8️⃣

2.7K 593 569
                                    

Her bölümü ortalama 500 kişi görüyor herkes bir yorum atsa hayat bayram olsa hm?

Bu arada her cuma yb gelecek aksi bi durumda duyuru atarim zaten

Selam, bu sefer hikayeye başlayacak süslü cümlelerim yok. Belki de şu an beni sıkıntıdan patlayacak raddeye getiren matematik dersinde olduğum içindir. O zaman size geçen sefer arayan kuzenim Felix'ten bahsedeyim. Felix, teyzemin oğlu. Dünyanın en pozitif, Polyana insanıdır. Kalbini kırmak da onarmak da çok kolaydır. Kendisi New York'da yaşamasına rağmen buraya sık sık gelirler. Biraz çok konuşuyor ama şu matematik dersini dinlemektense Felix'in çenesini dinlemeyi tercih ederim. Cidden, gözlerimin kapanmaması için bayağı bir uğraşmam gerekiyor.

Neyse ki kurtarıcım olan zilin çalması ve kendimi Jeongin ve Joshua'yla birlikte kantine giderken bulmam gecikmedi. Uyku sersemi olduğum için yararlanmışlardı benden resmen. "Beni niye sürüklediniz ki şimdi?" derken çoktan kantin sırasına sokmuşlardı bile. Oflayıp bana cevap bile vermeden kendi aralarında konuşan arkadaşlarımı dinlemeyi boşverdim.

"Selam Ji." İşte, dünya üzerinde gerçekten ama gerçekten nefret ettiğim; midemi bulandıran ses çok geçmeden ensemde. Ondan uzaklaşmak için önümdeki Jeongin'e yaklaşsam da bu hiçbir işe yaramadı. Cevaplamayıp onu görmezden geldiğimde sol elini belime koyup okşadı. İçimde gitgide artan kusma isteğimi bastırmak zorunda kaldım. "Siktir git Tao."

"Böyle davranman seni daha çok istememe sebep oluyor." Gözlerim dolmamak için direnirken alt dudağımı dişledim, hem de kanatırcasına. Sınıftan dışarı çıkmayı bu yüzden sevmiyorum. Bu çocuğun iğrençliklerinin, bana yaşattıklarının hadi hesabı yok. Şu an bu sıradan çıkıp gitsem bile peşimden geleceğine eminim.

"Han Jisung." diyen bir ses var şimdi. İkimizin de bakışları bize doğru gelen Minho'ya kaydığında o ise büyük bir özgüvenle Tao'nun bana dokunan elini itip aramıza giriyor. "Sağ ol bana sıra tuttuğun için." Normalde sinir olduğum gülümsemesi içime su serpiyor. Hiçbir şey söylemeden önüme dönüyorum. Rahat bir nefes verdiğimi o an fark ediyorum.

"Jisung, sen bir şey istiyor musun?" Jeongin'in sesi kulaklarımı doldurduğunda kafamı iki yana sallayıp onu reddettim. Tek istediğim buradan bir an önce çıkıp sınıfa girmekti. Birkaç dakika içinde de zilin çalmasıyla kantinden çıktık. Sınıfa doğru yürürken bakışlarım ayaklarımdaydı. Bugün bir daha teneffüste sınıftan çıkmamaya kendi kendime söz verdim.

Size bu konuyu daha sonra anlatacağım, şu an hazır hissetmiyorum. Bilmeniz gereken tek şey, Tao'dan gerçekten ama gerçekten; ölmesini isteyecek kadar nefret ediyorum. İnandığım Tanrı'm, gerçekten varsan bu duamı görmezden gelme.

Sınıfa girip direkt sırama yürüdüm ve oturdum. Zaten çok geçmeden sınıf doldu, ardından hoca girdi. O, zaman kaybetmeden derse başlarken ben de kafamı sıraya koyduğum kollarıma bıraktım. Duvar kenarı en arkada oturuyorum. Gözlerim, hoca kimya anlatmaya başladığı ilk saniye kapanmamak için direniyor. Bu sırada bakışlarım bileğimde parlayan zincire takılıyor. Hemen ardından hizamda oturan sahibine.

Üzerinde ceketi yok, yalnızca beyaz okul gömleğiyle. Dirseğini sıraya, çenesini de eline yaslamış. Saçlarının uzadığını fark ediyorum çünkü kahverengi tutamları gözlerini hafif kapatmış. Diğer elinde tuttuğu kalemi çeviriyor. Dersi dinleyip dinlemediğini anlamadım. Bense kesinlikle dinlemiyorum.
Göz kapaklarım ağırlaşıyor, iki kez yavaşça gözümü kapatıp açıyorum. Üçüncüde ise kapandıktan sonra devamı gelmiyor.

"Jisung."

"Jis! Uyan artık!"

Omzumda hissettiğim sarsıntılar yüzünden uyandım. Cevap vermek yerine gözlerimi hafif araladığımda Jeongin "Şükür, hadi gidelim." demiş ve ön sıradaki Chan'la birlikte ayaklanmışlardı. Tamam, kimya dersinde azıcık kestirecektim sadece. Ne ara bitmişti okul? Kafamı kaldırıp iki elimle gözlerimi ovaladım. "Siz gidin, ben prova yapacağım." Hala kaçırdığım provaları tamamlamış sayılmazdım.

HiSchool Melodrama//MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin