Dünyanın böyle olmadığı bir zamanda genç bir insan yaşarmış. O zamanlar dünya daha çok insanla kaplıymış. Bu genç, insanların aptallıklarından sıkılmış, usanmış ve yalnız kalmayı istiyormuş. İnsanların benzerlikleri, konuşmaları ve ukalalıkları onu boğuyormuş. Genç onlara karşı her kırıldığında gece dışarı çıkar ve ayı izlermiş. Her defasında ayın sakinliği, sessizliği ve güzelliği onu iyi hissettirirmiş. Ay, ona üzüntülerini ve kaygılarını unutturur imiş. Bu genci insanlar daha da üzmeye ve sıkmaya başlamış ve artık sabahları bile ayı arar olmuş. Bu genç, zamanla aya üzüntülerini anlatmaya başlamış. Ay, onu dinliyormuş ve bir yere ayrılmıyormuş. Onu yalnız bırakmıyormuş ya da sözünü kesmek gibi bir kabalıkta bulunmuyormuş. Ay onu seviyormuş gibi davranıyormuş. O da ona her seferinde üzüntülerini, kırgınlıklarını ve dayanamadığı şeyleri söylüyormuş. Bu genç, ayı daha iyi görebilmek için insanların ve ışığın az olduğu yere taşınmış. İnsanlar artık yokmuş ve sadece ay varmış. Genç için sadece ay varmış ama ay için de bu geçerli miymiş? Bizler için olmasa bile genç için öyleymiş. Ayı bir başkasının bu şekilde sevemeyeceğini düşünmüş ya da bir başkasının aya böyle değer vereceğine inanmamış ve bu yüzden ayın ona ayrı davrandığını, ona sevgi beslediğini düşünmüş. Ayla artık dertlerini konuşmayı bırakmış çünkü ay kendine genci aşık ederek dertlerini yok etmiş. Genç artık sadece ayı düşünüyormuş. Ayın güzelliği gözlerini kamaştırıyormuş. Ay dolunay zamanında çok parlakken gençte mutlu olurmuş. Genç ay için hediyeler hazırlamış, ona iltifatlar ediyormuş. Bir gün bu genç aya açılmış. Ay bir karşılık vermemiş. Ne seni seviyorum demiş, ne de seni sevmiyorum demiş. Genç belirsizlik içinde kalmış fakat şöyle düşünmüş ''ben onu çok seviyorum ve onu mutlu etmek için elimden geleni yapıyorum. Beni görmezden gelemez, bana değer veriyor olmalı ama sesini duyuramıyor olmalı. Onun yanına gidersem bana hissettiklerini söyleyebilir. Biz aslında çok yakınız'' demiş. Ayın onu sevdiğini düşünmüş çünkü ay kötü değilmiş. O, insanlar gibi onu üzmüyormuş veya ona kırıcı kelimeler kullanmıyormuş. Boş yere umutlar vermiyormuş ay. Genç iltifatlar ediyormuş aya. Seviyormuş; çok derinden, çok içten, çok temiz seviyormuş. Ay ise hiçbir zaman ona karşılık vermiyormuş çünkü aslında ayın duyguları yokmuş. Ay sadece parlayan bir uyduymuş ama gencin gözünde ay öyle değilmiş. Genç, ayı çok sevimli görüyormuş ve birçok insandan daha iyi duygulara sahip olduğunu düşünüyormuş. Ayla gecelerini geçiriyor, ona aşkından söz ediyor ve onu mutlu etmeye çalışıyormuş. Ay onu dinliyormuş, duyuyormuş. Genç onunla bu şekilde yıllar geçirmiş. Ay her gece geliyor, parlıyor, bazen yok oluyor, bazen çok güzel görünüyor ve bazende kırmızılaşıyormuş. Genç bunu söylediği iltifatlardan dolayı sanıyormuş. Ayın kızardığını düşünüyor ve hoşuna gidiyormuş. Ay yok olunca ona çok ilgi göstermediğini düşünürmüş ve ayın küstüğünü sanıp gönlünü almaya çalışırmış. Bir gün genç, aya iyice özlem duymaya başlamış, onu istemeye başlamış, onunla beraber olmak istiyormuş. Aya ''yanına gelmek istiyorum güzel ışığım. Seni hissetmek ve senin hislerini sormak istiyorum. Artık bu özleme dayanamıyorum ve dayanamıyorsun, biliyorum. Geleceğim benim saf ve temiz ışığım. Seninle beraber yaşayacağız. Beraber saatlerce konuşacağız.'' demiş ama ay yine bir şey dememiş. Genç dünyanın en uzun ağacını aramaya çıkmış. Sonunda bulmuş ve tırmanmaya başlamış. Günlerce bu ağaca tırmanmış artık bulutlara uzanabiliyormuş. Genç şimdide bulutların üstüne çıkıp en tepeye varmaya başlamış. Günler, aylar sürmüş ve en sonunda bulutlar bitmiş. Dünyanın dışına çıkmış. Bir gök cismi yaklaşmış ve onun üzerine binmiş. Onunla beraber aya doğru gitmeye başlamış. Aya yaklaştıkça ay daha da büyüyormuş. Genç şöyle demiş ''ne kadar da güzelsin, senin her haline bayılıyorum. Peki ya sen?'' Ama ay cevaplamamış ve gençte hala uzak olduğu için cevaplayamıyor demiş. En sonunda aya varmış içini huzur ve mutluluk sarmış. Aya sarılmış, öpmüş ve ağlıyormuş ama ay ne ona sarılıyormuş ne de ağlıyor veya gülüyormuş. Ay susuyormuş, ay konuşmayı reddediyormuş. Genç aya sormuş ''neden konuşmuyorsun güzel ışığım? Artık yanındayım.'' Ses gelmemiş genç ona sorup durmuş ama cevap gelmemiş. Genç sormaya devam etmiş ama cevap gelmemiş. Genç ona iltifatlar etmiş ama karşılık gelmemiş. Ay onunla konuşmuyormuş. Bunu kabullenememiş, oturmuş ve beklemiş. Onun konuşmasını istiyormuş. Ay ise ne çıtını çıkarıyor ne de bir tepki veriyormuş. Genç aya yakınmış ama ay genci fark etmiyormuş. Ay hiçbir zaman genci fark etmemiş çünkü aydan dünyaya bakınca aslında her şey çok küçük görünüyormuş. genç ne kadar bakarsa baksın orada ki hiçbir insanı göremiyormuş ve genç şunu fark etmiş aslında ay onu hiç görmemiş. Ay onu hiç sevmemiş çünkü genç, dünyadan görünmeyecek ve yakınına geldiğinde onun varlığını hissetmeyecek kadar küçükmüş ay için.
''Bu kadardı Açelya.''
''Hiç duymamıştım bu masalı, ilk kez duyuyorum'' dedi. Beni dinlerken bir çocuk gibi masumdu. ''Gence ne olmuş? Gitmiş mi geri dünyasına?''
''Hayır, ay ile beraber kalmış. Ay onu kurak ve bereketsiz topraklarında aç bırakmış, susuz bırakmış. Genç ise günden güne iyice kahrolmuş. Geri dönecek gücü yokmuş.''
''Çok güzeldi. Bu masal sana mı ait?''
''Bana ait. İstersen her buluştuğumuzda sana bir masal anlatırım.''
''Sevinirim. Burada sen olmasan konuşabilecek birisi olmuyor. Beraber vakit geçiririz.''
Masalımı sevmesi hoşuma gitmişti. Onunla daha fazla vakit geçirebilecektim. Akşam oluyor gibiydi. Hava hafiften soğuyordu. Açelya dağlara bakıp gülümsüyordu. Kuşlar cıvıl cıvıldı. Tekneyi karaya doğru yaklaştırmaya başladım.
''Burası çok huzurlu ve sakin'' dedi. Dalıp gitmişti gözleri. Yanına yaklaştım, oturduğu yere oturdum. Başını omzuma koydu. Bundan huzurlu bir şey olamazdı işte. Neden yaptığımı bilmiyordum fakat yanına oturmam gerektiğini düşünmüştüm.
''gün batımını sever misin?'' dedim.
Başını salladı. Yanımda oturmuş gün batımını izliyorduk. Güneşin yavaş yavaş dağların arasında kayboluşunu ve kaybolurken bulutlara kattığı turuncu renkleriyle beraber gök yüzüne bakıyor, sakin ve sessiz bir şekilde sadece izliyorduk.