Yazım yanlışları varsa kusura bakmayın. Düzenleme yapacağım vakit hepsi hallolacak.
Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Düşünceleriniz kurgu ve benim için önemli. İyi okumalar. ^^...
Oy oy, bitmişim ben. Yerleri fırçalamaktan dizlerim ağrıyordu. Saatlerce temizlik yaptırmışlardı kansızlar ya! Her yerim sızlıyordu. Ama neyse ki hiçbir korsan, bakışlarını saymazsak tabii, bana yanaşıp da ne dokunmaya ne de sataşmaya çalışmamış bu az da olsa beni rahatlatmıştı. Diğerlerine karışan, ağır laflar söyleyen ve hatta vuran korsanlar vardı elbette ancak dediğim gibi benim başıma bunların hiçbiri gelmemişti. Bunu da Kaptan Kim’in yüzümden olduğunu düşünüyordum az önceki yaşananlardan sonra.
Şimdi ise bizi aşağı indirmiş yemek vermişlerdi. Ki öyle lüks bir şey de beklemeyin. Biraz balık ve ekmek vermişlerdi sadece, bir yerden sonra da şükür ediyordum buna bile. Herkes sessizce yemeğini yiyordu, hava karanlıktı ki bu da birazdan herkesin, yorgunluk ve yemekten dolayı, uyuyacağı anlamına geliyordu.
Benim uykum yoktu o kadar yorgunluk ve ağrı çekmeme rağmen. Yine düşünecek, gözlerim kızarana, uykum gelene kadar oturacaktım.
Bir zaman sonra herkes yemeğini bitirmiş, uyku pozisyonu almıştı, ben dışında. Malum düşünecek şeylerim vardı bugün. Hayır yani canım kendim zaten fırça yaptın, yoruldun bari uyu değil mi? Ama yok, yine düşünecek kendimi umutsuzluğa sürükleyecek, varoluş sancıları çekecek ve başıma gelenleri en önemlisi kardeşim Saya’yı düşünecektim. Belki de buradan hiçbir zaman kurtulamayacak, kardeşimi yalnız bırakacaktım. Ölsem bile benden haberi olmazdı belki de. Ahh, şimdiden başladın bile Jeon!
İplere başımı yaslamış tavana bakıyordum. Biraz soğuktu, sular bugün biraz hırçınlaşmıştı. Bizlere acımış olmalılar ki ince bir kumaş parçası vermişlerdi sadece, o da iğrenç kokuyordu. Öğk! Sadece bacaklarıma örtmüştüm. Düşünmeye devam ederken horlama sesleri gelmeye başlamıştı, anlaşılan bugün yatmamı engelleyecek olan sadece kafamdakiler değil etraftan gelen yüksek horlama sesleri de olacaktı.
Göz devirip düşüncelerime odaklanmaya çalıştım. Çok sinir bozucu bir durumun içerisinde mahsur kalmış, daha da kötüsü okyanusların korkulan kaptanı Kim Taehyung’ un gemisinde yarına sağ çıkıp çıkmayacağımı düşünerek kendime işkence etmiştim.
Bunları saatlerce düşündükten sonra gözlerim gidip gelmeye başlamıştı sonunda. Geminin sallantısının da etkisi vardı tabii. Sonunda uykuya teslim olmuş, rahatsız bir uykuya dalmıştım.
...
Gıcırdama sesiyle uyku ile uyanıklık arasında gidip geliyordum. Benim olduğum tarafa çok az ışık vuruyordu, sonunda az açmış olduğum gözlerimle ne olduğunu anlamak için etrafa bakmıştım ki bir anda bizim olduğumuz bölümün önünde duran bir siluet görüş açıma girmişti. Diğer esirlerin uyumasına bakılırsa hala hava karanlıktı.
O kişi hala kapının önündeydi. Gördüğüm tek şey heybetli bir vücut ve tüylü korsan şapkasıydı. Bana dönük duruyordu, bununla her ne kadar çok meraklansam da kayan gözlerim buna mani olmuş tekrar uykuya dalmıştım.
...
Demire vurulma sesleriyle adeta yerimden sıçramıştım. Ne olduğunu anlamak için sesin geldiği yere baktım. Bakmamla göz devirmem bir olmuştu. Gıcık korsanlar ellerinde bulunan çekiç benzeri aletlerle demire vurup oldukça fazla ve rahatsız edici ses çıkartıyordu. Ne güzel uyandırma biçimiydi böyle! Hayran kalmıştım(!).
Hepimizin uyandığından emin olduktan sonra yemek vermiş, bittikten sonra da tek iki hücreyi yukarı çıkarmışlardı. Benim olduğum ve sağımdaki kalmıştı sadece. Neden bunu yaptıklarını anlamış değildim. Sadece kötü bir şey olmamasını umut ediyordum.
Dakikalar dakikaları kovalarken bir anda yukarıdan acı inilti ilişti. Gözlerimi kocaman açmış seslere dikkat kesilmiştim. Etrafımdakiler de aynı şekilde. Birkaç dakika daha süren acı iniltilerden sonra birisi bağırarak konuşmaya başlamış, ancak boğuk gelen sesinden dolayı tam olarak ne dediği aşağı pek ulaşamamıştı.
Korkmuştum. Tam anlamıyla çok korkmuştum. Ne için ve nasıl olay yaşandı bilmiyor, bu da bana büyük bir endişe aşılıyordu.
Saatler geçtikten sonra yukarı çıkanlar aşağı indirilmeye başlanmıştı ki fark ettiğim bir şey vardı. O da sayılarının öncekine göre oldukça az olmasıydı. Demek ki yukarıdan gelen acı haykırışlar... Bu gerçek acımasız bir şekilde yüzüme çarparken aynı şeyin benim de başıma gelme ihtimalini düşünüyor, kendimi kafamdaki çıkılmaz seslerin içine atıyordum.
Saat öğleden sonra dört sularına geliyor olmalıydı. Bir yerden sonra zaman kavramını yitirmiştim ne de olsa! Buna bakarak bizi yukarı çıkartmayacaklarını düşünüyordum ki diğerlerini demirlerin arkasına kilitleyen korsan bizim tarafa yönelmiş bir kere daha düşüncelerimin tersinin gerçekleştiğini göstermişti. Lanet olsun! Elimden sadece bunu yapmak geliyor kaderime boyun eğiyordum.
Bizi yukarı çıkartıp, emin olun hiç kibar bir şekilde değildi, geminin ortasına sürüklemişlerdi. Yürürken gözüme fıçıların üzerinde tüm heybetiyle oturan Kaptan Kim ilişti. Bize bakıyordu. En çok da bana. Neden böyle düşündüğümü sorarsanız onun gözleri diğerlerine değdikten sonra tekrardan bana uğruyor, sonra da hemen bakışlarını çekip başkasına bakıyordu. Bu bakışları beni tedirgin ederken aynı zamanda korkutuyordu da. Artık bana garezinin olduğunu düşünüyordum.
Kafamı eğmiş göz göze gelmemeye çalışarak beni yere nazikçe(!) oturtmalarına izin vermiştim. Meraklanmış tekrardan bakışlarımı ona çevirmiştim.
“ Biliyorsunuz ki bir fırtınadan çıkıp sizin adaya uğramış, birkaç adam toplamıştık.” haspama bak, birkaç adam dediği de iki elin parmağını geçiyordu. Gözlerimi devirmiş tekrar ona dönmüşüm ki bana bir bakış atmış, ama yani eminim hiç kimse düşmanına öyle bakmamıştır o şekil bir bakış, bununla beni gördüğünü anlamıştım. Neden göz devirdin Jungkook? Ölsen cesedini kim bulacak Jungkook? Göz devirip de adamın dikkatini çekmesine Jungkook! Ölmeye çalışma canım kendim!
Korkudan saçmalamaya başladığıma göre hiçbir ley olmamış gibi onu dinlemeye devam etmeliydim. Öyle de yaptım.
“ Yardımcımı ya da hizmetçim her ne derseniz o da o fırtına da öldü. Yani benim işlerimi halledecek birisi yok şuan. Ben sizden birisini seçmeye karar verdim. Gönüllü var mı?” işte buna şaşırmıştım. Sonuçta bunun için kendi tayfasından birisini de seçebilirdi ancak yapmamış bizden birisini seçmek istemişti. Kesinlikle ben olmak istemiyordum. Sonuçta işin ucunda en nefret ettiğim varlığa yani bir korsana hizmet etmek zorunda kalacaktım. Bu beni aşardı. Bu yüzden dikkat çekmemek için nefsimi bile tutmuş diğerlerine bakmıştım gönüllü var olup olmadığını öğrenmek için. Ancak yoktu. Tabii kimse istemezdi. Bunları düşünürken Kaptan tekrardan lafa dalmıştı.
“ Bakın, sizi beklemek zorunda değilim! İtiraz edeniniz vars-“ cümlesini kesen içimizde oturan iki üç kişinin ayağı kalkıp ona karşı çıkmasıydı. Ancak bu Kim’i sinirlendirmişe benziyordu. Burnundan solumaya başlamış adeta bakışları ürkütücü bir havaya bürünmüştü.
“ Siz! Siz kimsiniz de ben konuşurken lafımı bölme tenezzülünde bulunursunuz!? Hem de bana karşı çıkarak. Siz ölüm fermanını asıl şimdi imzaladınız!” bunu demiş başıyla adamlarına işaret vermişti. Onlar da hemen harekete geçip ayakta olanları yanlarına çekmişti. Ne yapacaklarını merakla izlerken aşağıda nedenini anlamadığım acı seslerin aynısını şimdi duymuştum. Demek bu yüzdendi. Onları öldürürken yine zevk alır bir ifade yüzlerine yerleşmişti. İğrenç yaratıklar! Kaptan Kim ise olanları sinirli bir ifade ile izledikten sonra işleri bitince tekrardan bize dönmüştü.
“ Başka ölmek isteyen varsa ayağı kalksın. Kim bana karşı çıkar, saygısızlık yaparsa sonu kötü olur! Şimdi eğer gönüllü olan yoksa ben seçeceğim içinizden birini.” Bu dedikleri beni germeye, yerime mıhlanmaya sebebiyet vermişti. Korkuyla, başıma eğerek beklemeye başladım. Eğer göz teması kurmazsam beni seçme olasılığı düşerdi. Evet öyle olurdu. Sakin ol!
Hala ses gelmemesini garipseyerek başımı kaldırmıştım ki onunla göz göze gelmiştim. Sıçtım! Yüzünde oluşan sırıtmaya bakılırsa gerçekten sıçtım. Bakışlarımı çekecektim ki bana bakarak “ Sen! Sen ayağı kalk.” Donmuştum. İlk birkaç dakika tepki vermemiştim ki yeniden çatılan kaşları ile sinirlendiğini anlamış bu da beni kendime getirmişti. Oldu bittiye gitmeyeyim şimdi.
“ B-ben mi?” lanet olsun ki kekelemiştim. Normalde olsa asla boyun eğip de lafımı esirgemezdim ancak cidden gergindim.
“ Evet, sen velet. Beğenmediysen korsanlarım iyi kılıç sallar görmek ister misin!” üstü kapalı tehdit etmişti resmen beni. Eğer itiraz edersem ölürdüm. Bu yüzden,
“ Hayır hayır. İtirazım yok.” Her ne kadar yüzüne sağlam bir yumruk geçirmek istesem de bunu baskılamış ifadesizce bakmıştım ona.
“ Ah, güzel. Bir an için senin korkup kaçacağını düşünüp üzülmüştüm. Yanılmışım. O zaman zincirlerini çözsünler de beni takip et velet.” Sırıtarak cümlesini tamamladığı gibi ayaklanmış yürümeye başlamıştı. Gıcık herif!
Göz devirip, bunu onun görmediğinden emin olarak tabii ki, zincirlerden kurtulduktan sonra onu takip etmeye başlamıştım. Başa gelen çekilirdi. Bakalım beni neler bekliyordu.
...
Oy vermeyi unutmayın aşklarımmm. Görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyster Laneti / Taekook
Fanfiction... Acımasız Kaptan Kim Taehyung bir ada tarafından lanetlenir. Laneti bozmanın tek yolu taşlaşmış kalbini yeniden attıracak birisidir. Peki Kaptan Kim bulabilecek miydi onu? Lanet bozulacak mıydı?