( medyada Jungkook' un nasıl giyindiğinin resmi var, resim pinterestten.)
_________________________
Bugün hava sıcak, sular durgundu. Hiç esmiyordu ki! Ah, bu havalardan nefret ederim. Vücudum yapış yapış olacaktı.
" Hey, işine dönsene! Havaya bön bön bakmayı bırak da kasaları arkaya taşı."
Gıcık patronum. Çok severdim (!) kendisini. Dua etsin para lazım olduğu için onun boş sinirini çekiyordum yoksa yine olay çıkarır, beni çukura atmalarına sebep olurdum. Ama inanın bunu kimse istemezdi. Deneyimli biri olduğum için diyorum. Hiç tavsiye etmem o kokulu yerde durmayı!
Hım, ben kendimi tanıtmadım değil mi? Hemen başlıyorum : Jeon Jungkook. 24 yaşında oldukça güzel aynı zamanda yakışıklı, boylu poslu, kaslı, beyaz tenli, siyah saçlı, hokka burunlu, mis kokulu... tamam tamam fazla abarttım galiba. Neyse öhöm, devam edelim. 24 yaşında, kız kardeşi ile bir kulubede yalnız yaşayan her işten anlayan birisiyim. Şhhh, aramızda kalsın ama bir işte en fazla 3 hafta çalışabiliyorum. Neymiş efendim çok başına buyrukmuşum. Hah! Onlar çok sinir bozucu ve suratsızsa ben ne yapayım arkadaş.
Yalnızdık. Kardeşim ve ben tektik. Pek arkadaşımız yoktu ama çoğunluk bizi severdi. Annem ve babam, bir gün okyanuslara açıldılar ve olanlar oldu. Korsanların saldırısına uğrayıp, öldürüldüler. Bu yüzden korsanlardan nefret ederdim. Sinir bozucu kahkahaları, leş gibi kokuları, merhametsiz oluşları... daha bir çok olumsuz özellikleri var.
Neyse ki ben onlar gibi gaddar değildim. Çünkü annemle babam, bizi çok güzel yetiştirmişti. Bugüne kadar kimseye zararımız dokunmamıştı öğrettikleri değerler sayesinde. Bu yüzden onlara fazlaca minnet duyuyordum, korsanlar gibi olmadığım için. Keza kardeşim de öyleydi, sevmezdi onları. Naifti. 22 yaşında genç ve güzel bir kızdı. İkimiz de çok benziyorduk. Ailede tavşanlık genetikti herhalde. O da benim gibi siyah saça, beyaz tene sahipti.
Etrafta bir sürü sapkınlık yapan adamlar vardı ki, kardeşime bu yüzden dövüşmeyi öğretmiştim. Demiştim size kaslı bir vücudum var diye. Boşuna yapmadık bunları. ( göğsünü kabartır)
Neyse ne işte. Hayatımız çok güzel olmasa da birbirimize yetiyorduk. Her ne kadar kalıcı bir işim olmasa da şikayetçi olmadım hiçbir zaman. Gözüm yükseklerde değil anlayacağınız.
Hava kararmaya başlamış, çoğu satıcı evin yolunu tutmuştu. Benim patron biraz kaçıktı ama neyse ki o da bu saatlerde kapatıyordu. Bu havada akşama kadar kalınmazdı ki!
Kasaları taşıma işini bitirmiş, patronun emriyle her yeri toplayıp evlere dağılmıştık. Evin yolunu yorgunluktan yavaş yavaş ilerliyordum. Normalde on beş dakika sürecek olan yol şimdiki hızımla yarım saat sürmüştü. Ah tanrım ne olurdu bir gün aralıksız uyusaydım!? Başımı sallayarak saçlarımın iki yandan yüzüme dökülmesini sağlamış sonunda evin kapısına varmıştım. Yes be!
Kapıyı çalıp kardeşimin açmasını beklemiştim. Saniyeler sonra açılmış içeri adımlayıp kendimi pencerenin önündeki mindere atmıştım. Anasını yaa, çok sıcaktı.
" Hoşgeldin abi. Yemek şimdi hazır olmuştu. Elini yüzüne su çarp da gel hadi. Bekliyorum."
" Kız tavşan kılıklı, sen olmasan bu biricik ağabeyin ne yapardı, ha? Sen ki benim kardeşim, sen ki becerikli tavşanım, sen ki başımın tacı...." kendimi yine kaptırmış giderken beni susturan kardeşim oldu. Hayır iki drama Queenlik de mi yapamayacağız burada ayol be?
" Ay aman abi. Yine başlama. Madem bu kadar çok drama seviyorsun gösteri düzenelesene. Hem kendine arkadaş da edinirsin. Hani şu kahverengi, küçük, muz seven olan canlıdan. Ne dersin?"
İlk başta anlamadım. Sonda dediği şeyle dank etti işte.
" Sus kız. Abiye cevap verilmez. Maymun diyor bir de. Gel ben senin saçını bir çekeyim. Gel, gel."
Çığlık atıp mutfağa koşmuş arkasından onu kovalamaya başlamıştım. " Yemek hazır, yemek. Ay abii tamam tamam gelme. Üff ya!" deyip sonda pes etmişti. Kardeşle uğraşmak bir harikaydı dostum! İşte zafer deyip yumruğumu havaya kaldırmıştım. Oda seviyordu bu halimizi. Tatlı tatlı kavgamızı eder sonra gülüp geçerdik.
Ardından kendime ve kardeşime yemek doldurmuş karşılıklı masaya oturmuştuk. Balık yemeği yapmıştı canım kardeşim. Eeee okyanus hemen yanınızda ise neredeyse her gün balık çeşitleri yerdiniz. Hoş bir sohbetle birlikte yemeği bitirmiş, beraber bulaşıkları halletmiştik. Sonra da meyve yemiş, saat geç olunca ikimiz de kendi odamıza geçmiştik.
Canım, minik, gariban odam benim! Nasıl özlemişim yatağımı. Odamı anlatırdım ancak çok yorgunum be. Yarına artık.
Yatağıma bodoslama atlayıp yarın neler olacağını merak ederek kendimi uykunun kollarına bıraktım.
__________________________
Beğendiyseniz oy vermeyi, yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Görüşmek üzere. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyster Laneti / Taekook
Fanfiction... Acımasız Kaptan Kim Taehyung bir ada tarafından lanetlenir. Laneti bozmanın tek yolu taşlaşmış kalbini yeniden attıracak birisidir. Peki Kaptan Kim bulabilecek miydi onu? Lanet bozulacak mıydı?