Çok uzun bir zaman önce, çiçekli ve bal kokan bir diyarda; uzun ağaçlar, büyük kayalıklar, upuzun berrak dereler, cıvıl cıvıl bir orman varmış. Bu ormanın bir köşesinde, uzun kayalıkların ve ağaçların içinde; renk renk ve birçok çeşitten oluşan çiçekler varmış. Bu çiçeklere ulaşabilmek için öncelikle ormanın kalbinden aşağıya doğru yürümek gerekirmiş. Aşağı doğru yürürken sonunda etraf eğer biraz kararıyorsa ve birazda otlar artıyorsa yaklaşmış olduğunuzu anlayabiliyormuşsun. Fakat biraz daha yürüdükten sonra ağaçlar daha da uzunlaşıyor, otlar daha da artıyor ve de ne olduğu belli olmayan börtü böcekle etrafınız doluyormuş. Canınızı bu yoldan sağ çıkarabilirseniz yolun sonunda güzel bir derenin mağaraya doğru aktığını görüyormuşsunuz. Bu mağaranın dışı öyle güzelmiş ki; etrafını yeşil beyaz çiçekli sarmaşıklar sarıyormuş ve bu sarmaşıklar uzayıp girişi kapatıyormuş, derenin suyu pırıl pırıl parlıyormuş, mağaranın etrafında beyaz frezyalar doluymuş. Bir düş kadar güzel ve bir aşk gibi sıcak bir ortam imiş. Dereyi takip edip sarmaşıkları kaldırınca ise önüne parlak mermerden oluşmuş bir mağara vardı. Dere masmavi bir şekilde mağaranın ortasında toplanmıştı. Kenardan ise bir yol gidiyordu; yolun sonuysa kocaman bir çiçek bahçesine açılıyordu. İçinde birçok çiçek türleri hayat bulmuş, koskoca bir yeri çiçekler sarıyordu. Dünyada eşi benzeri olmayan türler dahi bu bahçede vardı ve mağaranın değerine bin misliyle değer katıyordu.
Bir gün bu yeşil diyarın hükümdarı bu çiçeklere ulaşmayı hedefledi ve ülkenin dört bir yanına haber duyurdu. Bu mağaraya ulaşabilen ve orada ki bütün çiçekleri kendisine getirebilen kişiye büyük bir ödül verecekti. Ülkede ki birçok insanın ilgisini çeken bu haber diğer dış ülkelere dahi yayılır ve aradan birkaç ay geçer. İnsanlar gelir, dener ve başarısız olarak tekrar eve dönermiş. Mağaraya inebilmek o kadar zor iken, çiçeklerin olduğu bahçeye girebilmekte o kadar zormuş. Mağaranın çiçeklere açılan girişini kocaman bir mermer kapatıyormuş. İnsanlar buraya geliyor, kırmaya çalışıyor ve ne kadar denerlerse denesinler bir süreden sonra pes ediyorlarmış. Mermer hem sert yapısı yüzünden hem de kalınlığı yüzünden kırılmayı tamamen reddediyordu. İnsanlar önce bu mağaraya çok sık gelirken zamanla bu azalmış ve neredeyse kimse gelmemeye başlamış.
Yağmurlu ılık bir havada, çimenlerin yağmurdan ıslanıp kayganlaştığı bir günde esmer bir oğlan gelmiş. Mağaradan girmiş ve birkaç saat boyunca bu mermeri kırmaya uğraşmış ama ne yapsa veya ne etse birkaç santim kırmaktan öte gidememiş. Oğlan elinde ki aletleri bırakmış ve mağaranın içinde ki gölete girmişti. Girişte ki mermerin altına doğru yüzerken küçük bir ışıltı fark etti. Oğlan bu ışığın kaynağına daha da yüzdü ve bir akıma kapılıp delikten içeri doğru çekildi. Bir şelaleden aşağı doğru düşmüştü. Şimdi ise bir cennet kadar güzel hiç el sürülmemiş devasa bir bahçedeydi. Bahçede her çeşit çiçek olduğu kadar her türden meyvesi de vardı. Burası rengarenk bir cennetti. Bu bahçede uzun süre kalmış, bahçenin bütün nimetlerinden tatmış ve gününü gün ederek haftalarını ve aylarını burada geçirdikten sonra bir çıkış kapısı görmüştü. Oğlan buradan çıkmadan önce içeride ki bir miktar en eşsiz çiçeklerden ve en güzel meyvelerden toplamıştı. Oğlan, bunları kendi evine götürdükten birkaç gün sonra yine gelmiş ve yine bahçeden pek çok çiçek toplamış yine bahçeye zarar vermişti. Oğlan bu şekilde bahçeyi birkaç haftada tamamen bitirmiş ve cennet kadar güzel olan bu yeri talan etmiş ve geriye zayıf, ezilmiş çiçekler bırakmıştı. Ağaçlar kesilmiş, dere kirlenmiş, çiçekler koparılmış, meyveler yerlere dökülmüştü. Burası tamamen bitikti. Geriden şimdiye kalan tek şey harap olmuş bir bahçeydi.
Esmer oğlan biriktirdiği bunca şeyi krala götürmüş ve büyük hayallerini süsleyen karşılığını ise kraldan; buradan arkasına bile bakmadan gidilmesi, kimseye bir şey dememesi, kendisine de itiraz etmemesini yoksa başının hiç tereddüt edilmeden kesileceğini duyarak almış.
Yıllar geçmiş aradan bahçeye bir daha kimse girememiş ve bahçe ise bir daha asla toparlanamamış. Bahçenin kırılmaya çalışan ama asla kırılamayan meşhur mermeri kırılmış. Bahçenin girişi tamamen açılmış fakat artık ne bir gelen ne de orayı merak eden varmış. Yıllar önce buraya giren kişinin yaptıklarından sadece kral faydalanmış ve bahçe de oğlanda zararlı çıkmış. Kimse bahçeye girişi açık olmasına rağmen adım atmaya bile tenezzül etmemiş. Yeniden aradan haftalar, aylar ve yıllar geçmeye başlamış. Bahçe eskisi kadar olmasa dahi hala bitik ve acınası haldeymiş. Bir gün başka bir genç bu bahçenin varlığından haberdar olmuş. Bahçeye gittiğinde açık olan girişten girmiş, aşağı doğru yürümüş ve eskiden muazzam olan o bahçeye girmiş. Genç, yıllarca düzenli olarak bu bahçeye gelmiş. Her geldiğinde daha fazla bakım yapmış bahçeye. Aradan haftalar ve aylar geçerken bahçe düzelmeye başlamış. Yıllar geçmeye devam etmiş. Oğlan, bu bahçede küçük bir ev yapmış kendisine. Burada hem yaşamış hem de bu bahçeyi düzene sokmuş. Bahçe eskisi kadar görkemli veya eskisi kadar eşsiz olmasa da şuan ki haliyle dahi kalplerde çarpıntı oluşturabilecek hale gelmiş. Oğlan tekrardan gelmeye çalışan köylüleri kovuyormuş ve bahçeye kimseyi sokmuyormuş. Yıllarını bu güzel büyük bahçede geçirerek ve çocuklarını büyüterek yaşlanmış. Tekrardan neşe dolan bu bahçe bir daha hiç talan edilmeye mahkum kalınmamış ve korunmuş.