir durum ki..''
''Konuyu kapat, anahtarı alıp girelim şu çatı katına.''
Heather onu başıyla onayladı ve yerden kalktı.Çocuk gibi sızlanıp durmayacaktı artık ''ölüm'' diye.
İkisi eve girdi ve en üst kata çıktılar.Çatı katına açılan kapıda anahtarı denediler.Ve anahtar gerçekten buranındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Kesik-
ActionHeather Graice,birden bire kalabalık şehir hayatından kaçıp minik bir kasabaya yerleşir.Henüz 16 yaşındayken,kim olduğunu ve geçmişini öğrenir.Canının çok yanmasına rağmen bu hayatı ona kimin yaşatmak zorunda olduğunu bulmaya çalışır ve hayatına yen...