"Kızın değer görememesine üzüldüm..."
"Gerçekten mi Açelya?"
"Aşkı karşılık bulmaya değerdi."
"Muhtemelen Npola'da bunun farkındaydı."
"Farkında olsaydı ona bunu yapmazdı."
"Aslında yapardı Açelya, insanlar bu kadar aptal değiller."
"Bir insan nasıl böyle bir sevgiyi göz göre göre reddedebilir ki?"
Günay cevap vermemiş sadece düşünüyordu. Biraz zaman geçti aradan ve buruk bir şekilde: "Bilmiyorum" dedi.
"Bu masal değil gibiydi."
"Masalların nasıl şeylere benzediğini düşünüyorsun ki?"
"Biraz eğlenceli, neşeli ve sonu kesinlikle mutlu."
"Bu masalın sonunun mutlu olmadığını kim söyledi ki? Her aşka karşılık bulunca mutlu olamazsın. Her aşkın karşılığı güzel sonuçlar getirmeyebilir."
"Sanırım bu şekilde biraz haklısın. Yinede daha güzel bir sona sahip olabilirdi."
"Bilmiyorum Açelya."
"Bir oyma hazırlayacağım. Buradan gidene kadar kesinlikle bitireceğim.
"Ne oyması olacak?"
"Emin değilim ama bulacağım."
"Küçük bir kırlangıç olabilir."
"Kırlangıç mı?"
"Evet, kırlangıçlar çok güzel değil mi sence?"
"Evet, gerçekten öyleler. Evet, evet olabilir bunu deneyeceğim. Ayrıca, boyama da neredeyse bitti. Nasıl olmuş?"
Bondi mavisi ve kuşkonmaz yeşili renkleriyle boyanmış bir oyma... minik dallardan oluşan ağaçların etrafını güzel bir deniz kaplamıştı. Denizin dalgaları çok şiddetli gibi görünüyordu. Ama uzaktan bakıldığında huzurlu bir görüntüsü vardı.
"Çok güzel." Günay eline oymayı alıp ona şefkatli bir şekilde bakıyordu. İçten ve sıcak bir bakışla oymayı izliyordu.
Neşeli bir sesle "beğenmene sevindim" dedi.
"Gerçekten beğendim, teşekkür ederim Açelya."
"Burada kalmaya devam etsin, biraz dışarı çıkalım."
"Nasıl istersen Açelya ama bir yere gidelim yemek yemeliyiz. Saatler oldu yemek yemeyeli."
"Peki ama nereye gideceğiz?"
"Çorba sever misin?"
"Evet, gidelim."
Gitmesine gideceklerdi ama Günay'ın birkaç günlük harcaması bu yemek için gidecekti. Yinede değerdi. Güzel bir oyması olmuştu ve bunu Açelya'dan almıştı. Evet, kesinlikle değerdi.
Atölyeden çıktılar ve beraber kasabanın iç sokaklarına doğru yürüdüler. Kaldırımlar çok güzel ve nemli bir bahar kokusu ile kaplıydı. Yağmurdan sonra kalma bir koku, güzel ılık bir güneşin ıslak kaldırımlara vurduğu koku. Huzurlu rüzgarsız bir havayı, ağaçların çiçeklerinin kokusu kaplıyordu. Bahçelerde kiraz ve erik ağaçlarının çiçekleri doluydu. Kuşların sesi ise tüm kasabayı ve en çokta sessiz sokakları sarıyordu. Evlerin pencerelerinde kekler ve tatlılar duruyordu. Bazı evlerin önünden geçerken taze ekmek kokuları, yeni pişmiş bir elmalı kek ve bazende yeni pişmiş çilek reçelleri kokuyordu. En güzel his ise bu anı Açelya ile paylaşıyor olmasıydı. En değerli anlar; güzel bir zamanı, değerli bir insanla paylaşabilmek olabiliyor.
"Bu ses... Günay!"
"N'oldu Açelya?"
"Şu sesi dinle."
Şarkı gibi bir kuş sesi sokağı sarmıştı. Huzurluydu, gerçekten güzel ritmik bir şarkı gibiydi.
"Bir ardıç kuşu. Şurada ki söğütü gördün mü?"
"Ah, evet o ötüyor. İlk kez duyuyorum sesini."
"Bir şarkı söylüyor gibi, ne kadar da hoş. Ardıç kuşlarının niçin adı ardıç kuşu olduğunu biliyor musun?"
"İlk kez duyup adını öğreniyorum, tabii ki bilmiyorum."
"Ardıç ağaçları, ardıç kuşuna ihtiyaç duyarlar. Varlıkları bu minik, güzel kuşlara bağlı. Bu kuşlar yedikleri ardıç tohumları sayesinde ardıçların varolmasını sağlıyorlar. Güzel bir uyum." Açelya ise büyük bir neşeyle Günay'ı dinliyordu. Sonra ise çitlerle çevrili ve zambaklar ile dolu bir bahçeye girdiler. Büyük bir bahçenin içi yeşil, yeni biçilmiş çimler ile doluydu ve taş döşeme bir yola sahipti. Taş döşeme yolun sonu büyük ahşap bir eve gidiyordu. Evin çatısından aşağı sarmaşıklar sallanıyordu. Dışarıya kadar kokusu gelen çorbaların kokusu etrafı sarıyordu. Açelya ile beraber içeri girdiler. Geniş bir salonda ceviz ağaçlarından yapılma masalar ve ahşap sandalyeler vardı. Zemin çok temiz ve parlak görünüyordu. Salonun alt ve üst köşelerinde iki şöminenin içinde çıtır çıtır yanan çam ağaçlarının kokusu ve görüntüsü salonu süslemiş ve büyülemişti.
''Güzel mi bari?''
Açelya sıcak bir gülümsemeyle ''güzel ne demek burası müthiş'' dedi.
''Bunu söylemene sevindim Açelya. Oturabilirsin buraya''
''Ne çorbası içeceğim ki?''
''Bilmiyorum. Onlar bizim için seçsin sana yeni bir masal anlatacağım.''
''Aslında... evet, çok güzel olur. Seni dinliyorum.''
''Bu havaya ve bu ortama uyacak güzel bir masal biliyorum dinle şimdi Açelya'cığım.''