"Olivia, Olivia uyan hadi! Olivia..." Klaus'un sesiyle birlikte kafamı sıradan kaldırdım. Ne zaman uyuduğumu veya şuan saatin kaç olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. "Öğretmen yoklama alıyor, yok yazılmak istemezsin." güldüm ve sıramın gelmesini bekledim.
"Eva Martin?"
"Burda." dedi cılız bir ses.
"Klaus Tellson?"
"Burda." dedi Klaus.
"Andy Stork?..."
"Burda." bir süre böyle devam etti ta ki sıra benim ismime gelinceye kadar.
"Olivia Dys?" herkes dönüp bana baktı, adımı biliyorlardı, öğrenmişlerdir belli ki. Kıkırdanalar geldiğinde gözlerimi sırama sabitledim. Yavaşça elimi yukarı kaldırdım bekledim, ama burda diyemedim. Kimseden ses gelmeyince, "Olivia Dys" diye tekrarladı hoca. "Yok mu?" ön sıralardan kızıl saçlı bir oğlan çocuğu, "Hocam gelmedi sanırım." diye bağırınca bu sefer sınıfın yarısı kahkahalarla güldü. Birisi beni dürttüğünde refleksle arkamı döndüm, neyseki bu kişi Alex'ti
"Sen iyi misin?" hızlıca başımı iki yana salladım. Normalde açık açık iyi olmadığımı söyleyecek bir insan değilimdir, hep iyi olmak zorunda kaldım. Kötü durumda olduğumu kabullenemedim. Ama şimdi... Şimdi gerçekten kötü durumda değilim, neden böyle yaptığımı bilmiyorum. Belkide sadece farklılık olsun istemişimdir.
"Sizin derdiniz ne, kendinizi ne sanıyorsunuz?... Siz salaksınız. Siz cidden kocaman aptallarsınız! Onunla dalga geçmek ne haddinize oluyor sizin?" düşüncelerim Alex'in sesiyle bölündü. Hızla arkamı döndüğümde Alex'i sırasının üzerine çıkmış, bağırırken gördüm. O beni mi savunuyordu? Gözlerim kocaman oldu, dudaklarım o şeklini aldı. Daha bugün tanıştığım bir çocuk beni savunuyordu. Ve bu çocuk Alex'ti.
"Kızların haksızlığa uğramasına dayanamaz. Yani birini kızlara böyledir, kendine özel olarak algılama." dedi arka tarafımdan Jonathan. Ona doğru döndüğümde gayet ciddi bir yüz ifadesiyle bana baktığını gördüm. Kafamla onaylayıp tekrar Alex'e döndüm. Diğerlerine bağırmayı sürdürüyordu.
Gözlerim hocayı aradı, kollarını bağlamış çatık kaşlarla Alex'i izliyordu. Şu ana kadar hiçbir tepki vermemesine çok şaşırmıştım, çoktan bir tepki vermesi gerekiyordu. Arkama döndüm ve tekrar Alex'e baktım. "Alex," diye fısıldadım varla yok arasında ama duymadı. Bir daha "Alex," dedim bu sefer daha yüksek bir sesle. Hemen kafadını çevirdi ve bana baktı, cümlemin devamını getirmeli bekliyordu, ama ben ne diyeceğimi bilmiyordum sadece onu susturmaktı amacım. Ne diyecektim? 'Alex sus beni savunma ndan rahatsız oluyorum' mu diyecektim.
Tam o sıradakapıdan içeriye bir oğlan daha girdi. Kızıl kahvesi saçları yeni uyandığını kanıtlatacak şekilde dağınıktı. Yeşil gözleri uykudan şişmişti ve yorgun bakıyordu. Kafasını yerden kaldırdı. Bizim olduğumuz yere bakınca gözleri fal taşı gibi açıldı tüm yorgunluğu silindi geriye çok büyük bir şaşkınlık kaldı. Dudaklarını yavaşça araladı, kapattı, tekrar araladı ve kapattı. Yutkundu ve sadece, "Ne kaçırdım?" döküldü dudaklarından.
Joe, onun bu haline kahkahalarla gülerken ben sadece olanları izliyordum. Ne bir tepki veriyordum ne de birşey söylüyordum. Sadece izliyordum. Alex'e döndüm, sırasından iniyordu. Yüzünde sanki asla yapmaması gereken birşey yapmış gibi bir ifade vardı. Üzerindeki yeşil kapşonlusunun şapkasını kafasına geçirdi ve kafasını sırasında birleştirdiği kollarına yasladı. Kesinlikle pişman olmuştu.
"Hepiniz müdürün odasına." bütün ders hiç konuşmayan öğretmeni duyunca şaşkınlıkla ona baktım. Biz hiçbirşey yapmamıştık ki. Ve dürüst olmam gerekirse ben hayatımda hiç disipline gitmemiştim. Bu ilk olacaktı. Beni es geçerek bizim oraya baktı. "Alex Ruth, Joe Rieder, Klaus Tellson, Robert Byers, Jonathan Hope" sonra tam benim gözlerimin içine öyle büyük bir imayla baktı ve" Ve Olivia Dys." dedi. "Müdür bey sizi bekliyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİMSİYAH DÜŞLER
ActionYaşadığı onca şeyden sonra hayatında kendine güveni hiç kalmayan, kendisinden nefret eden, asla kendisini düşünmeyen, kitaplardan başka arkadaşı olmayan ve bunların çaresini uyumakta bulan Olivia, yeni bir okula başlar, bu okulda hiç tahmin edemeyec...