3. bölüm

26 4 0
                                    

Kim olabilirdi abimin katili? Bu soruyla günlerce dolanıp durdu babam. Konağın koskoca avlusunda. Geçmişte o kadar çok insanın canını yakmıştı ki kimin olabileceğini ya da kimin yapabileceğini bir türlü kestiremiyordu. Birileri Haşim Ağa’nın canını yakmak istemiş ve başarmıştı.
Bu sırrın bir türlü çözülemeyen olay köydeki birçok kişinin evinden yurdundan olmasına da neden olmuştu. Babamla geçmişte sorun yaşayan herkes köyden gönderildi. Çünkü babam onu sevmeyen insanların etrafında sadece ondan korkuyorlar diye barınmalarını ve üzülüyormuş gibi durmalarını istemiyordum. Düşmanlarının ona acıyarak bakmasına tahammül edemiyordu.
Babam düşünceli bir şekilde avluda öfkesi ileİ inatlaşırken konağın kapısından biri girdi içeri. Esmer uzun boylu bakışlarında gariplik hissettiğim bu kişi babama doğru hızla yürüdü ve sarıldı ona. Babam elini öptürmediği bu kişiye sımsıkı sarıldı. Ardından annem geldi ağlayarak sarıldı. Sıradan biri değildi anlamıştım. Annem bu kişiye sarılırken öpüyor kokusunu sımsıkı içine çekiyor ağlıyordu.
“Alim gibi kokuyorsun.” Diyordu. Çok geçmeden tanıdım bu kişiyi. Ali abimin en yakın arkadaşıydı bu. Abim ondan bahsederken kardeşim diye hitap ederdi.
Babamın ısrarı üzerine gelmişti. Babam ona Ali abimin bilmediğimiz bir düşmanı var mı diye sormuştu.
“Hayır. Herkes onu çok severdi. Kimseyle bir alıp veremediği olmadı hiç”
Anlatırken ağlıyordu. Sanki hala olayın şokunu atlatamamıştı. Çocukluk arkadaşının bu ani ölümü onu etkilemiş gibiydi.
Ben olan biteni konağın balkonundan izliyordum. O kişi bir ara başını doğrultup bana baktı. Gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir soğukluk hissettim. Sanki ona bir şey hatırlatmıştım. Hani biri size bakar ve sanki bir yerden tanıyormuş gibi hissedersiniz ya. Onun gibi bir şey. Ama beni huzursuz eden bir şey.  Uzun ve soğuk bir bakışın ardından gözlerini gözlerimden çekti. Bundan sonraki bütün zamanlarda da aynı şeyi yaptı. Bana bakıp dalıyor ardından gözlerini kaçırıyordu. Sık sık konağa geliyor ve çoğu zamanda uyuya kalıyordu. Babam onun için özel bir oda hazırlanmıştı. Gün içinde hep karşılaşıyorduk hiç konuşmuyordu benimle hep çekim serdi.
En çok azad abimle anlaşıyordu. Şirkette işe başlamış ve çok hızlı bir şekilde ailemize girmişti. Bazen kabul etmesem de Ali abimin yerini almış gibi hissediyordum ve bu histan nefret ediyordum. Sanki abimin yerini almış gibi hissediyor ve bu yüzden onu hiç sevmiyordum. Ama onun keyfi gayet yerinde gibiydi. Azad ağa tarafından özel bir ilgi görüyordu.
Onun bu konaktaki tek sorunu Şivandı. Çünkü Şivan onu her gördüğünde delirmiş gibi hareketler yapıyor bağırıp çağırıyordu. Şivan’ın bu tavrını onun bu rahat hallerini, ailemize bir kereden dahil olmasını tüm bunları hiçbir zaman anlayamadım. 

***

3 ay sonra
Neredeyse 3 ay oldu. Abim gözlerimin önünde can verili tam 3 ay. O olayın olduğu o tepeye gitmeyeli tam 3 ay oldu. Yaşıtlarımdan çok daha ağır bir yük vardı omuzlarımda. Daha 10 yaşındaydım. Bütün arkadaşlarım delicesine eğlenirken ben 3 aydır abimin katilinin kim olabileceğini düşünüyordum. Her gece aklımda bu düşüncelerle Allah’a dua ediyor ve bana bu konuda yardım etmesini diliyordum.
Bazen şivan’a soruyordum. “Şivan sen gördün mü abime bunu yapanı?” diye. Önceleri çıldırmışçasına ağlıyordu şimdi ise sadece sessiz kalıyordu. Sessizliğini gözlerinden akan ve yüzülerce Lal olmuş sözcükler barındıran iki zayıf gözyaşı bozuyordu. Keşke o gözyaşlarının dilini anlayabilseydim. Keşke anlatabilseydi gördüklerini. Bazen gözlerimin içine bakıyordu keşke sana her şeyi anlatabilsem der gibi. Bense sadece onu izliyordum. Her şeyi görmüştü Şivan Ama herkes onun deli ve akli dengisinin yerinde olmadığını düşündüğü için Kale almıyordu. Konuşamadığı için kendini ifade edemiyor Bu yüzden sadece susuyordu.
Ali abimin vefatından sonra değişen tek kişi tabii ki sadece ben değildim. Şivan’da bundan etkilenmiş ve fazlasıyla değişmişti. Geceleri kabuslar görüyor sürekli ağlıyor ve anlam veremediğim garip davranışlar sergiliyordu. Bunlardan sadece bir tanesi abimin yakın arkadaşını gördüğünde verdiği aşırı tepkilerdi. Bu aşırı tepkilere en çok sinir olan ve kabul etmeyen kişilerden biri de şivan’ın amcası Rüstem amcaydı. İstemem amca konağın kahyalarını yapıyor ve şivan’ın bu garip hallerini karşılık olarak şiddetle tepki veriyordu. Birkaç kez şivanı çok kötü bir şekilde dövdüğüne şahitlik etmiştim.
Bugün şivanla, abimle birlikte içtiğimiz o fidanları sulamaya gidiyoruz. 3 aydır gitmediğim tepeye gitmek çocuk yüreğime çok ağır geliyordu. O gün yaşadığım korku iliklerimi işlemişti. Sanki aynı şeyleri bir daha yaşayacak ve ben abimi bir kez daha kaybedecekmişim gibi hissediyordum. Elimdeki iki şişe suyla bedenime ağır gelen bu yükle tepeye doğru soğuk ve donuk hislerle yürüyordum. Zihnim geri dönmemek istese de ayaklarım beni istemsizce oraya götürüyordu. Çocuk aklımda hissettiğim bu şeyler bana çok garip geliyordu. Kaybettiğin gördüğün en kıymetli şeyi bir daha kaybetme korkusu çok başkaydı. Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar zor.
Şivan küçük bedenime ağır gelen şişelerden birini elimden aldı. Yüzüme üzülme der gibi bakıp gülümsedi. Beni çok iyi anladığını biliyordum belki de bir tek o anlıyordu beni. Çocuk aklımla yaşadıklarımın üstesinden bir türlü gelemediğimin farkındaydı.
Tepeyi yaklaştıkça gözlerimden akan yaşlar yanağımda süzülüp kalıyordu. Önümde uzun bir yokuş vardı aklımda çaresizliğimin verdiği ama çocukluğumun cevap vermekte aciz kaldığı onlarca soru. Gözyaşlarım önümü görmekte işimi zorlaştırıyordu. Tepede anlam veremediğim bir karartı fark etmiştim. Bulanıktı sadece ince uzun bir karartıydı bu. Şivan’a dönüp baktım aynı şeyi o da görmüş mu diye. Şirvan’ın da bu karartıyı gördüğünü benden birkaç adım geride sadece bu karartıya odaklanarak baktığını görünce anladım. O an anlamıştım o karartı cinayet günü köye doğru kaçan kişinin ta kendisi olduğunu. Şivan gitme der gibi işaret etti ama ben dinlemedim. Kaçarak en tepeye doğru yürüdü. O kişiyle yüzleşmek hesap sormak istiyordum. Nefesimin kesildiğini hissetsem de durmadan koşuyordum. Ona biraz daha yaklaşırsam yüzünü seçebilirim diye düşünmüştüm. Ama ne yazık ki o da bizi fark etmişti. Tepenin arkasına doğru hızla koşup kaybettirdi izini. Tepeye vardığımda delirmiş gibi etrafıma bakındım ama görünürde hiç bir şey yoktu. Şivan’ın tişörtünden tutup onu ileri geri silkeledim ve çıldırmış gibi “kimdi o? Neden buradaydı? Neden bizi görünce kaçtı?” gibi sorular sordum. Cevap vermeyeceğini bile bile defalarca aynı soruları sordum. Sadece ağladı...
Bir bilinmezlik içinde sessizce ağladık dakikalarca. O kişi her kimse Şivan ondan korkuyordu. Kim olduğunu biliyordu. Ben neden orada olduğunu da.
3 aydır bu tepeye abimle diktiğim fidanların kuruduğunu düşündüğüm için üzülüyordum. Ama kurumamışlardı hatta grip bir şekilde büyümüşlerdi. Çünkü o kaçan kişi ağaçları sulamıştı kaçarken ardında bıraktığı su şişelerinden ve toprağın ıslaklığından daha yeni sulandığı belli oluyordu. Ben bu ayrıntıları düşünürken Şivan kolumdan tutup beni dürterek köy yolunu gösterdim. Çok uzaktan bir karartı gibi duran biri köye kaçarak gidiyordu. O kişinin dakikalar önce burada olan kişinin ta kendisi olduğunu anlamıştım. O gün abim ve benim dışımda kimsenin burada olmadığını düşünüyordum. O gün burada Bizim dışımızdaki tek kişi oydu. Yani abimin katili...
Diktiğimiz fidanlara bakıp dakikalarca ağlamıştım. Abimin anlattığı efsaneyi hatırlayıp, feryat edercesine bağırarak “büyüyün artık. Büyüyün ki abimi bana geri getirin.” Demiştim . Hala abimin anlattığı efsanenin gerçekleşebileceğine inanıyordum. Nasıl da çocukça bir feryatmış meğerse. Büyüyünce anladım ölümün geri dönüşü olmuyormuş.

***

Konağı saatler sonra döndüğümüzde kalabalık bir toplumun konağın avlusunda ellerinde silahlarla beklediğini görünce bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ettim. Kalabalığın en ön safında Azat ağa vardı. Hızlı ve sinirli bir şekilde arkasında onlarca adamıyla avluyu terk ederken annem Sıraç abime “Azat abini durdur!” diye yalvarıyordu. Azat abim ise anneme “alacağım Ali’nin intikamını kanı yerde kalmayacak kardeşimin!” diyordu. Sıraç abim araya girip “ya o değilse? Sadece şüpheleniyorsun belki o öldürmedi Ali abimi?” demişti.  Azat abim kazandığı bir ihaleden dolayı ona rakip olan birinin Ali abimi öldürdüğünden şüpheleniyordu. Çünkü Ali abim öldürülmeden önce o kişi tarafından tehdit edilmişti. Daha doğrusu Ali abim aracılığıyla, azad abimi tehdit etmişlerdi. “canımızı sıkmasın, canını yakarız!” demişlerdi. Bu yüzden Azat daha bu cinayetin o kişiler tarafından işlendiğini düşünüyordu.
Ama babam o kişinin yapmadığından emindi. Asıl canı yakılmak istenenin kendisi olduğunu düşünüyordu. Sadece çok düşmanı olduğu için kimin yapabileceğini kestiremiyordu. Azad abim arabasına binmeden önce dönüp Sıraç abime “ya sen de gelirsin benle ya da işime engel olmazsın.” Demişti . Azat abim bu cinayetin rakipleri tarafından işlendiğinden oldukça emindi. Onu böyle düşünmesine en çok da Ali abimin çocukluk arkadaşı Hasan sebep oluyordu. “Ali’yi öldürse öldürse onlar öldürür demişti.” Ali abim tehdit edildiğinde yanında o varmış ve bu olaya şahitlik etmiş. Söylediklerinin ne kadarı doğru ne kadarı yanlış onu Allah bilir.
Azat abim Sıraç abime sorduğu soruya bir cevap beklerken konağın balkonundan kesin net ve kaba bir şive ile Haşim Ağa olaya müdahale etti “gitmeyeceksen Azat” demiş ve odasına çekilmişti.
Babamdan gelen bu kesin emirle Azat abim dönüp konan balkonuna baktı. Babamı balkonda görev bilseydi belki de hala bir şansı olabilirdi. Ama Haşim Ağa söyleyeceğini söylemiş sonra da odasına çekilmişti. 3 aydır yaptığı gibi. Azat’a her ne kadar dediğim dedik biri olsa da karşısındaki Haşim ağaydı. Urfa topraklarında ağlık sistemini hala ayakta tutulan adaleti iki dudağının arasını alan Haşim ağa. Azad Ağa, Haşim Ağa’nın kesin emziğinden sonra silahını hızla yere çarptı ve arabasına binip uzaklaştı. Muhtemelen öfkesini kusmaya gidecekti nereye gittiğini bir önemi yoktu.
Toplanan kalabalığı Sıraç abim dağıtmıştı ardından o da kendi odasına çekilmişti. Aklımda bir an önce onunla konuşmak var. Tepede gördüğüm kişiden bahsetmeliydim ona. Odasına gitmek için merdivenleri hızla çıktım. Kapı aralığından içeriyi bir süre izledim. Çünkü annem Sıraç abimin ayaklarına kapanmış ağlıyordu. “Okan davasını sürmesini istemiyorum birinizin daha zarar görmesini kaldıramam. Seni görürüm kendimi anlıyor musunuz böyle bir!”
Annemi daha önce hiç bu kadar öfkeli ve geçtiği yeri yıkabilecek kadar  kesin görmemiştim. Onun bu tavrı beni de konuştu. Sıraç abimlere söyleyeceklerimden geri çevirmişti. Çünkü o tepedeki kişi Ali abimin katiliydi ve eğer öyleyse abim onu öldürmek isteyecekti. Sıraç abim yapmasa bile Azat ağa ya da Haşim ağa bunu kesinlikle yapacak. Bu kan davası yıllarca devam edecek kayıplar tekrar tekrar canımızı yakmaya devam edecekti.
Daha 10 yaşındaydım ve bu düşüncelere sahiptim. Doğulu olmak zordur Bir aşirette yetişmek bu kadar sert bir babanın kızı olmak çok zordur. En zoru da bir a kızı olmaktı. Çünkü kendin olmak gibi seçeneklerin hiçbir zaman yoktu. Birinin sizi seviyorum herkes onun yasaklarıyla yaşarken seni o yasakları çiğnemek gibi bir hisse asla olamazdı. Bu zorlu şartlar altında aklımdaki sorulardan sadece bir kaçıydı. Okişinin kim olduğu? Orada ne aradı? Abimin cenazesinde şivan’ın yana yakına gösterdiği kişi de o muydu?
Kafam allak bullak olmuştu. Aklımdaki yüzlerce soruyla büyümeyi bekleyecektim. Zaman bazı yaralara ne yazık ki çare olmuyordu.

***

DOĞUDA BİR KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin