3. Bölüm: Kanlı Mektup

274 156 24
                                    

     9 kelime... 9 kelime ile hayatım kaymıştı. Annem ölmüştü, Kraliçe ölmüştü. Kim öldürmüştü? Nasıl ölmüştü?

Annemin gizemli katili kimdi?

Babamın gizemli katili kimdi?

"Saçmalama, Aren! Kim böyle bir şeye cesaret edebilir?" Diye kükredim. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

"Michael'in odasında bir mektup bulundu. Biz okumadık, senin okumanı isteyeceğini düşündük." Dedi ve sonra titrek nefes alarak devam etti. "Sen burada kalıyorsun, Elina. Biz senle bebeklik arkadaşız, bunca yılın kardeşliği hat-" demeden onu itekledim ve odamdan çıkmak için adeta çırpındım.

Tabii ki başarısız oldum çünkü eşek Aren'ın kasları çoktu! Ne vardı bu kadar kas yapacak?

Annem öldü. Babam gibi annemde öldü. Neden bu kadar erken öldüler? Daha ben 20 yaşındaydım, kardeşim 18 yaşında. Küçük kardeşimin tek ailesi ben olmuştum.

Gözlerim doldu ve pes ederek yatağıma oturdum. "Annemin cesedini bile göremeyecek miyim, Aren?" Dediğim an sesimdeki çaresizlik yüzünden ağlamaya başladım. Bu kadarı çok fazlaydı ama! Hem annem hem babam öldü!

Aren, yanıma oturdu ve beni başımdan tutarak göğsüne çekti. Saçlarımı okşadığı zaman ağlamam iyicene arttı ve konuştum. "Ben ne yapacağım? Nasıl Kraliçe olacağım ben, Aren? Bu toprakları Olivia'ya emanet edemem! Bende ise o ciddiyet yok! Yaramazlık yapan 20 yaşında bir Prensestim ben! 20 yaş çok erken, Aren!" Diye zehrimi kustum.

Artık Latveria'nın Prensesi değil, kraliçesiydim. Kraliçe olmak... 20 yıldır bunun için büyük bir emek harcamıştım lakin 20 yaşında kraliçe olmak istemiyordum. Daha çok gençtim. Gençliğimi yaşamadan elimi kana sürmek istemiyordum. Zira kraliçe olduğunuz an eliniz kandan eksi olmazdı. Lakin ben bu durumu istemiyordum. Elimde kan olmasını istemiyordum. Elimde masum insanların kanının olmasını istemiyordum.

Saçıma bir öpücük kondurdu ve sakin bir ses tonu ile konuşmaya başladı. "Yanındayım, Elina. İsterse karşımda ölüm olsun ama ben son nefesime kadar seninleyim. Hem bugünün geleceğini biliyordun, Elina. Hepimiz sonsuza denk yaşayamayız." Dedi, sonra güldü ve saçlarımı dağıttı. Asla keyifli gülmüyordu. Sırf moralimi düzeltmek için gülüyordu.

"Ne olursa olsun, annemi görmek istiyorum" dedim. Gözlerinin içine bakarak; "Şimdi." Dedim baskın bir sesle ve ayağa kalktım. Aklıma bir şey geldi ve yavaşça Aren'a döndüm.

"Sende ölürsen kimsem kalmaz. Sakın benden önce öleyim deme! Eğer ki ölürsen seni öldürürüm!" Diye bağırdım ve aynı zamanda ağladım. Bu söylediklerime karşı hafif bir tebessüm sundu.

"Ben zaten ölürsem sen beni nasıl öldüreceksin, zeki kardeşim?" Dedi yarı alaylı yarı ciddi.

Kendime daha fazla engel olamadan gözlerimi devirdim. Heybetli kapıyı açtım ve Aren'ı arkamda bırakarak odamdan çıktım. Ev haliyle kalabalık ve gürültülüydü. Ağlayanlar, bayılanlar ve delirmiş gibi yerinde sallanan akrabalarımı görünce kaşlarımı çattım.

Bu kadar mı kötüydü? Annemin cesedi bu kadar mı kötüydü?

Görmeden bilemeyiz, Elina.

Beni gördükleri an diz çöktüler ve bana acınası bir ifade ile bakındılar. Adımlarımı hızlandırdım ve koşarak annemin odasına doğru koştum.

Bana neden öyle bakıyorlardı?

"Anne! Ben buradayım anne! Neredesin anne?" Diye bağırdım. Kan vardı. Yerlerde kan damlaları vardı. Başım o kadar dönüyordu ki tutunacak bir yer bulamayınca yere diz çöktüm ve bağırmaya başladım.

KANLI VARİSLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin