"Ne sabahtı ama!" Son olarak kırlenti de yerine yerleştirdikten sonra kendimi koltuğa attım.
"Bir gecede bu kadar çok dağıtmış olmamız inanılmaz." Herkes aceleyle evden çıkmıştı. Jeongin ise bana toplamama yardımcı olabilmek için kalmış ve babasından ikimiz için izin istemişti.
"Dokuz kişiydik ve sarhoştuk gayet normal sanki hmm?" gülerek kafamı geriye attım. Bakışlarımı Jeongin'e çevirdiğimde beni izlediğini fark ettim.
"Bir şey mi söyleyecektin?" sorumla birlikte kafasını salladı.
"Dün gece beni öptünüz ve hatırladığınızı düşünüyorum." Benimle her şeyi açıkça ve çekinmeden konuşması hoşuma gidiyordu.
"Evet hatırlıyorum." Kısaca cevapladıktan sonra tepkisine baktım.
"Güzel. Peki ne düşünüyorsunuz?" vereceğim cevaba göre her an duygu değişimi yaşayacakmış gibi görünüyordu.
"Öncelikle sizli bizli konuşmayı bırakman gerektiğini düşünüyorum." dememle anlık olarak afallayıp sonra sırıttı. Basit bir cümlemin bile onun üzerinde etkisi büyüktü.
"Pekala. Siz... yani şey seninle böyle konuşacağım." Cümle kuramaması bile o kadar tatlı geliyordu ki gözüme.
"Güzel."
"Şimdi bana ne düşündüğünü söyler misin?" Onu neden öptüğümü ve ona karşı ne hissettiğimi öğrenmek istiyordu fakat ben bile henüz emin değildim.
"Tanıştığımızdan beri bu yana sürekli vakit geçirdik ve bu yüzden seninle diğerlerine göre daha yakın olduk. Kendi cinsel yönelimimden emin olduğumu düşünmüyorum çünkü daha önce hiç bir erkekle ilişki yaşamadım. Sana en başından beri o gözle bakmamaya çalışıyordum."
Beni çok dikkatli dinliyordu.
"Çalışıyordun... peki ya sonra?"
"Olaylardaki pratikliğin ve çözümün beni etkilemeye başladı. Gözüme tatlı bir yandan da sert geliyorsun. Evet seni seviyorum ama bu ne tür şekilde bunu anlayamıyorum. Seni üzmek ise en son isteyeceğim şeylerden birisi. Aynı işi yapıyoruz ve bu zorlar mı bizi bunu da düşünüyorum." Diye ekledim.
"Son söylediğin bir şekilde çözülür." dedi.
"Çözülür fakat biliyorsun ki olayları her şekilde değerlendirmek lazım işimizin bir parçası bu. Seni dün gece öptüm çünkü kendime engel olamadım ve eğer merak ediyorsan hiç pişmanlık duymadım."
"Neden emin olmadığın halde benim ne hissedeceğimi düşünmeden beni öptün?" işte bu cümlesine yutkundum ve birkaç saniye ne diyeceğimi düşündüm.
"Senin böyle bir şeyi kafana takmayacağını düşündüğümden öptüm. En başından beri kendimi dizginlemeye çalışıyorum fakat sonunda ipler elimden kaydı." Derin bir nefes verdim kendimi açıkladığımı düşünüyordum.
"Bir daha kendinden emin olmadan bana yaklaşmaman daha iyi olur." Kırıldığını bu mesafeden görebiliyordum. Gözlerinin içindeki hayal kırıklığının parçaları kalbime ok gibi saplanmıştı.
"Özür dilerim." Bakışlarımı ondan çekip yere sabitledim. Başka bir şey diyemezdim.
"Hata yapmamayı öğrenmeye çalışın." Haklıydı. Dudaklarımı birbirine bastırıp kafa salladım.
"Ben karakola gidiyorum çoktan öğlen oldu. Yeni vaka bekliyor." Ayaklanmasıyla ben de arkasından kalkıp kapıya kadar geçirdim.
"Ben de hazırlanıp orada olacağım."
"Pekala." asansöre binerken kafasını salladı.
Kapıyı kapatıp sırtımı dayadım. Ellerim saçlarımı bulmuştu."Ah salak kafam nasıl böyle bir hata yaptım sonunu düşünmeden." Kendimi suçluyordum çünkü onu kırmıştım ve gönlünü almam gerekiyordu.
Hızlıca bir duş alıp evden çıkmıştım. Arabaya bindiğimden beri sadece Jeongin'in gönlünü nasıl alacağımı düşünüyordum. Bu sefer bir çiçek buketiyle sıyrılamazdım.
Sonunda karakolun otoparkına girmiş boş park yeri arıyordum. Bir tane bulduğumda oraya gitmek için ayağımla hafifçe gaza bastım. Tam o sırada önüme Gri Mercedes kırdı. Ani frene basmamla kaşlarımı çattım.
Bu da neyin nesiydi?
Araba hiçbir şey olmamış gibi boş bulduğum tek park yerine girmesiyle burnumdan soludum. Filmli camlardan kim olduğunu görememiştim ama indiğinde tartışacaktım.
Arabadan Jeongin'in inmesiyle şokla ağzımı açtım. Yanımdan bana bir bakış atarak geçip gidiyordu ve sadece izliyordum. Anlaşılan bana bayağı tripliydi.
Kendi arabamı az önce çıkan bir aracın yerine park edip hızlıca otopark asansörüne ilerledim. Şanslıydım ki Jeongin hâlâ asansör bekliyordu.
"Bir sorun mu var Yang?" Sesimle irkilip bana bakmadan omuz silkti.
"Sizinle herhangi bir sorunum yok." Mırıldanır gibi konuşuyordu.
"Önüme kırman ne oluyordu o halde?" Asansöre binip kollarımı bağlayıp ona döndüm.
"Sadece bir tane boş yer vardı. Ben de kaptım." Dümdüz karşıya bakıyordu. Evdeyken güzelce konuşup sorunları çözdüğümüze inanıyordum ama yüzüme bile bakmıyordu.
"Sonunda Hyunjin ve Jeongin de geldi." Jisung ağzı kulaklarında dolaşıyordu.
"Yalnız o ayrı ben ayrı geldik birlikte değil." Jeongin'in tepkisiyle herkes bana döndü. Elimle boş verin diye geçiştirip Felix'in yanına gittim.
"Yeni bir vaka var mı?" elimi omzuna koyarken bilgisayara eğildim.
"Olmaz mı hem de iki tane. Başkomiser vakayı önce bizim seçmemizi bekliyor. Kalan diğer vaka ise diğer gruba verilecek." Tabii ki koskoca karakolda tek dedektiflik ekibi biz değildik ama ilginç şeyler hep bizim başımıza geliyordu.
"Birinci vaka kızın adı Rose ve on dokuz yaşındaymış ve bir grup satan kızı kurban edip öldürmüş. İkincisi ise." Cümlesini tamamlamadan onu durdurdum.
"Gayet ilgi çekici hadi olay yerine gidelim."
***
Bu kadar beklettiğim için özür dilerim asklar 🫶🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Detective - Hyunin
Fanfiction"Başkomiserin oğlusun diye sana herhangi bir ayrıcalık tanımayacağım aksine seni zorlamaktan çekinmeyeceğim." Sert bir şekilde söylediklerimin karşısında içten dilini yanağına bastırıp gülmüştü ve iddialı bir şekilde bana doğru yaklaşmıştı. "Beni z...