Sıcaklık bütün Zvetred'e yayılıyordu. Hava ısınmaya başlamıştı ve kuşların cıvıldayışları artmaya başlamıştı. Kasabada arada kavgalar çıkıyor ve sarhoşlar geceleri sokakta bağırıyordu. Çocuk sayısı artmaya başlıyordu. Her adım başı bir içecek satışı yapılan yerler bulunuyordu. Bense beş gündür Açelya ile görüşmüyordum. Islandığımız günün sabahında Açelya hasta olmuştu ve ateşi çıkmıştı. Birkaç gündür evinde dinleniyordu. Hasta olmasına rağmen ıslandığımız için pişman değildi. Aksine fazlasıyla mutlu görünüyordu. Buraya gelmiş olmasına seviniyorum. Onu mutlu edebildiğimi düşünüyorum ve bana zamanla yabancılığını yitiriyordu. Ne kadar yakın olacağımızı bilmiyorum fakat ne kadar yakın olunabilirse bir insanla, o kadar yakın olmayı umut ediyorum. Açelya saf ve temiz bir kalbe sahip ve ben bunu görebiliyorum. Ne kadar uzak bakmaya çalışırsam çalışayım Açelya'nın gözlerinden kaçamıyor ve içinde ki ahengi tüm açıklığı ile görebiliyorum. Kendimi kandırmak istemiyorum, aşkın başlangıcına adım atıyorum ve bunu fark edebiliyorum. Ben Açelya'ya çekiliyorum ve bunu isteyerek yapmıyorum. Açelya ile istemeden bir bağ kuruyor ve bu bağı gözlerine her baktığımda daha da sağlamlaştırıyorum. İnsanlar tam olarak neye aşık oluyor veya nasıl aşık oluyor bundan emin değilim ama ben Açelya'ya onun içinde ki saflığı her gördüğümde daha da çekiliyorum. Niçin birilerini sevmeye ihtiyaç duyar insan? Maalesef bir gerçektir ki insanlar yarımdır. İnsanlar birisini bulmadan ne tam olarak kendini anlayabilir ne de yalnızlığını giderebilir. Maalesef ki bir insan onlarca kişinin veremediği şeyi tek başına verir.
Bugün hava eskisi gibi ılık değildi ve her yer fazlasıyla ısınmaya başlamıştı. Gölete yeniden gitmek isteyerek hazırlandım, çay demledim ve sepete birkaç meyve alıp dışarı çıktım. Yağmurdan sonra toprağa düşen sıcak, havaya neşe katıyordu. Her yer coşkuluydu, belki de ben bile... Açelya, yıkılmış düzenimin üstünde açan bir çiçek gibiydi. Bir yıkıntının içinde açmış güzel bir çiçekti o. Kalbimin de hayatımın da çiçeğiydi. Bazı şeylere ne zaman ve nerede karşılaşacağını bilemez insan ve yaşadığı hislerin ne olduğunu çözemez. Bahar gelirken hediyelerle gelir. Yığınlarla çok fazla şey armağan eder. Yeni bitkiler ve yeni hayatlar, yeniden yeşeren ağaçlar, yeniden hayat bulan donmuş hayvanlar, açan binlerce çiçek size sunulan bir armağan gibidir. Baharın değerini bilebilirseniz size ne kadar fazla şey vermiş olduğunu anlayabilirsiniz. Verdiği her şeyin tamamen kalmayacağını bilseniz bile bu güzelliğin tadını çıkarabilirsiniz. Maalesef ki baharın verdiği hediyeleri yaz yok eder, zaman yok eder. Size sunulmuş onca güzellik, huzur, bereket ve dinginlik birden ellerinizden kayar gider ve siz kalması için ne yaparsanız yapın geri gelme ihtimali yoktur. Zaman baharlarımızı yok eder ve birkaç dönem sonra yeni baharlar verir. Bu döngü niçin var? Sevdiklerimiz bizimle yaşlanmadan ve gitmeden neden kalamaz? Açan çiçekler zamanla solar, yeşeren çimenler sararır, çiçek açmış ağaçların çiçekleri dökülür, yeni doğmuş hayvanlar büyür ve ılık hava gider. Belki de baharımız bizden hiç gitmiyordur...