Karşımdaki adamın abim Billie olduğuna inanamıyordum. O... O çok değişmişti. Eskiden altın sarısı olan saçları artık kumraldı. Ne o birşey söylüyordu ne de ben. Sadece birbirimize odaklanmıştık.
Yeni fark ediyordum onunda gözleri kan çanağına dönmüş, gözlerinin altı morarmıştı. Elini dağınık saçlarına uzattı ve daha da dağıttı. "On iki yıldır hiç durmadan seni aradım." dedi sessizliği bozarak. "Ve sonunda buldum." silik bir tebessümle karşıladım onu.
"Burada mı çalışıyorsun?" diye sordum.
"Şimdilik." başımla onayladım. Bir süre daha bakıştıktan sonra sessizliği ben bozdum.
"Bize katılmak ister misin?"
"Siz mi?" diye sordu kaşlarını çatarak.
"Annem ve ben."
"Olur." durdu ve ekledi. "Ama ilk önce dükkanı kapatmalıyım."
"Tamam ben dışarıda bekliyorum." dışarıya çıktım ve onu beklemeye başladım. O da birkaç dakika sonra yanıma geldi.
"Gidelim mi?"
"Olur." diye yanıtladım ve ilerlemeye başladık sokak lambasına doğru.
Oraya birkaç adım kala annemin kafası bize döndü, kaşları çatıldı ve hışımla ayağa kalktı. Abim yanımda kaskatı kesilirken ben ne yapacağımı bilemiyorum. Ne olmuştu? Annem neden sinirlenmişti aniden? Abime ne olmuştu? Ve ben niye ona abim diyip duruyordum? Her "Seni on iki yıldır arıyorum. Abinim." diyene inanacak mıydım ki? Ah.
"Seni orospu çocuğu!" düşüncelerim annemin sesiyle kesildi. Gözlerimi kocaman açarak anneme baktım. Onu ilk kez küfür ederken duyuyordum. Ve o bu küfürü abim sandığım kişiye ediyordu. İnsan kendi çocuğuna küfür eder miydi ki? Aslında sanırım bu sadece bizim aile için geçerli. Babam çok fazla küfür ederdi eskiden.
"Bir daha hangi yüzle kızıma yaklaşırsın Hadsizsiniz, ikinizde!" diye bağırdı. "Zaten Johann'ın oğlundan ne bekliyordum ki?" diye devam etti annem. Johann, babamın adıydı. Ama abim babamın çocuğuysa, annemin de çocuğuydu. Değil mi?
"Anne-"
"Bana anne deme!" annemin bu seferki bağırışında artık insanlar camdan bize bakmaya başlamıştı. Hiç kimse müdahale etmiyordu. Bir Tanrı'nın kulu bile tek kelime söyleyip, ağızlarını açmıyordu. En acı vericisi de buydu; bizi deli sanıyorlardı. Bağırıp duran bir kadın, sadece izleyen kızı ve stresten dudaklarını yemeye başlamış bir oğlan. Evet, ben bile hiçbirşey söylemiyordum. Aslında söyleyemiyordum olmuyordu. Ağzımdan tek bir kelime çıkmıyordu.
Sonunda müdahale etmeye karar verdim. Yaksa annemin bağırışları sonsuza kadar sürerdi. "Anne, dur. Lütfen."dediğim an ikiside bana baktı. Annem sustu ben devam ettim. "Herkes bize bakıyor." Annem abime son bir bakış attı.
"Kızımdan uzak dur." dedi. Başka bir şey söylemeden kolumdan tuttu ve benide kendisiyle birlikte sürüklemeye başladı.
*
Yolda kimse tek kelime etmemişti. Eve geldiğimizde annem kapıyı açarken bana, "Bir daha elbise giyinme, sana yakışmıyor." dedi çenesiyle kollarımdaki morlukları göstererek. Başımla onayladım, zaten bir daha bu elbiseyi giyineceğini sanmıyordum.
"Ben odama çıkıyorum." dedim ve birşey söylemesine izin vermeden neredeyse koşarak odama gittim. Bugünü unutmak istiyordum. Yatağa yattım ve yüzümü yastığa gömdüm. Bugünün yok olmasını, hiç birşeyin yaşanmamış olmadını diliyordum. Ama bunun için ilk önce bu elbiseden kurtulmam gerekiyordu. Zaten elbise bana yakışmıyordu, değil mi? Annem böyle demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİMSİYAH DÜŞLER
AcciónYaşadığı onca şeyden sonra hayatında kendine güveni hiç kalmayan, kendisinden nefret eden, asla kendisini düşünmeyen, kitaplardan başka arkadaşı olmayan ve bunların çaresini uyumakta bulan Olivia, yeni bir okula başlar, bu okulda hiç tahmin edemeyec...