1.Bölüm

85 17 8
                                    

Selam. Ben Olivia Dys. Herkes bana Olivia demek yerine Olly veya Oliv demeyi tercih ediyor ve açıkçası itirazım da yok. Annem ve babam ben daha altı yaşımdayken bilmediğim nedenlerden dolayı ayrıldılar. Ayrılık nedenlerini anlatması için anneme her ne kadar itiraz etsem de bu konuda asla konuşmadı. Aslında tahminlerim var; yaklaşık üç dört yaşlarımdayken bir gece annemin acı çığlıklarına uyanmıştım. Odalarının kapısı onları az çok görebileceğim şekilde aralık bırakılmıştı, bu saatte uyandığımı görürse babamın çok kızacağını belki de bana vuracağını bildiğim için dikkatli adımlarla yürüyordum. Kapı aralığından onlara baktığımda; annemin yerde cenin pozisyonunda oturarak hıçkıra hıçkıra ağladığını görmüştüm. Babamın ise elinde ne olduğunu ayırt edemediğim birşey vardı. O şeyi anneme doğrultmuş birşeyler söylüyordü. O yaşta gördüklerimden hiçbirşey anlamamıştım. Kapıyı sonuna kadar açarak, "Anne," demiştim. "Neden ağlıyorsun?" ikisininde gözleri bana döndüğünde babam elindeki şeyi yeter fırlatıp yanına gelmişti. "Hemen odana!" diye gürlemişti adeta. Çok korkmuştum. Ama ben, annemi orada öylece bırakmak istemiyordum. Ben annemle konuşup derdini öğrenmek istiyordum. "Ama annem..." diyebildim sadece fısıltıyla. Babam tam elini kaldırıp bana vuruyordu ki abim araya girdi. "Ne oluyor burada?" babam abımı hep benden daha çok severdi o yüzden elini indirdi ve, "Kardeşinide alıp odana geç" dedi. Abim başını onaylar şekilde sallayıp elimi tutunca odama geri dönmüştüm. Babamdan korktuğum için sesimi çıkaramıyordum ama bütün gece annemin çığlıklarını duymuştum. O zamanlar çok küçük olduğum için hiçbirşey anlamasam da şimdi olanları gözden geçirince neler olduğunu net bir şekilde anlayabiliyorum.

Manchester'a bu yaz taşınmıştık. Ayrılıklarının sonucu olarak ben annemle Manchester'da, on bir yıldır görmediğim abim Billie ise babamla Londra'da yaşıyor. Açıkçası abimi doğru düzgün hatırlamıyorum, varla yok arasında gibi. Zaten onu bir daha görebileceğimi de sanmıyorum.

Yarın okulun ilk günü. On yedi yaşımdayım ve 12. sınıfa başlayacağım. Ama her zamanki gibi bende en ufak bir duygu kırıntısı yok. Ailemin aksine asla sosyal bir kız olmadım. Dertlerimi başkalarıyla paylaşmak yerine sorularıma kendi içimde cevaplar aradım. Hiçbir zaman okula makyajla gelip oğlanları peşinden koşturan kızlardan olmadım. Ben daha çok kafasını sıraya gömüp salyaları aka aka uyuyan kızlardan oldum. Bu durum; derslerimi etkilediği ve uyku düzenimi mahvettiği için zevk aldığım söylenemez. Benim gibi olan herkes; geceleri kendine has sorularına cevap aramakla veya sorunlarına çözüm üretmekle meşgul oldukları için yumuşacık yatağında uykusunu almak yerine sert okul sıralarında dersi dinlemek yerine uyurlar.

Herkes bana; okulun ilk gününün her zaman harika geçtiğini, beyaz bir sayfa açmak için çok iyi bir fırsat olduğunu, yepyeni dostluklar kuracağımı söyleyip duruyor. Ama ne yazık ki ben artık okula dantelli elbiselerle giden, saçlarını örgü yapan ve her duyduğuna inanan ilkokullu aptal Olivia değilim. Ben artık ne giyindiğiyle ilgili en ufak bir fikri olmayan ve hiçbirşeye inanmayan Olivia'yım.

*

İki buçuk saatlik uykumu bölen şey çalar saatimin hiç durmayan sesi oldu. Elimle saatin üst kısmına vurup sesini kapattıktan sonra gözlerimi kırpıştırarak pencereden sızan güneş ışığına alıştırmaya çalıştım. Gözlerim ışığa alışınca yataktan yavaşça doğruldum ve ayağa kalktım.

Annemin okulda giyinmem için hazırladığı; siyah kazağı ve gri kotu üzerime geçirdikten sonra aynadaki yansımama baktım; göz altlarımdaki mor halkalar, dağınık sarı saçlarım, stres olunca yediğim tırnaklarım, kanayan dudaklarım ve kemikleri sayılabilecek kadar sıska vücudumla yine klasik bir Olivia'ydım.

Çantamı taktım, odamdan çıktım ve gıcırdayan merdivenleri inmeye başladım. Her adımımda biraz daha gıcırdadılar, gıcırdadılar ve gıcırdadılar. Merdivenler gıcırdadıkça daha çok sırıtıyordum. Ben bu sesten rahatsız olmuyordum herkesin aksine büyük bir keyif alıyordum.

SİMSİYAH DÜŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin