5️⃣

2.8K 590 315
                                    

Önceki bölümü okuduğuna emin ol.

Bir de yorum yaparsan çok makbule geçer :)

Güzel bir rüyadan uyandıktan sonra gerçekliğe dönmenin nasıl hissettirdiğini hepiniz bilirsiniz. Gözlerinizin önündeki resim bir şaheserden bulanık gri bulutların kapladığı gökyüzüne dönüşüverir. Gözlerinizi açtığınızda büyük bir hayal kırıklığı yaşarsınız. 'Tüh be, rüyaymış.' cümlesini içinizden geçirdiğinizde gözlerinizi geri kapatırsınız. Bir umut belki devam eder diye, ancak hayat tüm gerçekliğiyle önünüzdedir. Yapmanız gerekenler, ardından almanız gereken sorumluluklar, sahte insanlar, sorunlar...

"Günaydın tiyatrocu dostlarım ve diğerleri!" İşte, Han Jisung'ın sesini duyduğum zaman uyandığım güzel uykum tam olarak böyle hissettirdi. Alnımı birkaç kez yasladığım sıraya vurdum ancak yanımdaki Hyunjin bunu engellemek için ensemden tutup kaldırmıştı kafamı. "Anlıyorum seni ama o güzel kafana ihtiyacımız var kaptan."

Boş bakışlarımı yüzünde gezdirdim, aramızda oluşan sessizliği onun verdiği bıkkın nefes bozdu. Bense bu sefer bıraktığı kafamı arkaya atıp kulaklıklarımı taktım. Sesi sona getirdiğimi söylememe gerek var mı bilmiyorum. Ne var ki Han Jisung'ın sesini engellemenin bir yolu yok. Boşa kürek çektiğimi en iyi ben bilirim.

"Hey Lee Minho!" Cümlesi müzik son ses olmasına rağmen gayet anlaşılırdı benim için. Kapattığım gözlerimi hiç istemesem de açtım ve kulaklığımın tekini çıkarıp başımı yan tarafa çevirdim. "Hey Han Jisung." diye sakince cevapladım onu sırıtırken. Kaşlarını her çattığında yüzüme bir gülümseme oturuyor ne yapayım?

Sırasından kalkıp yanıma yürüdü ve tam benim sıramın yanında ayakta durmaya başladı. Tek kaşımı kaldırıp yüzüne merakla baktığım sırada çatılı kaşlarının ev sahipliği yaptığı yüzü birden gülümsemeye başladı. Arkasında, elinde tuttuğu 'bilekliğimi' bakın, vurguluyorum bilekliğim, havaya kaldırdı ve bana gösterdi. Kaşları çatılma sırası şimdi bendeydi çünkü elinde tek sevdiğim eşyam olan şanslı bilekliğimi tutuyordu. O olmadan hiçbir maça çıkmazdım ben, bileğimden de nadir çıkarırdım.

Gözlerim önce boş olan kendi bileklerime sonra tepemde gülümsemeye devam eden çocuğa çıktı. Sandalyemi geri iterek ayağa kalktım ve bilekliğime bir hamle yaptım. Ancak elini hızla arkasına götürdü. Bıkkın bir nefes aldım. "Ver şunu." dedim, nereden bulduğunu sormayacaktım çünkü büyük ihtimalle dün düşürmüştüm.

Ondan uzun olduğum için kafasını hafifçe kaldırdı, yüzüme baktı. Yüzümde bir sinir ifadesi arıyordu. Normalde dışarıdan bakan biri bulamazdı bunu. Ancak Han Jisung gözlerimde az da olsa oluşan öfkeyi görüyor gibi gülüyordu, gördüğüne eminim. "Öylece geri mi vereceğim?" dedi. Bunu diyeceğini biliyordum, eline geçebilecek en güzel koz geçmişti; tabii ki karşılıksız vermezdi.

"Ne istiyorsun? Vaktimi harcama, söyle." Biraz düşünür gibi yaptıktan sonra bilekliğimi cebine koydu. "O zaman kesinlikle düşüneceğim." Tekrar gözlerimi devirdim, o sırasına ilerlerken. Yerine oturduğunda gülümseyerek bana bir öpücük attı. Onu görmezden gelip tekrar sırama oturdum ve alnımı sıraya yasladım. Bir hafta sonra maçımız vardı ve benim o bilekliği bir hafta içinde geri almam gerekiyordu. Han Jisung'ı birazcık tanıyorsam ,ki çok iyi tanıdığımı hepimiz biliyoruz, o bilekliği unutmam gerekiyordu.

Ne var ki ben bilekliğe önem vermiyor olsaydım da onu Han Jisung'a bırakmak yapacağım son şey bile olmazdı. Çöpe atardım, yakardım, Han Nehri'nin ortasına bile gönderirdim ama ona bırakmazdım. İşte bu yüzden o günkü tüm dersler boyunca o bilekliği nasıl alabileceğimi düşündüm. Hayatımı yeterince zorlaştırmıyormuş gibi bir de mahvediyordu.
Sonunda dersler bittiğinde elimde ne mi vardı dersiniz? Koca bir sıfır.

HiSchool Melodrama//MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin