Önceki bölümü okuduğuna emin ol. Oy verip yorum yapmayı unutma oki bai
Gözlerim kapalı, dudaklarımda sıcak bir his. Kalbimin gürültüsü kulaklarımı sağır ediyor.
Sessiz sahada yalnızca ikimiz varız. Minho yavaşça geri çekildiğinde gözlerimi hafifçe aralıyorum. "Neden yapıyorsun bunu?" diye bir soru dökülüyor dudaklarımdan. Bir süre cevap vermiyor. Aslında vermemesi iyi çünkü bir şeyler söylerse sonucunu düşünmek zorundayım.
Açtığım gözlerimi tekrar kapattım ve çenesindeki elimle onu kendime doğru çektim. Bu sefer dudaklarım tam olarak onunkilerin üzerindeydi. İkimiz de hareket etmezken bir süre sadece baskısını ve sıcak nefesini hissetmek istedim. Daha sonra geri çekildiğimde sağ kolunu belime sardı, üzerindeki hırkanın sol koluna dudağına az önce sürdüğüm az miktardaki tentürdiyotu sildi ve tekrar dudaklarıma kapandı.
Bu sefer hareketliydi. Ağzımı hafifçe aralayıp ne yapmak istiyorsa ona izin verdim. Beklemedi, ıslak dilini aralık dudaklarımın arasında gezdirirken daha çok tutundum omuzlarına. Şu an ne yaptığımızın ikimiz de farkındaydık. İlki gibi aceleci ve beklenmedik değildi. İkincisi gibi sadece anı yaşamak değildi. Bu sefer gerçekti. Onu öpmek istiyordum, beni öpmek istiyordu.
Öpüşmemizin ıslak sesleri boş sahada yankılanırken aynı zamanda beynimin içindeki susmak bilmeyen sorular da boş durmuyordu. Şimdi ne olacaktı? Dudaklarımız ayrıldıktan sonra, eve gittiğimizde, güneş doğduğunda ve biz yarın tekrar karşılaştığımızda ne olacaktı?
Nefes nefese geri çekildim. Alnımı onunkine yasladığımda aralık dudaklarımızdan sızan kaçak nefesler birbirine karışıyordu. İnip kalkan göğsü biraz yavaşladığında "Jisung." dedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ne diyeceğini biliyordum. Lanet olsun ki onu çok iyi tanıyordum. "Senden-" diye cümleye başladığında hızlıca parmaklarımı dudaklarının üzerine kapattım. Şu an olmazdı, şu an duymak istemiyordum. Buna hazır mıydım bilmiyorum.
"Söyleme." dedim hafifçe geri çekilip gözlerine bakarken. Koyu kahverengi gözleri bile haykırıyordu içinde tuttuğu cümleyi. Bir süre öylece birbirimize baktık, elimi yavaşça geri çektim ve ayaklandım. "Gidelim mi artık? Geç oldu." dedim boğazımı temizleyip. Sonrasında arkama bakmadan sahadan çıktım. Kulise zar zor attığım bedenimi ayakta tutmak imkansız gibiydi. Bacaklarım tir tir titriyordu. Birazcık olduğum yere çöküp derin nefesler aldım.
Bazı şeyleri düşünmeden durmak mümkün olmaz. Özellikle de kalbine ritim değişimi yaşattıran şeyleri. İyi veya kötü, ağır veya hafif, aydınlık veya karanlık... Bunun bir sonu yok.
Sakinleştiğimde ayağa kalkarak kulisten çıktım. Koridordaydı, beni bekliyordu. Bakışlarımız buluştuğunda birkaç adımda yanıma gelip sahada bıraktığım çantamı ve atkımı uzattı. Eşyalarımı elinden aldım sonra da birlikte çıktık okuldan. Az önce kavga ettiği otobüs durağına doğru yürüdük. Neyse ki herkes dağılmıştı, etrafta öğrenci kimse gözükmüyordu.
O gün eve gelene kadar tek kelime etmedik. Yalnızca "Görüşürüz." olmuştu karşılıklı ağzımızdan çıkan sözler. Sonrasında eve girdim. Vücudumun her yeri ağrıyordu ancak prova yapmaktan değil daha çok kendimi sıktığım içindi. Sıcak bir duş aldım yemekten önce. Vücudumu rahatlatmak aynı zamanda kafamı da rahatlatmıştı.
Minho'ya karşı hissettiklerim basit bir hoşlanma mı, açıkçası bilmiyorum. Kendi duygularımı çözmeden, onlardan emin olmadığım sürece Minho'ya bir cevap veremem. Doğru şeyi yaptığıma neredeyse eminim. Bedenimi sırt üstü yatağa bırakırken yani. Böylelikle tavanla bakışma seansım başlıyor.
Nefret... nasıl bir duygu? Kötü olan her şeyden nefret mi ederiz? Peki nefret ettiğimiz her şey kötü müdür? Sanmıyorum, her iki sorunun cevabı da bu. İlk önce nedenini bulmamız lazım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HiSchool Melodrama//Minsung
Fanfiction(TAMAMLANDI.) "Biricik sevgim, biricik nefretimden doğdu. Erken görüp tanımadığım, tanımakta geç kaldığım; Tiksinilen bir düşmanı birden sevmemle Harika bir sevgi doğdu böyle." Demiş Shakespeare, eh benim hayatımı yazmadı ki! Lan...durun bir dakika...