5

722 73 19
                                    

İyi okumalar. ^^
Medya Teyungun giydiği. Pinterestten.

...

Fırtına vardı. Okyanus dalgalanıyor, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla göz gözü görmüyordu. Gemi müthiş bir şekilde sağa sola sallanıyor korsanlar zar zor ayakta kalıyordu. Kaptan Kim dümen başında, diğer korsanlar ise halatların ve zincirlerin başındaydı. Yelkenler açılıp kapanıyor, halatlar çekilip kontrol sağlanmaya, en azından buradan minimum zararla çıkılmaya çalışılıyordu. Hoş, aksi olamazdı çünkü bu geminin kontrolü ondaydı. Kaptan Kim'de.

Böyle bir havada gemiyi kontrol etmek oldukça zor olsa da bu Kim için geçerli değildi. Soğukkanlı davranıyor kontrollü bir şekilde dümen çeviriyordu. Bir eli pusulasında idi. Etrafa keskin bakışlar atıyor yüzünde bir mimik oynamıyordu. Sırıksıklam olmuştu ancak bu onun umrumda dahi değildi. Alışmıştı. Yine iki üç saat uğraşacak ve fırtınadan kurtaracaktı.

Olayın üstünden 7 ay geçmişti. Her ne kadar lanetin etkisinden korkmasa da düşünüyor ve endişe duyuyordu. Endişesinin sebebi kesinlikle tesir göstermesiydi lanetin. Vücudunun bazı kısımları taşlaşmaya başlamıştı. Gri bir renk almıştı ki acı veriyordu ona. Her türlü yaraya göğüs germiş olsa bile bu acıtıyordu onu.

Yalnızdı. Bulmak istemiyordu aşkı. Zaten onu kim severdi ki? Acımasızdı, yüzü samimi bir gülüş için hareket etmezdi ki en önemlisi o bir korsandı. Herkes korsanlardan korkuyordu. Kimse onu sevmeye çalışmazdı ki! Öyle düşünüyordu. Zaten kendisi de bu yedi ayda kimseyi sevmeye çalışmamıştı.

Bir de şimdiye kadar hiç kimseyle öldürmek dışında ten teması kurmamıştı. İğreniyordu herkesten. Kendinden bile. Çünkü o kötü olmak zorunda kalmıştı. Ona göre tanrı hiç sevmemişti onu. Bu yüzden onu yetim bırakmış, doğruyu yanlışı öğreten birisi vermemişti.

Kötü bilirdi herkes onu. Eh, öyleydi de. Fazla sinirini bozan kişilere yaptığı şeylerle tek onlara dokunmak zorunda kalırdı. Onlar dışında diğerlerini adamlarına bırakırdı. Birkaç emir verir onlara elini bile sürmezdi. Emirler kesinlikle çok acımasız oluyordu.

Hayır, hayır lanet bozulmayacak onu kimse sevmeyecekti. O da değer verip aşık olmayacaktı. Kaderine razı gelmişti çoktan.

...

Sonunda Kaptan fırtınadan gemiyi çıkartmıştı. Hava yeni aydınlanıyordu. Alt güverteye, tayfasının durumuna bakmıştı. Kayıplar vermişti ama pek büyük bir rakam değildi. Kalanlar ise az da olsa yorgun düşmüştü. Kaptan tek gözlü dürbünü eline almış bir ada arayış işine girmişti. Adam da lazımdı ona. Bulduğu ilk adada birkaç güçlü adam bulsa iyi olurdu.

Uzakta sonunda bir ada görmüştü. Ancak şimdi giderse yerel halk çok sorun çıkarırdı. Hem zaten karanlıkta çalışmaya seviyordu. Akşamı bekleyecek, adamlarının dinlenmesini sağlayacaktı.

________________________

Gelen seslerle gözlerimi açmıştım. Demirlere vuruyordu piç herifler. Neyse, sakin! Ellerinde bulunan ekmek parçalarını bizlere verip yukarı çıkmışlardı iğrenç kahkahalar eşliğinde. Hayır yani komik bir şey mi vardı bunlar her dakika gülüyordu!? Muşmula suratlılar.

Kuru ekmek getirmişlerdi. Tabii ne kadar temizdi orası tartışılırdı ancak bu durumda yemek seçemezdim. Dinç kalmalıydım. Bu yüzden küçük ekmek parçasını ağzıma tıkıp yemeye başlamıştım. Bir de her bir hücreye bir matara bırakmışlardı susuz kalmayalım diye!..

Etrafta meşalelerle aydıntılmıştı. Görünüşe bakılırsa hava kararmıştı. Sular sakindi ama bu suların dakikası dakikasına tutmazdı. Ben susayım en iyisi. Şom ağzım malum...

Yeterince uyumuştum. Yapacak bir şey de yoktu. Bu yüzden yanımda olanlarla konuşmaya karar vermiştim.

" Hey, iyisiniz değil mi?"

" Jeon' dun sen değil mi? Bu durumda ne kadar iyi olunulabilir ki çocuk? Bir de soruyorsun." Evet herkes gergindi ki amacım az da gerginliği almaktı da başıma patladı yine. Bu arada konuşan bizim kasabadan takı satan biriydi. Adı ne bilmiyorum, lazım değil zaten. Gıcık adam!

" Aman be abi. Ben sadece ses olsun, az da olsa gerginliğimiz gitsin diye konuşmaya çalışmıştım. Ne abarttın."

" Kes sesini velet. Ölümle burun burunayız. Bırak da gergin olalım." Uyuz. Gıcık. Tek akıllı sensin değil mi.? Neyse Jeon önüne dön daha fazla bulaşma kimseye.

İçindem bunları demiş tam önüme dönecektim ki lanet olası başımızda duran korsan bize doğru konuşmuştu.

" Hey, siz! Kim izin verdi size ha konuşmak için? Hanginiz başlattı konuşmayı?" sessiz kaldım. Başka ne yapacaktım ki. Neyse ki diğerleri de susmuştu.

" Cevap verin yoksa bu hücredeki herkesi yukarı çıkartır dövdürürüm."

Bunu dedikten sonra birkaç saniye bizlere bakmıştı ki olanlar oldu. Az önce azıcık tartıştığım adam(!) beni gösterdi. Vay puşt! Demek istesem de yapamadım. Şaşkınlıktan tabii.

" Aferin, böyle laf dinleyin. Küçük velet, seni biraz yukarıda misafir edeceğiz." Küçük seninkidir demek istesem de yine diyemedim. Yemedi. Onun yerine,

" Bak, ben sessizce birkaç kelime konuştum. Senin duyduğundan bile şüpheli-" kapıyı açtığı gibi koluma yapışmış kelimeleri ağzıma tıkmıştı.

" Kes be kes. Çocuklarla uğraşıyoruz bir de. Sana ders vereceğim güzelim merak etme." Ilk başta tükürüklerini saçarak bağırmış sona doğru gülerek konuşmuştu. Çok güzel. Bir bipolar korsanımız eksikti. O da oldu.

Beni sürükleyerek yukarı çıkarmış kemere doğru fırlatmıştı beni. Etrafta olan diğer korsanlarda beni görüp yaptığı işleri bırakıp başıma toplanmıştı. Şıçtım.

Beni yukarı çıkaran " Hadi biraz oyun oynayalım He ne dersin?" demiş kahkaha atmıştı. Diğerleri de eşlik etmişti. Ben hala bu kahkaha işini anlamamıştım ama konu bu değildi.

" Bana bak korsan bozuntusu eğer bana dokunursan seni mahvederim." Neyime güveniyorsam artık.

"Şuna bakın,pek de dişliymiş. Ama sen çok olmaya başladın velet." Tam elini kaldırmış vuracaktı ki bir ses duyuldu :

" Ne oluyor burada!?" Kaptan Kim gelmişti.

____________________

Umarım beğenmişsinizdir. Bysssss.

Oyster Laneti  / TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin