Sırf intikam uğruna düşman olduğun topraklara gidip oranın Kraliyet ailesinin sarayında kalmak mı? Delirmiş miydim ben? Bu bir savaştı. Uğruna ölünecek bir savaş. Hayatta kalan kazanırdı, ben her daim kazanacaktım. Zira benim tabiatım buydu.
Yara bandına ihtiyacım yoktu.
AYLAR ÖNCE
Şehrin üzerine çöken güneş sayesinde sabah olmuştu. Her sabah olduğu gibi bu sabahta yine sadık yardımcılarım tarafından uyandırıldım.
"Prenses, kalkmanız gerek! Sabah sporuna geç kalacaksınız!" Diye resmen bana yalvaran sadık yardımcımın sesi kulaklarıma dolduğu an ağlamak istedim. İstifimi hiç bozmadım çünkü benim için küveti suyla doldurduğunu su sesinden anladım. Gece yatağıma kavuşmadan önce fazlasıyla spor yapmıştım, bedenim alışık olmasına rağmen bedenim yorgun düşmüştü. Spor yapmayı severdim lakin sabah sabah uyandırılıp spor yapmak hiç tercih edeceğim bir durum değildi.
"Prenses, küvet hazır. Hangi elbiseyi giymek istersiniz? Siyah mı? Kırmızı mı? Yoksa pantolon ve gömlek mi tercih edersiniz?" Kendimi tekrar uykunun kollarına verecekken sadık yardımcımın tekrardan sesi kulaklarıma dolduğu an mutsuz bir ifade ile üzerimdeki ince, beyaz ve ipek kumaştan yapılmış olan pikeyi gelişigüzel fırlattım ve yatağımdan doğruldum. Sadık yardımcımın bana uzattığı tüylü, siyah terliği sadık yardımcımın yardımıyla ayaklarıma geçirdim. Sadık yardımcımın sorusunu cevaplayacak halim yoktu. Tam küvete doğru ilerlerken aniden durdum ve arkamı döndüm.
"Günaydın millet!" Dedim oldukça enerjik bir ses ile. Normal hayatta çok enerjiktim ama sabah kalktığım ilk dakikalar bana tanrılar cehennemi sunuyordu. Böyle ani duygu değişimlerime alışık olan sadık yardımcılarım, beni pek takmayarak tekrardan işlerinin başlarına döndüler.
Sadık yardımcılarım, nezaketten ötürü bana parlayan gözlerle bakıp başıyla nazikçe beni selamladılar.
Tekrar arkamı döndüm ve küvete doğru yürüdüm. Evet! İşte bu! Banyoya benim için Lavanta mumları koyulmuş, sabunlarım lavantalı, küvetteki köpük lavantalı ve çeşit çeşit bakım ürünleri vardı. İşte günüm şimdi başlıyor! Lavanta aşkına!
Lavanta sevdiğim çok mu belli oluyordu? Aslında sadece lavanta değil, diğer tüm çiçekleri severdim. Çiçeklerle ilgilenmek, bir nevi ilaç gibiydi.
Cesurlukla sağ ayağımı hızlı ve aceleci bir tavır ile ayağımı köpüğe kavuşturdum. Çok beklemeden sol ayağımı da küvete daldırdım ve vücudumu bu bol köpüklere kavuşmasına izin verdim. Vücudum köpüklü suda beklerken iki elimi de havaya kaldırdım.
Siyah, ipekten yapılmış havluyu nazikçe ellerimi buluşurdum ve ellerimi temizledikten sonra ellerim cilt bakım ürünlerine gitmişti. Bu tüm gördüğüm bakım ürünleri, tanınan cilt hekimleri tarafından benim için özel tasarlanmıştı. Evet, Latveria Ülkesinin en güçlü Varisi olmak bunu gerektirirdi.
Ben Elina. Elina Wilson. Neşesi, cesareti ve ihtişamı ile tanınan, veliaht prenses Elina Wilson'dum. Annem, Latveria diyarının kraliçesidir. Acımasızlığı, cesareti ve başarısıyla tanınırdı. Öyle bir kadındı ki düşmanları bile karşısında tir tir titriyordu. Annem, bu dünyaya iki tane kız çocuğu getirmişti. Yani ben ve küçük kardeşimi. Gerçi küçük demeye bin şahit gerektirirdi. Benden daha olgundu!
Latveria Ülkesinin gelecekteki Kraliçesi ben olacaktım. Ben hem annem hem Latveria Ülkesinin sakinleri beni oldukça sever ve başarılı bulurlardı. Ben bu Ülkede güzelliğim, neşem, akıl almaz zekâm ve yeteneklerim ile tanınırdım. 15 yaşımdayken Latveria Ülkesinin en büyük savaşındaki komutan annem ve bendim. Annem bana hep derdi ki; eğer ki sen olmasaydın, Latveria yoktu, Elina. Sen Latveria Ülkesini ayakta tutan, başarılı bir kadınsın. derdi. Bu kime göre çok basit bir cümle olsa da annemden takdir almak, ayın ikiye ayrılması kadar imkansızdı. Bu sözü, bana ilham olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI VARİSLER
FantasyLatveria ülkesinin Kraliçesi Michael, hem çok seviliyor, hem de hiç sevilmiyor. Michael Kraliçesinin düşmanları, Latveria Kraliçesini öldürür. Michael Kraliçenin iki kızı vardı. En büyük kızı tahtın en güçlü adayıydı, adı ise Elina idi. Elina korkus...