Merhaba arkadaşlar. Bu bölüm diğerlerine göre daha uzun oldu. Umarım beğenirsiniz.
Az da olsa fikirlerinizi belirtmenizi isterim. İlk ficim olduğu için hatalarım vardır mutlaka. Mazur görün ^^
Oy vermeyi unutmayın lütfen.
İyi okumalar :))
…
İçimden saydırarak ellerimi ovuşturuyor, arkasından onu takip ediyordum. Bugün bir kere daha anlamıştım ne kadar şanssız olduğumu. Umuyordum ki beni ilk günden öldürmezdi. Kapıdan girmiş arkamdan kapatmıştım. Sonuçta kapının açık olmasına bile kızabilirdi, en azından öyle bir psikopat olduğunu düşünüyordum.
Yere sabitlenmiş, önünde hiçbir masa ya da halı bulunmayan büyükçe kırmızı döşemeli tekli koltukta oturmuş beni izlemeye başlamıştı. Gözlerini oyma isteğini bastırmaya çalışarak ellerimi önümde birleştirmiş, ifadesizce bakışlarına karşılık vermiştim. Hala konuşmuyor, bacak bacak üstüne atmış, bir elinin parmaklarını dudaklarını örtecek çenesine koymuş hissiz kısık bakışlarla gözlerime bakıyordu. Tam anlamıyla bir av gibi hissetmiştim ki böyle hissettirmesi beni rahatsız etmişti. Bu yüzden küçük bir öksürükle yerimde kıpırdanıp gözlerimi ondan çekmiştim.
O da parmakları ardından gördüğüm kadarıyla gülmüş, bu oldukça garipti, yerinde dikleşmişti.
“ Öncelikle dışarıda da dediğim gibi bana hizmet edeceksin. Hala itiraz etme şansın var.” bana bakmıştı bir cevap için ama ben susmuş devam etmesini beklemiştim. O da karşı çıkmayacağımı anlamış olacak ki devam etmişti.
“ Madem sadece bana hizmet edeceksin seni tanımam lazım. Adını beğenmezsem ben sana isim bulurum.” Sonunu alayla söylemişti. Göz devirsem abez kaçacağını düşünürek bunu yapmamıştım.
“ Jungkook. Jeon Jungkook.” Bunları tek söylemiş ona bakmıştım herhangi bir cevap için. Tek kaşını kaldırmış adımı öğrenmesiyle bir süre sessizleşmişti. Galiba adımı beğenmemişti (?).
“ Jungkook. Hım fena değil adın. Ancak ben sana yeni bir isim bulana kadar Jeon diye seslenirim.” Cevap vermemi bekler gibi bana bakmıştı ki hiçbir şey demeden sadece kafamı sallamıştım. Başka ne yapabilirdim ki!?
“ Anlaşılan pek konuşkan değilsin. Ama bilmeni isterim ki konuşulması gereken yerde susanları pek haz etmem.” Her ne kadar başta sakince konuşsa da sonunda aniden ciddileşmiş biraz da sesini yükselterek bitirmişti cümlesini. Tamam bir bipolar kaptanımız eksikti o da oldu. Hah, çok güzel!
“ Peki Kaptan Kim.” Bu sefer sessiz kalmamıştım. Bununla biraz da olsa göğsü sakinleşmiş arkasına yaslanmıştı.
“ Aferin Jeon, çabuk öğreniyorsun. Şimdi kaç yaşında olduğunu söyle.” neden adımı sorduğunu anlasam da yaşımı merak etmesi saçmaydı. Ancak fazla sorgulamadan hemen cevap vermiştim.
“ 24 yaşındayım.”bunu diyip susmam gerekse de ağzım durmamış devam etmiştim. “ Peki bunlar ne zaman son bulacak, özgür kalacak mıyı-?” lafımı bölen şey gür hissiz bir kahkaha idi. Kalın tınılı kahkahası beni şaşırtmıştı. Şaşkınlıkla bakarken bir anda durmuş ciddiyetle konuşmuştu.
“ Sen buradan kurtulabileceğini mi düşünüyorsun? Ah, sen safsın sanki biraz. Duymuş olmalısın ama ben sana hatırlatma yapayım yine de. Benim gemime gelen hiçkimse bir daha buradan gidemez. Ya bana çalışır, tayfamdan olur ya da ölür. Ki sen de bunu gördün.” Konuşmasına kısa süreli ara verip gevşeyen kaşları tekrardan çatılıp bana dönmüştü.
“ Sevdiğini falan düşünüyorsan artık unut onu! Çünkü bir daha göremeyeceksin.” Bu sözleri beni bozguna uğratmıştı. Kardeşim… gözlerim nemlenmişti. Duygularımı saklamakta usta olsam da Saya benim hassas noktamdı. Onu görmeme düşüncesi ailemin öldüğünü öğrendiğim gündeki gibi acı vericiydi. Gözyaşlarımı saklamak için bakışımı eğmiştim. Ancak fark etmişti.
“ Bir de ağlayacak mısın? Sevdiklerini unutmaya başlasan iyi edersin. Şimdi beni dinle, başını kaldır.” Bunu demesiyle hemen ciddiyete bürünmüş ona bakmıştım. Bir de kaptanın bana çocuk muamelesi yapmasını kaldıramazdım.
“ Sadece bana hizmet edeceksin. Yemeklerim, içkim, kıyafetlerim, yatağımın düzeni, masamın özel eşyalar haricinde toplanması… bunlardan sen sorumlusun. Tayfamdan kimse emir verdiği zaman dediklerini yapma.” E bu beni öldürmeye çalışıyor! Bu nasıl görev?! Sonda dediği şey ile kesinlikle çıldırdığını anlamıştım.
“ Ama Kaptan Kim, eğer sonda dediğinizi uygular isem ölüm fermanım imzalanmış olur. Sanmayın ki tayfanıza karşı gelmeyip sessiz kalacağım. Karşılık veririm Kaptan.”bunları sırtım dik bir şekilde söylemiştim o da hiç bölmeden beni dinlemişti şaşırtarak.
Yaşamak, kardeşimin yanında gidebilmek için ne kadar alttan almaya çalışıp olay çıkarmak istemesem de beni zorluyorlardı. Hayatım boyunca beni aşağılayanlara karşı kendimi hep savunan birisiydim. Şiddete, sarkıntılığa, edepsizliğe gelemezdim. Karşımdaki nasılsa öyle karşılık verirdim. Ki burada bulunan kişiler fazlaca kötü alışkanlık ve duygulara sahipti. Dediğim gibi ne kadar kardeşim için hayattan kalmaya çabalasam da beni zorlayacaklardı ağızlarının payını vermemde.
“ Jeon, sırf bunları benim karşımda söylediğin için ölün çıkardı buradan. Ancak bir şey yapmayacağım. O zaman şöyle diyelim çok abez bir şey olmadığı sürece dediklerini yap. Anlaştık mı ?!” düşüncelerimin ardından söylenen cümleler beni hiç rahatlatmamıştı. Sonuçta karşımdaki onlardan daha kötüydü. Ancak yine de kafamı sallayarak onaylamıştım onu. Bundan sonra kaçma planları yapsam iyi olacaktı. Kaptan Kim’i ve tayfasını elimden geldiğince alltan alacaktım. En kısa sürede buradan gidecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyster Laneti / Taekook
Fanfiction... Acımasız Kaptan Kim Taehyung bir ada tarafından lanetlenir. Laneti bozmanın tek yolu taşlaşmış kalbini yeniden attıracak birisidir. Peki Kaptan Kim bulabilecek miydi onu? Lanet bozulacak mıydı?