Aradan yıllar geçse bile insan bazı acılara hep ilk günkü gibi ağlıyor.
13 yıl sonra…
13 yıl oldu. Tam 13 yıl! 13 yıldır bir bilinmezlik de çırpınıp duruyorum, kaybolup yine çaresizliğime rastlıyorum.
Kimseye derdimi anlatamıyorum kimseyle konuşamıyorum çünkü Ali abimin konusunu her açtığımda herkes bir anda beni susturmaya çalışıyor. Ya da konunun kapanması için her şeyi yapıyor. Konuşmakta ısrar edince psikolojim bozuk olduğunu hatta delirdiğimi bile söylüyorlar. Ne olursa olsun benim bildiğim gerçeklerden verdiğim yeminden dönmeyi hiç niyetim yok!
Bugün diğer zehir günlerden biraz da olsa farklı bir gün. Bugünü diğer günlerden farklı olmasının nedeni ise 13 yıldır yas tutulan konakta kahkaha sesleri duyulması. Çünkü en küçük abim yani Sıraç abim nişanlanıyor.
Geçmişin ölüm sessizliğini bölse de bu telaş benim içimdeki fırtınalar bir an bile dindirmiyor. Abim doğunun bir türlü geçilemeyen ve bitmeyen kalıplaşmış töre adı altında dayatılan görücü usulü evliliğine baş kaldıran nadir kişilerden biri. Annemin buldu tüm kızları reddedip ısrarla hayatının kadınını aradı. Ve bu kadın onu çok beklemedi.
Köy okuluna yeni tayin edilen güzeller güzeli elif köse adındaki İstanbullu bu acemi, saf ve temiz kalpli öğretmen abimin kalbine girmeyi ilk bakışta başarmıştı. İlk kez doğuya gelen elif öğretmen içinde kulaktan duyma bilgilerle büyüttü endişelerin boşa gitmesinin verdiği utançla "doğrusu çok farklı bir Urfa düşünmüştüm mahcup oldum, gerçekten de duyduklarımdan çok farklı bir yer burası. İnsanları çok sıcakkanlı ve cana yakın." Demişt evimize ilk geldiğinde. Doğuya yeni atanan öğretmeni evet davet etmek âdetlerimizden sadece bir tanesiydi.
Abim onu görür görmez nutku tutulmuştu. Elif öğretmen aile bireylerimizin hepsiyle tanıştıktan sonra bana dönüp elini uzatarak "merhaba beni elif köse okulumuza yeni atanan ilköğretim öğretmeniyim" demişti.
Oysa ona hoş geldin bile dememişken tanışma faslına geçmek benim için çok can sıkıcı bir meseleydi. Onun bana bu sıcakkanlı yaklaşımına bile soğuk bir bakış atıp görmemezlikten gelmiştim. Bu benim yapımdı aslında kolay kolay kimseyle konuşmaz muhatap olmazdım.
Elif öğretmenle sıkıcı bir konunun içine dahil olmamak için onu duymazlıktan gelmiş elimdeki telefonla ilgileniyormuş gibi yaptım.
Sıraç abim "Havin!’’ Diye uyarınca. Ayağa kalkıp elif hocaya doğru yürüdüm.
"Merhaba adım havin. Bu arada hoş geldiniz Urfa’yı seveceğinizden şüphem yok ama dikkat edin âşık olmayın!" dedim.
Aslında açık açık uyardım elif öğretmeni ama espri yaptığımı sanmış tebessüm etmişti. Memnun olduğunu falan söyledi sanırım. Abim bana garip bir bakış attı ne söylemeye çalıştığımı çok iyi anlamıştı ben yine her zamanki umursamazlığımla onları ardımda bırakıp odama çıkarken ‘‘Benim biraz işim var yemeğe inerim’’ demiştim.
Ne kadar ayıp dimi? Ama bu sadece yaptığım onlarca ayıp şeyden biriydi. Abim öldükten sonra içine kapanık biri olmuştum liseye başlar başlamaz tek arkadaşım olan Şivan’ın da hayatını şüpheli bir şekilde kaybetmesi beni daha da çok hayattan soğutmuştu. Her ne kadar insanlar Şivan’ın intihar ettiğine inansa da ben bu oyuna asla inanmadım. Çünkü Şirvan kendini asıl bilecek bir zekaya asla sahip değildi. Şivan’ı birisi bilerek ve kasten öldürmüştü. Onun ölümünün abimin ölümüyle ilgisi olduğuna adım gibi emindim. Bunu bir kez dile getirmiştim ama herkes abimden sonra Şivan’ı da kaybetmenin psikolojimin tamamen bozulmasına neden olduğunu düşündü. Ve bu yüzden benim hayaller gördüğümü, bunları bilinçaltımda kendi kendime uydurup inandığımı sandılar. Hatta delirdiğimi bile düşünüyorlardı. Bunu ilk düşünen kişiydi en büyük abim Azad ağa. Onun böyle düşünmesine neden olan kişi ise vefat eden abimin çocukluk arkadaşı Hasan’dı.
Azat abim Ali abimin arkadaşıyla abim öldükten sonra çok samimi oldu. Sadece Azad abim değil konaktaki herkes benden hariç herkes onun samimiyetine inandı.
Şivan’ın ölmesi hayatımı tamamen mahvetmişti. O yıl çok iyi bir puanla üniversiteyi kazanmış ilk yılımı bitirmek üzereydim. Ama şivan’ın ölüm haberiyle kendimi tamamen sıfırlamış her şeyden kopmuş sadece ve sadece abimin ve şivan’ın katilinin kim olabileceğini düşünüyordum.
Şivan’ın ölümünün Ali abimle ilgisi olabileceğini ilk söylediğimde herkes şaşırmıştı bir kişi hariç! O kişi Ali abimin en yakın arkadaşı Hasan’dı. O tedirgin olmuş ve panik yapmıştı o gün herkes olayın şaşkınlığı içindeyken onun nasıl tedirgin olduğunu fark edememişti. Aklımdaki şüphelerden o gün kurtulmuştum. Artık bu işte onun parmağı olduğuna emindim. Bunu aileme ispat etmem neredeyse imkansızdı. Çünkü ailemin üzerinde inanılmaz iyi bir etkisi vardı. İnsanları çok iyi manipüle ediyordu. Abimden sonra aileme yakın olup onların güvenini kazanmıştı. Abimin arkadaşı olması onu zaten üstün kılıyordu. Ailemin üzerindeki bu olumlu etkiyi benim lehime kullanıyordu. Benim artık onun bir katil olduğunu bildiğimi anlayınca herkesi kendi tarafına çekmeye başladı. Bir türlü anlaşamadığım Azad Ağayıda. Herkesin aklına delirdiğim ve hayaller kurup inandığım yalanını o sokmuştu. Ve Azad Ağa daha da ileriye gidip bende bir travma etkisi yaratan olaya neden oldu. Beni zorla ruh ve sinir hastalıkları hastanesine kapatmıştı hem de aylarca. (Bu konuyu ilerleyen dönemlerde daha detaylı anlatacağım. Zira kitabın başında bunları anlatarak moral bozmak istemiyorum.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞUDA BİR KADIN
Fiksi RemajaAŞK. VEFA. İNTİKAM.... Hangi duygu daha ağır basa bilir bir kadının gönül terazisinde.?? Ya bu kadın doğuda bir kadınsa.!! Bazı hikayeler bir sonla başlar havinin hikayesi hayattan umudunu kestiği anda başladı. Bütün eksikligiyle havine AŞIK olan sa...