Ertesi gün emlak şirketi ile görüşmüş ve saat ikide bana göstermek istediği evin önünde buluşmuştuk. Çok ünlü bir şirket sahibi olduğumu düşündükleri için istediğim mütevazi bir hayatı bir süre yaşayamayacaktım. Onun yerine karşımda duran devasa villada yaşamam gerekecekti. Oldukça büyük olduğu için alışana kadar her gün evin içinde kaybolacağımdan emindim. Yine de madem çok zengin biliniyordum, bu evde yaşamak zorundaydım. Ne tuhaf bir zorunluluk...
"Evi beğendiniz mi Chris bey?"
"Güzel." memnuniyetle gülümseyip emlakçı yaşlı amcaya baktım. "Burayı tutuyorum." elimi uzattığımda titreyen elleriyle sıktı elimi. Anlaştığımızda evrakları almak için arabasına doğru gitti. Ben de bu esnada odaların içini geziyor, hayranlıkla izliyordum.
"Bir misafirimiz var." Mina'nın sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. "Kim o?"
"Bir kaç dakika içinde burada olacak."
Kafamı sallayıp arkamı döndüm. Ellerimi ceketimin cebine koyup rahat bir ifade takındım.
Mina'nın da dediği gibi bir kaç dakika sonra önden emlakçı, arkasından da bir adam girmişti. "Efendim polisler sizi soruyor."
Emlakçıya kafamla işaret edip odadan çıkardığımda karşımda zayıf, kısa siyah saçlı ve beyaz tenli bir adamla bakışmaya başladım. "Beni neden arıyordunuz?"
"Amirim geldiğinde size her şeyi anlatacak."
"Peki." bir kaç adım atıp etrafta volta atarken nihayet kapı açıldı ve arkamı döndüm.
Elindeki telsiz ve üzerindeki rahat kıyafetlerle içeri girdiğinde yüzünde bıkkın ve umursamaz bir ifade vardı. Ayrıca oldukça havalı görünen bu kişi Rhino'ydu. Doğrusu eski Rhino.
Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. O eski Rhino değildi fakat onu görmek bana acı veriyordu.
"Polis memuru Lee Minho ben. Sizinle bir dava hakkında konuşmak için geldim."
Dudaklarımı yalayıp derin bir nefes verip ellerimi cebimden çıkardım. "Gördüğün gibi burada oturacak bir yer yok. Daha rahat bir yere geçsek-"
"Gerek yok." lafımı kesip önümde volta atmaya başladı. "Dün gece düzenlenen etkinlikte Lee Chaeyon ile en son siz görüşmüşsünüz."
Mina kamera kayıtlarını halletmişti. Muhtemelen onunla davetteki sohbetimizden bahsediyordu. "Evet, konuştuk. İş yapmak için sözleştik. Fakat bunu neden soruyorsunuz?"
"Chaeyon öldü."
"Ne?" gözlerimi kocaman açmış, ağzımı hafif aralık bırakmıştım ki şaşırdığıma gerçekten inansın istemiştim. İnandığından ise şüpheliydim. "Nasıl olmuş?"
"İntihar. Belki de intihar süsü verilmiş bir cinayet. Yakında olayı çözeceğim."
"Bu çok korkunç. Daha dün onunla konuştum ve şimdi ise..." Bakışlarımı yere indirdim. "... öldüğünü duyuyorum."
"Öldü ya da öldürüldü. Dediğim gibi bu olayı çözeceğim."
Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Mutlaka çözün." bir adım atıp yanıma yaklaştı. "İyi günler Chris bey."
Arkasını dönüp kapıdan çıkmak üzereyken fısıldadım. "İyi günler Rhino."
~
Eve taşınmamın üzerinden on gün geçmiş, Lee Chaeyon davası için merkeze ifade vermeye gidip gelmiştim. Polislerin hiçbir şey bulamıyor oluşu kimi zaman beni eğlendiriyor olsa da çoğu zaman vicdanımın sesi yüzünden kendimi rahatsız hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUN : HE'S CHRİSTOPHER!
FantasíaBu hikayedeki tüm kurum ve kuruluşlar, mekan, zaman ve buna dahil olan her şey hayal ürünüdür. Gerçeklikle hiçbir alakası yoktur. Sene 1850. Kore büyük bir işgal altındayken hükümet savaşmak için yirmi yaşını geçen genç ve sağlıklı erkekleri toplar...