Önceki bölümü okuduğuna emin ol. Oy verip yorum yapmayı da unutma plsss
"Nasıldı?" dedim heyecanla, yanımdaki bedenine dönerken. O düşünüyormuş gibi yaparken sol elimdeki su şişesini sağ elime alarak sol elimle onun elini tuttum. Anında avucumu sıkıca kavrarken bana doğru döndü. "Dürüst olmak gerekirse...saçma." dediğinde yüzümü buruşturdum. Elimi geri çekmeye çalışsam da bırakmadı.
Hamlet oyununu izlemiştik. Saat geç olurken tiyatrodan çıkıyorduk. "Shakespeare'i pek sevemiyorum. Yani, niye her seferinde herkes dramatik bir şekilde ölmek zorunda?" diye sorduğunda omzumla omzuna hafifçe vurdum. "Dram oyunu yazarı da ondan." dediğimde aydınlanmış bir şekilde kafasını salladı. "Neyse, acıktın mı?" diye sordu hemen ardından.
Başımı onaylarcasına salladım. Ne yemek istediğimi sorsa da en sonunda beraber tavuk yemeye karar verdik. Yakınlardaki mekanlardan birine girip cam kenarı bir masaya oturduk. Siparişlerimiz gelene kadar sohbet ettik.
O sırada hemen sol tarafımdan gelen seslerle kafamı cama çevirdim. Hafif hafif yağmur yağmaya başlamıştı. Şeffaf damlalar yanımızdaki camda desenler oluştururken bizse içerideki ısıtıcı sayesinde tatlı bir ılıklık olan dükkanda keyifle yemeklerimizi yedik. Sonrasında ise eve gitmek için yola koyulmuştuk.
Size dürüst olacağım, eve gitmek istemiyorum. Bugün onun yanında o kadar güzel vakit geçirdim ki bu güzel günün sonuna gelmiş olmak beni üzüyor. Onun da böyle hissedip hissetmediğini bilmiyorum. Umarım ilerde bana söyler.
Bu sırada otobüsten indik ve evime giden karanlık sokakta ilerliyoruz. Çantamda taşıdığım şemsiyeyi ikimiz için tutuyorum. Sokak lambalarının titrek ışığının aydınlattığı su birikintilerine düşen yağmur damlalarını seyrederken birden durmasıyla benim adımlarım da onunkinin önünde duruyor. "Ne oldu?" diyorum yüzüne merakla bakarken. Şemsiyenin altında değil, özenle ikiye ayırdığı kahverengi tutamları yağmur damlalarıyla nemlenirken yüzünün bir kısmı gölgede kalmış.
"Dans edelim mi?" diye soruyor aniden. Kaşlarımı kaldırıyorum ancak onu reddetmiyorum. Lee Minho'dan böyle bir teklif almak kanımı kaynatıyor ve o soğukta bile üşümeme engel oluyor. "Ama müzik yok?" diye saçma bir şey söylüyorum fakat o an saçma gelmedi.
Gülümseyerek yanıma yaklaştı ve bir adımda aramızdaki mesafeyi kapattı. "Üzgünüm." dedi ilk önce, bunun ne için olduğunu hemen ardından elimdeki şemsiyeyi alıp yere attığında anladım. Ona kızmak yerine gülümsedim, yağmur hızlanırken camlarındaki damlaları görüş açıma engel olan gözlüğümü de ben çıkarıp yerdeki şemsiyenin içine bıraktım. Tek elini ceketimin içine sızdırıp belime sararken vücudumu kendisine yaslamasına izin verdim. Sol elim yavaşça omzuna yerleşti, sağ elimi ise zarifçe tuttu.
Yüzlerimiz arasına düşen yağmur damlalarından sakınıp bir adım attık birlikte. Gözlerine baktım, koyu kahve göz bebekleri sanki ruhumu görürcesine yoğun bakıyordu. Uzun kirpikleri ıslanmaya başlamıştı. Rahatlatıcı kokusu yağmur sonucu oluşan, etraftaki toprak kokusuna karışırken ona birazcık daha sokuldum. Islandığım için üşümeye başlasam da o an hissetmiyordum. Minho'nun kolları arasında, birlikte uyumlu adımlar atarken aklımda sadece o vardı. Yağmurun düz asfalta çarpma sesi, ağaçların yapraklarının esen rüzgarla hışırdama sesine karışıp bizim kulağımıza bir melodi fısıldarken sadece anı yaşıyorduk.
Dışarıdan gören biri olsa muhtemelen bizi deli sanardı. Sokağın ortasında kendi kendilerine bir oraya bir buraya hareket eden iki genç. İkimizin de kahkahaları birbirine karışırken bunun pek umurumuzda olmadığını söyleyebilirim.
Aradan kaç dakika geçti inanın bilmiyorum. Sonunda yorulup durduğumuzda etrafımızdaki tek ses yağmurun kulağımızda bıraktığı sert sese karışan nefes seslerimiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HiSchool Melodrama//Minsung
Fanfiction(TAMAMLANDI.) "Biricik sevgim, biricik nefretimden doğdu. Erken görüp tanımadığım, tanımakta geç kaldığım; Tiksinilen bir düşmanı birden sevmemle Harika bir sevgi doğdu böyle." Demiş Shakespeare, eh benim hayatımı yazmadı ki! Lan...durun bir dakika...