Eski ve kasvetli bir tiyatro salonuna gelmiştik. Yolda öğrendiğim bilgilere göre satanist grup burada sahne alıyordu. Her adımımızda yerden tozlar kalkıyordu.
Açıkçası tüylerim ürperiyordu.
Sahnenin tam ortasında üstünde beyaz elbisesi kana bulanmış Rose yatıyordu. Zavallı kız diye geçirdim içimden.
Felix kızın vücudunu incelerken Seungmin'in yardımıyla sırtını çevirdi. Gördüklerim karşısında yüzümü buruşturdum. Jisung ise anında öğürmeye başlarken ona bakıp gözlerimi devirdim.
Bir avuç ergenin yaptığı bu iğrenç şey benim de midemi bulandırıyordu. Rose'nin sırtına 'Şeytan'a Selam olsun' yazmışlardı. Hangi aklı başında birisi bunlara inanırdı ki?
"Deri altı implantı mı o?" Jeongin, Rose'nin kolunu işaret etti. Felix, kolu çevirdiğinde incelemeye başladık. Derisinin altında bir şeyler vardı. Jeongin fazla dikkatliydi çünkü bunu Felix bile fark etmemişti.
"Evet kolunda ve yeni yapılmamışlar. Bıçak yaralarının etrafında da morluklar var." Felix, Rose'nin kolunu incelemeye devam ederken ben de not tutuyordum.
"Bıçağın sapından olabilir." Minho'nun konuşmasıyla hepimiz kafamızı sallayarak onayladık.
"İmplantlar bir sembol ya da dekoratif olabilir." dedim fikir yürüterek.
"Vücutta böyle değişiklikleri yapan çok fazla yer yok yerini ben bulabilirim." Jeongin'in kendinden emin konuşmasıyla ona döndüm.
"Nasıl olacakmış o?" tek kaşımı kaldırıp Jeongin'e döndüm.
"Tecrübe." Gözlerini cesetten ayırmayarak omzunu silkti. Bugün benden ayrı çalışmak istediğinin farkındaydım ama buna izin vermeyecektim.
"O işi Seungmin halledebilir. Sen benimle Rose'nin babasının evine geliyorsun." İstifini bozmadan bana yan bir bakış atıp kafasını salladı.
Benim kurallarıma uymak zorundaydı.
"Felix biz gidiyoruz. Seungmin konum tespiti ve güvenlik kameralarıyla ilgilenecek. Minho ve Jisung da bölgeyi inceleyip şüpheli listesi hazırlayacak." çok hızlı konuştuğum için nefesim bitmişti. "Sen ise zaten görevini biliyorsun."
"Tamamdır. Bir gelişme olursa iletişim halinde olalım." Felix'i onaylayıp o kasvetli ortamdan çıkıp arabaya doğru ilerledim.
Jeongin arabanın kaputuna yaslanmış uzaklara doğru bakıyordu. Tamam haklıydı onu üzmüştüm ama bu trip konusunda bir çocuktan beter davrandığını düşünüyordum.
"Seul Mahkemesinden izin kağıdı mı bekliyorsun arabaya binmek için?" Bu yaptığım komik olmayan espiri karşısında bana şaşkınlıkla bakıp arabaya bindi.
"Jeongin?" diye seslendim kemerimi takarken. O ise beni duymazlıktan geliyordu.
"Jeongin?" ikinci kez seslenmemle ne var anlamında kafasını çevirip bana döndü.
Anlık ona yaklaşmamla gözlerini şaşkınlıkla açmış beni izliyordu.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu şaşkınlıkla. Elimi beline doğru götürerek kemere uzandım.
"Kemerini takmadın." Hızlıca geri çekilerek kemerini taktım. Jeongin ise çattığı kaşları ve kızaran yanakları ile çok şirin duruyordu.
Yolun devamında hiçbir konuşma gerçekleşmeden Rose'nin babasının evine gelmiştik.
"Kaybınız için çok üzgünüz. Kızınızla yakın mıydınız?" Sorduğum soruyla adam derin bir iç çekmişti.
"Evet." kısa bir cevap verip yutkundu. "Daha doğrusu o küçükken yakındık ama genç kız olduğunda ben de bekar bir babaydım." diye ekledi. Annesiz büyümesi ve ergenliğe girmesiyle kendine buyruk hareketleri yüzünden babasından uzaklaşmıştı.
"Bu kitaplık bir çok kez hareket etmiş gibi duruyor." Jeongin salonun ortasında duran kitaplığı inceliyordu. Yere baktığımda parkenin üzerinde belirli aşınma izleri olduğunu gördüm.
Bir gizli geçit olabilirdi.
Kitaplığın kenarından tutup çekmesiyle açılmıştı. Salonun ortasında merdivenlerden yukarı çıkan gizli bir oda vardı.
"İyi iş Jeongin." dememle dudakları yukarı doğru kıvrıldı ama yine benimle göz teması kurmadı.
Karanlık merdivenlerden telefon ışığı ile çıkıyorduk. Her adımımda tozlar yerden kalkıyordu. Üst kata vardığımızda etrafa bakınmaya başladım.
Odanın içinde bir sürü mum, iskeletler ve hatta çiğ kanlı etler bulunuyordu. Yoğun çiğ et kokusuyla elimle burnumu kapattım.
Tanrım! Bu kız neye bulaşmıştı böyle?
İşte bu yüzden ergenliğe giren çocukların ebeveynleri tarafından bir süre kontrol edilmesi gerekiyordu.
"Bay Park, çok üzgünüm ama bu rastgele bir saldırı olmayabilir. Kızınızın onu öldüren kişiyle bir ilişkisi olabilir." Zavallı adam da en az bizim kadar şaşkındı.
"Aklım almıyor. O saçma şeytan işlerine ilgi duysa bile Rose kendini kurban edecek bir kız değildi." Kabullenemiyordu.
"Evet ama bazen en yakınındaki kişiler sizi kurban etmek için hedef alabilir." Jeongin'in açık sözlülüğü yüzünden ona bir bakış atıp masa üzerinde duran eski bir kitabın kapağını açtım.
Corazón'uma. Sevgililerle, Rose.
"Corazón, İspanyolca'da kalp demek." Jeongin'in sesiyle irkildim. Dibime kadar girdiğini fark etmemiştim bile.
"Sevdiği birine hitap şekli olabilir ya da bir isim."Kitabın diğer sayfalarını karıştırırken mırıldandım.
"Onu tanıdığımı sanıyordum. Onunla daha çok ilgilenmem gerekiyordu. Çok pişmanım onu kaybettim." Bay Park'ın ağlamaya başlamasıyla derin bir nefes aldım. Çok zor bir durumdu.
Telefonumun zil sesini duymamla elimi cebime atıp çıkardım. Seungmin arıyordu.
"Efendim Seungmin?" Seungmin dememle Jeongin yanıma gelip kulağını telefona yasladı.
Nefes alış verişlerini omzumda hissediyordum."Hyunjin, Rose'ye deri altı implantı yapan kızı bulduk. Birkaç hafta önce yanında bir adamla gittiğini söylüyor. Garip bir adammış hatta adı da garipmiş."
"Dur tahmin edeyim adı Corazón?"
"Kıza sordum evet adı oymuş. Koyu siyah saçlı her yerinde piercing ve dövme olan bir adam." Cevabıyla yeterince tatmin olmamıştım ama nasıl bir tipin peşine düşmemiz gerektiğini anlamıştım.
"Deri altı implantların ne anlama geldiğini sor." Kızın bir ihtimal bildiğini umuyorum.
"Hayır onları Rose getirmiş ve ne olduklarını söylememiş." İşte bu kötü bir cevaptı.
"Herkesin kendini kandırdığı bu dünyada Şeytan bir dürüstlük timsalidir." Telefonu kapatıp Jeongin'e döndüm. O kitaptan bir şeyler okuyordu.
"Kitabı al ve arkamdan gel karakolda Felix inceler."
***
Kurgu nasıl gidiyor 🩷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Detective - Hyunin
Fanfiction"Başkomiserin oğlusun diye sana herhangi bir ayrıcalık tanımayacağım aksine seni zorlamaktan çekinmeyeceğim." Sert bir şekilde söylediklerimin karşısında içten dilini yanağına bastırıp gülmüştü ve iddialı bir şekilde bana doğru yaklaşmıştı. "Beni z...