1️⃣9️⃣

1.7K 340 257
                                    

Önceki bölümü okuduğuna emin ol.

"Minho."

"Hm?"

"Sence şu sahnede sesimi yükseltmezsem daha mı doğal görünür? Sonuçta üzülüyor burada."

"Yok, bence en iyi hali şimdiki hali."

"O zaman ağlasam mı biraz? Gözlerimi mi doldursam?"

Derin bir nefes verip yerimde doğruldum ve elimdeki çatalı bıraktım. Yarışmaya bir hafta kalmıştı bu yüzdendi bu stresi. Her şeyin mükemmel olduğunu söylesem de bana inanmıyordu bir türlü. İçine sindirmek için yapmadığım övgü kalmamıştı.

"Jisung, gerçekten güzel. Daha ne söylememi bekliyorsun bilmiyorum ama ikna olmayacaksan bana sorup durma."

Bu çıkışımı beklemiyor olacaktı ki elindeki kağıtları masanın üzerine bıraktı. "Ay özür dilerim sıktım seni." dediğinde yine suçlu benmişim gibi hissetmiştim. Kafamı iki yana salladım masanın üzerinden ellerini tutarak.

"Bebeğim, gerçekten her şey olması gerektiği gibi. Shakespeare bile yazarken bu kadar düşünmemiştir. Kendini yıpratıyorsun sadece."

Omuz silkti. "Elimde değil." dedi. "Bu yarışma benim için çok önemli Minho, biliyorsun."

Biliyordum. Yarışmayı kazanan ekip yurt dışında tiyatro eğitimi şansı yakalayacaktı. Jisung ise bunun hayaliyle büyümüş birisiydi. Yine de ona güveniyordum, onun da kendisine güvenmesini istiyordum çünkü maalesef benim güvenim onun için yeterli değildi.

"Bak, şöyle yapalım." dedim yerimde daha da doğrularak. Merakla bana baktığında gülümsedim ve devam ettim. "Bugün tiyatroyu düşünme, sadece birlikte vakit geçirelim hm?"

Önce gözleri parladı kısa bir süreliğine, sonra dudaklarını büzdü. "Bilmem ki..." diye başladığı cümlesini yarım bıraktım. "Bana güven sadece ve eşyalarını topla. Hesabı ödeyip geliyorum."

Ayaklanmaya yeltendiğimde elimi tuttu. "Tüm gün olmaz ama sadece akşama kadar."

Kafamı onaylarcasına salladım. Onu zorlamak istemiyordum ki birkaç saat bile yeterdi onu iyi hissettirmem için. Sadece stresini birazcık da olsa atmasını sağlamak istiyordum.

Ben hesabı ödeyip geldiğimde çoktan hazır bir şekilde oturmuş dışarıyı izliyordu. Heyecanımın yüzümdeki gülümsemeye sebep olmasına izin verip arkasından yaklaştım ve eğilip hızlıca yanağını öptüm. Aynı gülümsemeyle döndü bana, daha sonra kalkıp küçük bir çocuk gibi elimi tuttu. Birlikte kafeden çıktık ve otobüs durağına doğru yürümeye başladık. Aynı zamanda başka şeylerden konuşuyorduk.

Otobüsten indiğimizde "Nereye gidiyoruz?" oldu sorusu. Cevap vermeden tanıdık dükkana doğru ilerledim içeri girdiğimizde Jisung anlamazca arabaları inceliyordu.

"Hyung." diyerek seslendiğimde lacivert takım elbiseli Junmyeon hyung heyecanla bana döndü. "Minho! Uzun zaman oldu!" dedi. Gülümsedim, arada bir onun dükkanına gelir ve en sevdiğim motorlardan birini kiralardım. Tüm gün motorla yollarda dolanmak beni iyi hissettiren, heyecanımı canlı tutan şeylerden biriydi. Genelde stresimi azaltmanın en iyi yoluydu bu benim için. Jisung'u da motora bindirmek istemiştim. O yüzden buradaydık.

"Her zamankini mi?" diye sordu. Ben konuşmadan anlamasıyla güldüm. "Evet hyung, teşekkürler."

Anahtarları avucuma attığında motorun yerini bildiğim için hala ne olduğunu çözmeye çalışan sevgilimin elini tuttum ve onu dışarı sürükledim. Sürdüğüm motorun yanına geldiğimizde üzerindeki kasklardan birini ona uzatmıştım. "Motor kullanabiliyor musun?" Diye şaşkınca sorduğunda göz kırptım. "Daha neler neler yapabiliyorum, bir bilsen."

HiSchool Melodrama//MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin