Elimdeki bir şişe su ile gölden uzaklaşıp otobanda yürümeye başladım. Yanımdan arabalar geçip giderken şimdi ne yapmam gerektiğini düşündüm. Kalacak yerim, param, kimsem yoktu. İşim, gücüm, yeteneğim yoktu. Artık her şey daha çok değişmiş, bu büyük ve zorlu dünyada nasıl hayatta kalacağımı düşünüp duruyordum.
Güzel arabalara bakmayı bırakıp yüksek binaların göz alıcı güzelliğine odaklandım. Kore gün geçtikçe gelişmiş ve ben yeni doğmuş bir bebek gibi hissetmiştim şu an. Her şeye şaşkınlıkla bakıyor, ağzı açık bir şekilde etrafı izliyordum.
Bir ağacın altında oturup karşımdaki binaya baktım. Oldukça gösterişli binanın ön kısmında büyük harflerle JYPE yazıyordu. Bir müzik şirketiydi ve önünde yüzlerce insan küçük çığlıklar eşliğinde tezahürat yapıyordu.
Kalabalığa anlamsız bakışlar atıp elimdeki su şişesinin kapağını açtım. "Seni neden yanıma aldığımı bilmiyorum ama bana yardım edeceğini düşünüyorum." tek kaşımı kaldırıp devam ettim. "Haksız mıyım?"
Sudan cevap beklerken yanımdan geçen kızın fısıldayan sesini duydum. "Suyla konuşuyor aptal."
Gözlerimi devirip tüm enerjimi tek bir noktaya toplayıp suya baktım. "Konuşur musun artık? Deli gibi görünüyorum."
"Ne istiyorsun Chris?"
Sesi duyduğumda gülümseyip etrafıma bakındım. Benden başka kimsenin onu duymadığından emin olup tekrar suya döndüm. "Biraz yardım etsen? Kalacak yerim yok, işim yok."
"Bir siyah karta ne dersin?"
Kaşlarımı çattım. "Siyah kart da ne demek oluyor?"
"Limitsiz, her yerde geçen banka kartı. Onunla istediğin her şeyi alabilirsin."
"Sadece bir kartla mı? Para versen olmaz mı?"
"Chris bu kart ile dilediğin her şeye sahip olabilirsin."
"Paraya gerek yok diyorsun yani?"
"Hayır Chris, gerek yok." dudağımın köşesini ısırıp kafamı salladım. "Peki tamam, bana bir siyah kart verebilir misin o halde?"
"Arka cebinde." elimdeki su şişesini bankın üzerine bırakıp pantolonumun arka cebine elimi soktum. Siyah kartı ellerimin arasında gezdirip inceledim. "Şimdi bu kart mı her şeye sahip olmamı sağlayacak?"
"Evet, Chris." dudaklarımı büzüp kartı cebime koydum.
"Bir şey daha sorabilir miyim?"
"Sor."
"Adın ne? Yani sana göl mü demeliyim? Ya da su?"
"Arkadaşın olabilirim Chris, bana Mina diyebilirsin."
"Mina? Bunu sevdim."
"Sana yardımcı olacağım. Şimdi gidip kendine bir şeyler al. Seni yönlendireceğim."
"Oh pekala. Zaten bunu tek başıma yapamazdım."
Şişeyi alıp ayağa kalktım. Nereye gideceğimi bilmiyor dahi olsam bacaklarım beni gitmem gereken yere götürüyor gibiydi. Büyük bir binanın içine girdiğimde kalabalık karşısında şaşırıp kaldım. Burada çeşit çeşit kıyafet vardı. İnsanlar ise ellerini doldurmuş o kıyafetlerle geziniyordu ortalıkta.
Yeni model tişörtlerden birkaçını elime aldığımda bunları kendi rızam dışında yaptığımı anladım. Mina beni yönetiyor olmalıydı. İhtiyacım olan her şeyi aldıktan sonra kasaya yaklaştım. "İyi günler." kıyafetleri kasanın üzerine bıraktım. "Bunları alacaktım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUN : HE'S CHRİSTOPHER!
FantasiaBu hikayedeki tüm kurum ve kuruluşlar, mekan, zaman ve buna dahil olan her şey hayal ürünüdür. Gerçeklikle hiçbir alakası yoktur. Sene 1850. Kore büyük bir işgal altındayken hükümet savaşmak için yirmi yaşını geçen genç ve sağlıklı erkekleri toplar...