Kırk Üç | Final

10.7K 1.2K 703
                                    

-Merhaba. Baştaki notları uzun tutmayı sevmem fakat söylediğim gibi bu Phantom'un son bölümü. Bu yüzden şimdiye kadar hikayeyi okuyan, oy veren ve yorumlarıyla renklendiren herkese çok teşekkür etmek istiyorum ve tabi ki yazan Tess'e de. (Duygulandım yav) Ben çeviriyi yaparken çok eğlendim, sizin de okurken eğlendiğinizi ve çeviriyi beğendiğinizi umuyorum. Şu an için bir başka çeviri planım yok, kendi kurgularıma odaklanacağım bir süre. İlgilenen olursa hikayem Turuncu Kar Tanesi'ne bir göz atabilir,  onu okuma listelerinizde görmekten çok mutlu olurum.

 Hikaye, çeviri, final ve karakterler hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum, yorumlarınızı sevdiğimi biliyorsunuz. Lütfen eleştirilerinizi ulaştırın bana her konuda.

Soranlar için söyleyeyim Phantom'un bir devam kitabı yok, yani bu bölümle birlikte hikaye final yapıyor.  Bu yüzden son bir kez Harry ve Jane için mümkünse okuyan herkesin oy ve yorumlarını bekliyorum. İyi okumalar. :) - 



Bir yanımda annem, diğer yanımda babam otururken üzerimde siyah elbisem ve ayakkabılarım vardı. Havanın soğuğunu engellemek adına hırkamı iyice etrafıma doladım. Nefesimin buğusu görülebiliyordu. 


Bugün Nate'in cenaze günüydü. 

Nate kendini vuralı yani Harry ahirete gideli iki hafta oluyordu. Cinayetle uğraşmamak tuhaf geliyordu, Harry'nin etrafımda olmaması daha da tuhaf. Üzgün bir tuhaflık hissi.  

Nate, Harry'nin yanına gömülmüştü. Henüz taşı gelmediğinden mezarı bir toprak yığınından ibaretti. 

Papazın konuşmasını dinlemiyordum. Ona saygı göstermem gerektiğini biliyordum fakat ne kadar çabalasam da kafamı toplayamıyordum işte. 


Max ve Ava diğer köşedeydi. Kız, gözyaşlarını bir mendile silerken Max de elini tutarak destek oluyordu. 


Papazın konuşması sonunda bitip millet ayaklandığında Nate'in annesi olduğunu tahmin ettiğim kadın evlerinde bir öğlen yemeği olacağını duyurdu. 


Mezarlığın çıkışına yürürken annemlerden ses çıkmıyordu. Ava, gözlerini benimkilere çevirip uzaktan başıyla selam verdiğinde ona zorla da olsa gülümsedim.


Harry ahirete gittikten sonra polisi aramıştım. Nate'in mezarlığa gelip arkadaşını ziyaret ettiğini ve kendine zarar vermek istediğini söylemiştim. Sonra da ben engel olamadan kendini vurduğunu.. Bir mucize olmuş da Nate'in silahtaki parmak izleri benimkilerin üzerini iyice örtmüştü. Bu şehirde bir suçtan daha yargılanmayacaktım neyseki.


Karakola gittiğimde Whitmore'a Nate'in kendini vurmadan önce Harry'nin katili oluşunu itiraf ettiğini anlatmıştım. İlk başta şüpheci yaklaşsa da sonradan soruşturmaya olan katkılarımı göz önünde bulundurarak bana güvenmekte karar kılmıştı. 

Dosya kapanmıştı. 

Whitmore da bana bir gün iyi bir dedektif olabileceğimi söylemişti.


Anlayacağınız, hayat devam ediyordu. Şükran günü yaklaşıyor, hava gittikçe soğuyordu. Haftaya tatildi. Annemler tatilde CRYE için yine Spokane'ye gidecekti. Bu sefer Han Solo ve Prenses Leia, babamın deyişiyle ise Pan Lolo olarak gideceklerdi. 


Ben de okula gidiyor, ödev yapıyor, bazense haftasonları Ava'yla çarşıya gidiyordum. Son zamanlarda biraz daha yakınlaşmıştık, önceden yalnızca Harry olduğunu düşünecek olursak sohbet edecek birine sahip olmak güzeldi. 


Mezarlığın yanındaki bir ağacın tepesinde yapraklarla kendisini gizleyen Em'in silüetini gördüm. Beni fark edince tebessüm edip el salladı, ben de ona başımı sallayarak karşılık verdim. 


Hep Harry'i düşünüyordum. Nereye gittiğini, ne yaptığını.. İyi olduğunu umuyordum. İhanetinin verdiği burukluk uçup gitmişti çoktan, geriye kalanlar bir kolye, bir kutu ve onu hatırlatacak bir fotoğraftan ibaretti. 


'Öğlen yemeğine gitmeyi istiyor musun?' diye sordu annem arabaya binerken. 


'Mel's Diner'a gitsek olur mu?'


'Peki kızım, oraya gidelim.' dedi babam. 


Koltuğa oturunca arkama yaslandım ve ellerim hırkamın ceplerinde camdan dışarıyı izlemeye koyuldum. O sırada parmaklarıma değen bir şey hissettim. Cebimden çıkardığım şey katlanmış bir kağıttı. 


"Jane,


Siyah hırkanı çok nadir giydiğinden bu kağıdı uzunca bir süre farketmeni beklemiyorum, lâkin yine de yazıyorum. 

Şu andan itibaren, babamın çalışma odasındaki kan lekesine dokunduğumda her şeyi hatırladığımı bilmeni istiyorum. Bunu sana söylemedim, çünkü seni tanıyorum. Herkes için huzur istersin, herkes iyi olsun istersin. Ne yazık ki bu özellik bende biraz eksik. Anılarımla birlikte beynimde bir şimşek daha çaktı. Ahirete gidebilmem için Nate ölmeliydi. Benim elimden olup olmadığı önemli değildi. Nate ölecekti ki ben gidebileyim. 

Sana söylememeye karar verdiğim andan itibaren bana kızacağını biliyordum. Gerçekten çok ama çok üzgünüm. En başından söylemeliydim fakat zamanı geri alamıyor insan. Olan oldu bir kere. 


Hayatım boyunca hiç aşık olamadım, sanırım berbat karakterimin bir tür bedeliydi bu. Fiziksel olarak tamamen hissiz de olsam, sana aşık olduğum için çok mutluyum. Ve ola ki ahiret seni hatırlamama izin vermezse, sana şunları söylemek istiyorum;

Ölüm bir son olmayabilir, ebediyetin başlangıcı olabilir ve kulağa çekici, hatta büyüleyici gelebilir fakat asla yanıt değil. Benim sayemde öğrendiğin bir şey olacaksa o da ölümün en az hayat kadar kötülük ve yine hayat kadar güzellikle dolabileceği olsun. Yaşam ve ölüm çift yumurta ikizleri gibidir, birbirinden farklı ama aynı derecede önemli. Ölümden sakın korkma ancak onu kendin davet etme. Böyle bir şey için fazla güzelsin ve dünyanın sana ihtiyacı var. Bir gün zaten öleceksin, herkes ölecek. Bu yüzden yaşa ve nefes al, çünkü sana ayrılan sürenin ne zaman dolacağını asla bilemezsin. 

Son olarak sana uzun süren başdöndürücü hayranlığımın kaynağı olduğunu hatırlatıyorum, kısaca seni seviyorum yani, çok seviyorum. 


İçtenlikle,

Harry. 


(Not: Gitmem gerektiği için üzgünüm. Umarım ileride görüşürüz, beni çabucak unutmaman dileğiyle.) "


Başlayan yağmur, her damlanın camda ayrı bir iz bırakmasına neden oluyordu. Kısık seste çalan radyo arabayı yumuşak bir şarkıya sarıyordu. Ellerimin arasındaki kağıdı eskisi gibi katladım ve göğsüme bastırdım. Cama başımı yaslayıp gözlerimi kapattığımda dudaklarımın hafif bir tebessümle aydınlandığını hissettim. 


"Seni unutmayacağım Harry, diğer tarafta görüşeceğiz."


-son- 


Phantom (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin