Abimin cenazesi 5 gününde bile defnedilmedi. Babam oğlunun katili bulunup öldürülmeden oğlunu gömmeyeceğine dair yemin içmişti. Babam, yani Haşim ağa oğlunun bu denli bir cinayete kurban gitmesini kabullenemiyordu. Bu olay bütün Urfa’yı ve aşiret ağalarını ayağa kaldırmıştı. Konağın avlusunda 5 gün boyunca bu olayı kimin yapmış olabileceği konusunda tartışmalar dönüp duruyordu. Urfa’da önde gelen hatırı sayılır insanlar, aşiret reisleri, beyleri ve bazı devhlet adamları toplanmış aynı konuyu konuşuyordu. Vali, vekiller ve cumhuriyet savcısı Kemal Refik Ak vardı. Konağın kocaman avlusunda hararetli bir şekilde tartışmalar yapılırken konağın içinde büyük bir yas vardı.
Annem ağıtlar yakarak abimin ardından ağlıyor yüzünü tırnakları ile çiziyor ve delirmişçesine çığlıklar atıyordu. Bir yandan abimin hala gömülmemiş olduğuna kızıyor isyan ediyordu. Abim 5 gündür gömülmeyi bekliyor ama babamın inadı yüzünden bir türlü huzur bulacağı mezarı ile buluşmuyordu. Bu durum annemi daha da çok yıpratıyor üzüyordu.
Anneme baktıkça içim gidiyor istemsizce ağlıyordum. Konağın balkonundan avluyu izlerken herkesin dilini yutmuşçasına susup babamı dinlediğini fark ettim. Babam tehditler savururken sesi avluda yankılanıyordu.
Babamdan bahsederken çoğu zaman ona Haşim ağa diye hitap edeceğim sizlere. Çünkü çoğu zaman babam gibi değil de kendi gibi yani Haşim Ağa gibi davranıyor bizlere. O kadar sert o kadar katı biriydi ki bazen onun benim babam olduğuna inanmıyordum. O ise bana babasının kızı diye hitap ederdi her zaman. İnsan en çok da benzemek istemediğine benzermiş. Bu durumdan çok korksam da bundan kaçamadım.
Belediye başkanı ve milletvekilleri cenazenin gömülmesi için ricaya gelmişlerdi. Herkes bu konu hakkında Haşim ağa’ya baskı yapsa da Haşim Ağa yemininden dönecek gibi değildi. Etrafındaki bütün devlet erkanına tehditler savuruyor onları işlerinden ve canlarından olmakla tehdit ediyordu. Haşim ağa sadece büyük bir beldenin ağası değildi aynı zamanda doğudaki birçok mevkinin de sahibiydi. Bütün üst düzey insanlar onun elinin altındaydı çünkü Urfa’da hala sert ve katı bir şekilde ağalık sistemi hüküm sürüyordu. Herkes bu sisteme istemese de boyun eğmek zorundaydı. Aksi takdirde adı sanı silinir giderdi. 21. yüzyılda hala bu denli bir feodal sistemin hüküm sürmesi elbette hoş karşılanacak bir durum değildir. Ama bu topraklar bunu benimsemiş ve normalleştirmişti. insan oğlu birileri tarafından yönetilmeye alıştı zaman bu durumun normal olduğunu aksının yanlış olduğunu düşünüyor. insan oğlu sanırım hic bir zaman tam anlamıyla özğürleşemeyecek. Çünkü düşünmeyi başkasına karar almayı ise modern kölelik yaptığı hukmedenine bıraktı.
Haşim Ağa tek bir emriyle yapabileceklerinin bir sınırının olmadığını üzerine basa basa haykırıyordu. Ama söz konusu olan abimin katili olunca işler tepetaklak olmuş her şey imkansızlaşmıştı. Kimse böyle bir şey cesaret edemezdi. Söz konusu Haşim Ağa’nın oğluysa hele hiç kimse cesaret etmemeliydi. Bu cinayeti aşiret üyelerinden biri yapmış olsaydı bunu çoktan itiraf eder önüne ön katmış olurdu. Bu gizlilik herkesin kafasını karıştırdığı gibi hiç ummadığımız insanlardan da şüphe etmemize neden olmuştu. Babam bu işin içinde benden intikam almak isteyenler var deyip duruyordu. Düşmanları o kadar çoktu ki kimin yapıp yapamayacağını kestiremiyordu.
Annem abimin günlerdir morgta olmasına daha fazla dayanamayıp onca insanın içinde
“Oğluma layık görülen son yetmezmiş gibi bir de sen onun ölü bedenine zulüm etme. Ciğerim yanıyor. Arşı ala titriyor bu yüzden. Sen hala nasıl dayanabiliyorsun. Yavrumu huzura kavuştur.”
Diyerek ağlamış ve bayılıp kalmıştı. Babam öfke denizinden bir an durulup kendine gelmişti ve cenazenin defnedilmesi için emir vermişti. Şimdiye kadar babamın ağladığını hiç görmemiştim yine ağlamadı gözleri kızardı yüzüm morardı ama ağlamadı. Çünkü onun Baba olmaktan önce başka görevleri vardı. O her şeyden önce Haşim ağaydı. Güçlü olması gerekiyordu. Güçlü olması gerektiğini düşünüyordu. Baba olmadan önce Haşim ağa oluveriyordu.****
Cenaze töreni öyle kalabalıktı ki mahşer kalabalığına örnek verilebilirdi galiba. Tanıdık tanımadık birçok kişi gelmişti. Birçoğu da Haşim Ağa’nın korkusuyla gelmişti. Gelenlerin büyük bir çoğunluğunun babamı hiç sevmediğine emindim. Bütün Dağan'lı aşireti Haşim Dağan’lının yanındaydı.
Ağıt yakan kadınlar arasında küçücük kalmıştım. Annemin Kürtçe yaktığı ağıt hala kulağımda çınlıyordu.
“guran berxê min xwar.” (Kuzumu kurtlar yedi)
Ağlarken gülüyor cenazenin arkasından zılgıt çalıp el sallıyordu. İnsanlar kendini parçalarcasına ağlıyor üzerindeki giysileri yırtıyor farklı ağıtlar yıkıyor cenazeye eşlik ediyordu. Tüm bunları izlerken olan biten birçok şeyi anlam veremiyordum. Daha 10 yaşındaydım. Yaşadıklarım çok ağır geliyordu.
Şivan kalabalığın içinde beni yine bulmuş elimden tutmuştu. Gözyaşlarımı elleriyle siliyor ağlama der gibi hareketler yapıyordu. Ali abimin At çiftliğinde kalan Ömer beni şivandan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ömer benden 3 yaş daha büyüktü. Her şeyi benden çok daha iyi kavrıyordu. “Korkma” diyordu “korkma sakın korkma.” Korkmamam için yanımdan hiç ayrılmıyor ağlayan ve üzerindeki elbiseleri parçalayan kadınları görmemem için eliyle gözlerimi kapatıyordu.
Şivan kalabalığın içinden beni başka bir tarafa çekiştirip duruyordu. Ben gözlerimi anneme dikmiş öylece onu izliyordum. Ağlamaktan gözleri kızarmış tırnaklarıyla kazıdığı yüzü kanlar içindeydi. Annemi öyle içler acısı bir halde görünce ben de ağlamaya başlamış bu yaşadıklarıma bir anlam aramaya çalışıyordum. Sanırım o an fark etmiştim bu yaşadıklarımı ömrümün sonuna kadar unutamayacağımı.
Şivan’ın davranışlarının gitgide değiştiğini çıldırmış bir şekilde beni çekiştirip durmasından anlamıştım. Ama ne demek istediğini bir türlü anlayamıyordum. Ta ki kalabalığa karışan arkası dönük birini gösterene kadar. Kalabalıkta izini kolaylıkla kaybettirmişti bu kişi. Arkası dönüktü kim olduğunu görememiştim. Ama şivan’ın hareketlerinden sıradan biri olmadığını anlamıştım. Ömer, Şivan’ın yaptığı hareketlerden korktuğumu düşünüp şivanı benden uzaklaştırmıştı. Şivan’ın bana gösterdiği adamın kim olabileceğini o an düşünmüş ama hiçbir cevap bulamamıştım. Aklımda Şivan o adamın neden gösterdi? O kimdi? Neden kaçıyordu? Gibi sorular vardı. Ruh halim ve yaşım bu sorulara cevap verebilecek nitelikte değildi.
Aileme bakıyordum. Babam tüm kalabalığın içinde dimdik Durmuş etrafında onun zayıf bir anını kollayan herkese hala çok güçlü olduğunu gösterir gibi böbürlenerek duruyordu. En büyük abim Azat hemen babamın sağında tıpkı onun gibi dimdik duruyordu. Ortanca abim sıraç diğerlerine göre daha duygusaldı. Omuzları düşmüş gözleri kızarmış ağlamamak için direniyordu.
Azat abim en büyüğümüzdür. Haşima’ya en çok o benzer. Sıraç abim ise Azat abimin aksine daha duygusal daha düşünceli daha narindir. Sanırım ilkokuldan sonra sürekli şehir dışında eğitim hayatını sürdürmesinden de kaynaklanıyordu bu durum. Buradaki hayat şartları onu değiştirmemişti.
Cenazeyi mezara yerleştirdikten sonra sıraç abimin tabutun üzerine kapanıp hıçkıra hıçkıra ağladığını gördüm. Orada bulunan herkesi bu durum çok fazla etkilemişti. Babam böyle zor bir günde bile Haşim ağalığından vazgeçmemiş kaşlarını çatarak gözleriyle konağın kahyalığını yapan Rüstem amcaya sıraç abimi mezarın başından kaldırması için emir verdi. Haşim ağa zayıf yanlarının herkes tarafından bilinmesini asla istemezdi.
Cenaze dönüşü konağa geldiğimizde avluda yine karmakarışık bir ortam vardı. Aşiret reisleri ağları beyleri milletvekilleri bakanları savcıları tanıdık aile dostları aslında bu saydığım herkes Haşim Ağa’nın önünde ceket ilikleyen insanlardı. Kim oldukları ya da hangi makamda olduklarını hiçbir önemi yoktu Haşim ağa varken. Babam öfkeli bir şekilde avluya geçip kalabalığa karşı bağırarak
“Taziye yoktur. Herkes dağılsın. Oğlumun katilini bulmadan hiçbirinizi gözüm görmesin.”
Kalabalık Haşim Ağa’nın bu sözleri karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. En büyük azarı da Şanlıurfa Cumhuriyet başsavcısı Kemal Refik Ak işitmişti. Babam onu herkesin önünde küçük düşürecek sözler savurup abimin katilini bulmadığı takdirde işine son verileceğini söyleyerek onu tehdit etmişti. Makamı gereği bu sözlerin ağırlığı altında ezilmesi gayet normaldi. Ama karşısında çok daha büyük biri olduğunun da farkındaydı. Morarmış sararmış bir şekilde ortamı terk etti.
Kalabalık babamın azarlarcasına kurduğu sözlerden sonra dağılmaya başladı. Taziye yoktu. Çünkü töreler gereği akıtılan kan alınmadan o kişi için taziye yapılmazdı. Ölen kişi için okunan duadan çok daha önemli miylimiydi bu durum bilmiyorum ama babam için önemliydi.***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞUDA BİR KADIN
Teen FictionAŞK. VEFA. İNTİKAM.... Hangi duygu daha ağır basa bilir bir kadının gönül terazisinde.?? Ya bu kadın doğuda bir kadınsa.!! Bazı hikayeler bir sonla başlar havinin hikayesi hayattan umudunu kestiği anda başladı. Bütün eksikligiyle havine AŞIK olan sa...