(11 yıl önce)
"Annem mi baban mı?" diye sordu tanımasığım abla kocaman masasının üzerinden. Babam bana oradan öldürücü bakışlar atıyordu. Sanki "Beni seçmez sen seni öldürürüm." dermiş gibi. Annem onun aksine yorgun gözleriyle bana "Beni seçersen hayatın mahvolur." diyordu. Oysa ki ben onu seçmek istiyordum. Annemi seçersen babam beni döver miydi?
"Bilmiyorum." diye fısıldadım. Ben bile kendi sesimi zor duymuşken o asla duyamazdı.
"Seni duyamıyoruz. Daha yüksek sesli konuşur musun?" bir anda ağlamaya başladım. Kendimi tehdit altında hissediyordum.
Camdan o okula baktım. Annem beni oradan kurtardıktan sonra babamla boşanma kararı almıştı. Şimdi ise benim bu mahkeme salonunda taraf seçmen gerekiyordu. Annem mi babam mı? Ama seçemiyordum. Sanki babam boynuma bir bıçak dayamıştı ve annemi seçtiğim an beni öldürecekti.
O okul benim en büyük travmamdı. Orası hayatta tek güvendiğim kişinin intihar ettiği yerdi. İntiharı annem anlatmıştı bana. Bir insanın kendisini öldürmesi demekmiş intihar. Ne kadar acı. Bir insan neden kendisini öldürmek ister ki? Neden kendisine biraz olsun acımaz ki? En önemlisi Bay Hamilton neden kendisine acımamıştı? İntihar nedeninin sadece ben olmadığımı iyi biliyordum. Bir insan yabancı bir kız çocuğu için kendi canına kıymazdı değil mi?
Yanımdaki abla beni dürttü. "Mola vermek ister misin?" onu başımla onayladım. Buradan hemen kurtulmak istiyordum. Sanki her yer üzerime geliyordu. En önemlisi de dışarıya çıkıp Daisy ile konuşmak istiyordum. O beni hep desteklerdi. Yanımdaki abla, kürsüdeki ablaya bir şeyler söyledi. Böyle olunca mola oluyordu biliyordum çünkü yaklaşık bir iki haftadır bu salona gelip duruyorduk.
Oturduğum yerden kalkarak kapıya doğru yürümeye başladım. Daisy'yi görmek istiyordum. Tam da tahmin ettiğim gibi kapının önünde beni bekliyordu. Ben konuşmaya başladım çünkü o konuşmayı bilmiyordu. "Yine o abla oradaydı." diye başladım konuşmaya. "Bu sefer bana, 'Annen mi baban mı?' diye sordu. Hiçbirşey diyemedim." sonradan farkettiğim acı gerçekle yutkundum. "Ben niye böyleyim?" dedim gözlerimden bir damla yaş süzülürken. "Neden? Benim yaşıtlarım her şeyi istedikleri gibi dile getirirken ben niye hep susuyorum?!"
Tam bu sırada koridordan geçen bir çocuk bana döndü. "Neden ağlıyorsun velet?" kaşlarımı çattım. Bana velet demesi canımı sıkmıştı. Omuz siktir. Bu onu ilgilendirmezdi.
"Kiminle konuşuyordun?" bu sefer velet demediği için cevap verebilirdim."Daisy ile konuşuyorum."
"Sen ne saçmalıyorsun? Burada ikimizden başka kimse yok."
"Hiçtebile! Daisy yanımda duruyor."
"Hayal dünyasında yaşamayı kes! Daisy diye birisi yok!" kızmıştı. Ona dil çıkarttım çünkü ben Daisy'yi görüyordum. "Salak kız." diye mırıldandı.
Çok geçmeden az önce çıktığım salonun kapısı açıldı. "Seni bekliyoruz." dedi bir abi. Gitmek istemiyordum. Burada oturup Daisy ile konuşmak istiyordum. Acilen bir bahane üretmem gerekiyordu.
"Tuvalete gitmem gerekiyor." dedim ve onun bir şey demesine izin vermeden tuvalete doğru koşmaya başladım. Nedensizce tüm gücümle koşuyordum.
Tuvalete girdiğimde nefes nefese kalmıştım. Daisy'nin döndüm. O da benimle birlikte koştuğu için bitmiş haldeydi. O benden daha kolay yoruluyordu. "İyi misin?" diye sordum. Başıyla onayladı.
Belli bir süre boyunca orada bekledikten sonra çıkmaya karar verdim. Çok uzun sürerse anlarlardı bir şeylerin yolunda gitmediğini. Çıkınca şaşkınlıktan gözlerim fal taşı gibi açıldı. Az önce bana velet diyen abi oradaydı. "Buradan kaçmak ister misin küçük velet?" anında başımla onayladım. "Ama önce arkadaşını bırakman lazım." diye şart koştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİMSİYAH DÜŞLER
ActionYaşadığı onca şeyden sonra hayatında kendine güveni hiç kalmayan, kendisinden nefret eden, asla kendisini düşünmeyen, kitaplardan başka arkadaşı olmayan ve bunların çaresini uyumakta bulan Olivia, yeni bir okula başlar, bu okulda hiç tahmin edemeyec...