Umarım beğenirsiniz. ^^
...
Karanlıktı. Bu havada sadece ateşlerden gelen ışıkla gözlerimin önünü görmek çok çok zordu. Peşimde adamlar kovalıyor, ben de evlerin arasından koşarak ilerliyordum. Nereye gittiğimi inanın ki bilmiyordum o an. Sadece koşuyor ve koşuyordum.
Umarım evimize girmemiştir kimse, kardeşimin bulanmasını da istemiyordum. Onun için kendimi feda etmeye hazırdım.
Arkamdan gelen korsanlar beni yakalamayacağını anlamış olmalı ki bir süre sonra koşmayı bırakmışlardı. Galiba anlatıldıkları kadar hırslı değillerdi. Bir kişiyi üç kişi yakalayamamıştı sonuçta. Bu arada sol tarafta kalan ormanlık alana varmış adımlarımı yavaşlatmıştım. Etrafıma bakmış kimsenin olmamasıyla derin bir nefes çekmiştim içime. Eğer korsanlar bir iki saate giderse, yukarıdaki evlere girmeden, bu iyiye işaretti.
Bir ağacın arkasına geçmiş görünmemeye çalışmıştım. Bizim ev neyse ki buradan az da olsa görünüyordu. Etrafında hiç korsan yok gibiydi. Sesler de azalmaya başlamıştı haliyle. Bu garipti. Eğer Kaptan Kim az da olsa anlatılanlardaki gibiyse bu kadar sessiz olması, geri çekilmesi ona göre değildi. Tabii sahil kıyısında ve iskelede neler yaşanıyor onu bilmiyordum çünkü göremiyordum. Sadece geminin yelkenleri görünüyordu. Meşaleler ne kadar aydınlatabilirse etraf o kadar aydınlıktı.
Bir anda arkamdan dal kırılma sesi gelmiş bıçağımı alıp arkama döneceğim vakit kafamda müthiş bir acı hissetmiştim. Sonrası karanlıktı.
______________
Sallanıyordum. Bir sağa bir sola. İyi de ben en son ağaçların arasında... Bir dakika ben bayılmıştım, peki şimdi neredeydim? Başımın ağrısıyla gözlerimi açmaya çalışmıştım. Anladığım kadarıyla etraf karanlıktı. Sonunda gözlerimi açınca neye uğradığımı şaşırdım. Benden başkalarıyla birlikte bir geminin alt güvertesindeydik. Ve tabii demirden yapılmış parmaklıklar ardındaydık. Ne yani beni alıp buraya mu koymuşlardı?
Peki kardeşim? O umarım güvendedir. Bir şey olmamıştır ona. Bunu umut ediyor, dua ediyordum.
Bıçağım da yanımda değildi. Kasabadaki tanıdığım kişiler dışında hapsedilmiş başka kişiler de vardı. Ki onlar cidden dağılmış görünüyordu. Hiç yıkanmamış gibilerdi. Dört parmaklık vardı. Ben en sondan soldakindeydim. Yukarıdan halatlar ve zincirler sarkmış sallanıyordu. İleride köşede bir düzine kadar fıçı vardı. Ben burayı incelerken merdivenden birkaç kişi inmişti. Pis pis sırıtarak solda kalan demir kapıları açmış bizi çıkarmışlardı. Ah bu burada ellerimiz zincirliydi. Hareketlerimiz kısıtlıydı yani.
Bizi ite kalka yukarı çıkarmışlardı. Güneş tepedeydi ki gözlerim ışığa alışmadığı için acımıştı. Gözlerimi kısarak beni itmelerine ses çıkarmamış, eğer öyle yapsam ölüm çıkardı sonuçta, ortaya yelkenin yükseldiği direğe ilerleyip önüne oturmuştuk. Herkes piç sırıtışıyla bizleri inceliyordu. Bakımsız suratlarını yumruklamak istiyordum. Ancak sabretmeli buradan kurtulmanın yollarını aramalıydım, iyi hoş pek inancım yoktu ama umut fakirin ekmeğiydi.
Neyi beklediğimizi bilmeden öyle oturmuş piçlerle bakışıyorduk. Ardından bir anda gülüşmeler kesilmişti. Ne olduğunu anlamak için kafamı kaldırmıştım. Ana güverteden birisi iniyordu ağır ağır. İlk önce çizmeleri gözüme çarpmış, sonra yavaş yavaş gözlerimi yukarı çıkartmıştım. Korsanların arasında olmasam kesinlikle onun giyinişine bakarak saygın biri derdim. En son yüzüne baktığımda ise şaşkına uğradım. Esmer yanık tenli yüzünü şapkası gölgelemişti. Keskin, iğrenir gibi bakışlarla bizi süzüyordu. Heybetli, kaslı ve uzun bir boya sahipti. Kesinlikle kırklarında göbekli birisi bekliyordum. Ancak otuzların başlarında gibiydi. Çok yakışıklı- ne diyorum ben ya! İyi ki korsanlardan nefret ediyordun Jungkook. Etmesen adama ağzının suyunu akıtarak bakacaksın. Ayıp!
Konumuza dönelim. Duruşundan ödün vermeyerek önümüze kadar gelmiş bizi süzmeye devam etmişti. Bir anlık gözleri bana kayınca kaşları çatılmış bana uzun süre bakmıştı. Hayır yani hayırdır ne bakiyon! Tamam tamam sustum. Beni öldürmesin şimdi yok yere. Tabii ben de ne kadar korksam da nefret dolu bakışlarla karşılık verdim. Bugün ölmezsen iyidir Jeon.
Bu sefer gözlerini kısmış baştan aşağı süzdükten sonra nihayet üstümden gözlerini çekmişti.
“ Neden burada olduğunuzu merak ediyor olmalısınız. Size söyleyeyim hakimiyetim için adam lazım. Siz de iş var gibi, Hım? “ kalın tınılı sesiyle konuşmuş devam etmişti. Sesi bile karizmaydı anasını.
Ben de kendi kendime “ Adam lazımmış. Tabii sizin gemide bir adam dahi yok. Haspam!” diye söylenmiştim. Ama bakın çok sessiz konuşmuştum. Ama korsan bozuntusu adam duymuş olmalı ki bir anda bakışları bana dönmüş sinirli sinirli bakmıştı. Korktum amk. Umarım ölmem.
Hemen bakışlarımı çektim. Ki hala onun bakışlarını üstümde hissediyordum. Birkaç saniye sonra önüne dönmüş konuşmasına devam etmişti. Tabii bu arada önümüzde yavaş yavaş yürüyordu.
“ Sesinizin fazla çıkmasını istemem. Ki çıkaran olursa sonu hiç iyi olmaz.” Bunu derken bana bakmıştı, evet.“ Adanız hakkında endişe duyuyorsanız şimdilik adamlarıma izin vermedim fazla zarar vermeleri için. Ama bir dahakine adanız da benim olacak. Her şeyiyle.” Demiş sırtını dönerek merdivenin arkasında kalan bir kapıdan içeri geçmişti.
Kardeşim şuan güvendeydi yani. Tamam, peki. Bu adam cidden söyledikleri kadar varmış. Şeytanın ta kendisi. Ne yapıp edip buradan kurtulmalıydım.
Bunları düşünürken biri koluma sarılmış hepimizi kaldırıp tekrardan alt kata sürüklemişlerdi. Bari bu zincirleri çözseydiniz be.!
Fırlatır gibi içeri koyduktan sonra biz ‘ mahkum’ ları tek bırakmışlardı. Tabii aşağı gelene kadar pis bakışlarını üstümde hissetmiştim. Bunu umursamamaya çalışıp görmezden geldim mecburen.
Yerde oturmuş kara düşünmeye başladım. Acaba bundan sonra ne olacaktı? Ölecek miydim? Kaçabilecek miydim? Bilmiyordum.
Bir zaman sonra geminin sallantısıyla uykuya dalmıştım.
...
Oy verip, yorum yaparsanız çok mutlu olurum. Diğer bölüm görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyster Laneti / Taekook
Fanfiction... Acımasız Kaptan Kim Taehyung bir ada tarafından lanetlenir. Laneti bozmanın tek yolu taşlaşmış kalbini yeniden attıracak birisidir. Peki Kaptan Kim bulabilecek miydi onu? Lanet bozulacak mıydı?