1️⃣2️⃣

2.7K 558 416
                                    

Önceki bölümü okuduğuna emin ol.

Hiçbir şey hissetmediğiniz, beyninizin tam anlamıyla sıfırlandığı anlar vardır ya hani. Öylece beyaz duvara bakarsınız, hareket etmek isteseniz de sanki ayaklarınız yere çivilenmiş gibidir. Ayakta dikilecek gücünüz vardır ama bir adım atmak dünyanın en zor şeyi gibi gelir.

Şu an tam olarak öyleyim. Minho gideli ne kadar oldu hiçbir fikrim yok. Bıraktığı gibi, öylece soyunma odasının ortasına ayakta duruyorum. Önümdeki fayansları incelemekten gözlerim ağrıdı. Hiçbir şey düşünmüyorum ama aynı zamanda kafam dolu.
Sol elimdeki su şişesine bakıyorum, şişeyi sıktığımı o an fark edip elimi gevşetiyorum. İçeriden düdük sesi duymamla maçın başladığı kesinleşiyor.

Derin bir nefes verdim ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Sanki...sanki hala beni öptüğünü dudaklarımda hissediyordum. Kalbim gereksiz hızlı atıyordu ve bu hiç iyi değildi. Arkamı dönüp soyunma odasından çıktım. Sahadaki gürültü kulaklarımı çınlatırken arkadaşlarımın yanına yürüdüm. Gözlerim istemsizce saha kenarına kaydı, engellemedim ona bakma isteğimi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi banka oturmuştu ve çatık kaşlarıyla maçı izliyordu.

Arkadaşlarımın yanına geldiğimde elimdeki şişeyi Chan'a verdim. "Ben gidiyorum." dedim uzanıp çantamı alarak. Arkamdan nedenini sorsalar da hiçbir şey demeden çıktım sahadan. Ne diyecektim ki? Nefret ettiğim çocuk az önce beni öptü, hiçbir şey söylemeden gitti, kalbim çok hızlı atıyor ama aynı zamanda ağlamak istiyorum mu? Hiç sanmam.

Peki neden? Okuldan çıktığım andan otobüse bindiğim ana, hatta eve gidene gider bunu düşündüm. Ancak mantıklı bir yanıt bulmak beş bin parçalık bir yapboz yapmaktan daha zordu. Eve geldim, içeri girip direkt olarak odama çıktım. Çantamı bir köşeye bırakıp bedenimi yatağıma attım. Sırt üstü geriye doğru yattığımda yeni bir beyazlık vardı önümde. Üç saat bakışmam gereken yeni bir yer. Tavanım.

Lee Minho'nun dengesizin teki olduğunu zaten biliyorum. Bu öpücüğe çok bir anlam yüklemiyorum. Ona sorsam 'Hiç, öylesine.' veya 'Canım istedi.' gibi bir cevap almam muhtemel. Benden hoşlanması gibi bir ihtimalse imkansız. Değil mi?

"Off!" Gözlerimi, daha sonra da ellerimi yüzüme kapattım. Asıl sorulması gereken soru bu değildi ancak diğerini sormayı ertelemek işime geliyordu. Ne yazık ki bir şeyleri sonsuza kadar erteleyemeyiz bu eninde sonunda bizi yıpratır.

Şimdi gelelim asıl sorulması gereken soruya Lee Minho, beni öptüğünde kalbim neden hızlandı? Korktuğum için mi? Aniden böyle bir şeyi beklemediğim için mi? Yoksa, yoksa... Ona karşı bir şeyler hissettiğim için mi? Hadi ama, kurgu yazmayın; muhtemelen o sırada nefesimi tuttuğum içindir. Belki.
Her neyse, bilmiyorum. Bunu düşünmeyi de şu andan itibaren kendime yasaklıyorum.

"Ah, kafayı yiyeceğim ya!" Tüm gece onu düşündüm. Gözlerimi her kapattığımda yakındaki yüzü, saçlarının alnıma değişi, beni öpüşü ve ardından gidişi... Bütün bunlar takılmış bir video gibi sürekli başa sarıp durdu.

"Ne oldu?" Diyen ön sıramdaki Minghao'ya bakıyorum. Şu an okuldayım. Ellerimi geçirdiğim saçlarımı serbest bırakıp kafamı sıraya yasladığım kollarıma koydum, ardından hemen geri kaldırdım. Gözlerimi kapatsam sıkıntı, açsam daha büyük sıkıntı.

"Jisung, sabahtan beri oflayıp duruyorsun. Bir şey mi oldu?" diyen Chan'a öylece baktım sadece. Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı iki yana salladım. "Bir şey olmadı."
Bakışlarım, arkadaşımın suratından o an sınıfa giren bedene kaydı. Bana bir kez olsun bakmadan yürüyüp sırasına yerleştiğinde göz devirmemek için kendimi zor tuttum ve dudaklarına bakmamak için de.

HiSchool Melodrama//MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin