İhanetler geçmezdi, sadece unutursun. Ama bazı ihanetler o kadar derindir ki hafızan silinse bile o ihaneti unutmazsın.
İhanet? Bu hayatta sadık olmak istiyorsan asla ama asla kabuk bağlamayan, durmadan kanayan yaraları göze almalısınız. Bu hayatta ihanet eden insan olmak istiyorsanız, arayıp arayıp bulamadığınız duygularınızı göze almalısınız. İki yol vardı; ya ihanet edip, duygusuz olacaktın. Ya da sadakatli olup, kana alışacaktınız.
İki yolda iğrençti.
Ve ben bu iki yolun tam ortasındaydım. Artık bir seçim yapmam gerekecekti.
1.Yolu seçip ihanet mi edecektim?
2.Yolu seçip sadık kalacaktım?
Bu hayatta her şeyi tattım. Ölümü, ölüm korkusunu, yaralara, izlere... hepsine dayamadım lakin ihanet fazlaydı.
Yavaş yavaş bu savaşta tek kalıyordum. Arkamda olanlar ya ölüyor ya da ihanet ediyordu. Neden? Ölüme bir neden aramıyordum ama ihanete arıyordum. Herkes neden benim sırtımdan bıçaklıyordu? Ben yoruldum, onlar yorulmadı.
Suikastçı Emily'di.
En güvendiğim sadık yardımcımdı. En çok değer gösterdiğim sadık yardımcımdı.
Göğsüm, yaşadığım ihanetin etkisi ile hızla inip kalkıyordu, kulaklarıma hızlı kalp atış sesleri dolduruyordu. Karşımdaki manzaraya bakarak yutkundum.
Şu an hayatımda en güvenebileceğim insan Olivia'ydı. Tamam, küçükken her ne kadar aramızda çok fazla kavga gürültü olsa da annemle babamızın ölümünden sonra aramızdaki kavga buz gibi eridi, onun yerine güven kalmıştı.
Gerçi Emily'in ihanetine neden şaşırıyorsam? Aren bile yıllardır benden çok önemli sırlar saklamıştı. Aren bile arkamdan oyun oynamışken Emily'in ihanetine şaşıramazdım. Lakin Emily'in suikastçım olması aklımın ucundan geçmezdi zira Emily bana son derece sadık ve güven veren bir kızdı. Lakin hakikat buydu; herkes gibi Emily'de bana ihanet etmişti.
Aren'ın katili Emily'di.
Bu hakikat, yüzümde tokat etkisi yarattı. Hissettiğim öfkeyle ses çıkarmadan atımdan indim. Elim, kılıcıma sımsıkı tutunmuştu, gözlerim Emily'in kellesinin üstündeydi. Kılıcımın sivri ucu, Emily'in kellesini kesmek içindi.
Hızlı adımlarla Emily'e doğru yürüdüm. Daha üçüncü adımımı atmadan bileğimi saran sımsıkı ellerle durmak zorunda kaldım.
Saçlarım rüzgârın etkisiyle savrulmasını pek de umursamadan bileğimi saran elleri görmek için arkama döndüm. İlk gözlerime çarpan bileklerimi tutan eldi. Eline bir saniye baksam bile kâfi, erkek olduğu belliydi. Zira elleri haddinden fazla büyük ve damarlıydı. Nasırlı eli, resmen elime yapışmış gibiydi. Ardından gözüm, bedenini gördü. Heybetli bir bedeni vardı. Vücuduna yapışan tişörtünün altından bile belli olan karın kasları belli oluyordu. Gözüm, yüzünü görmek için daha fazla yukarıya tırmandı. Çünkü boyu çok uzundu. Hem de çok. Sonunda gözüm, yüzüne ulaştı. Kemikli, geniş bir yüzü vardı. Gözlerinin kahveleri, benim mavilerden ayrılmıyordu. Siyah saçları, alnına dökülmüştü. Birkaç saniyede onun asker veya şövalye olduğunu anlamak benim için zor değildi. Zira çoğu Latveria askerlerini veya şövalyelerini tanırdım, hepsi karşımdaki bu adam kadar heybetliydi. Lakin bu adamı ömrüm hayatım boyunca ilk defa görmüştüm.
Dehşet içinde yukarıya, adamın gözlerine baktım. Ona bakarken sanki gökyüzüne bakıyormuşum gibi hissediyordum. Boyu çok uzundu. Onun omuzlarına zor yetişebiliyordum.
Aklımdaki düşünceleri bir kenara koyarak;
"Kimsin sen?" diye sual ettim.
O an gözleri ilk defa benden ayrıldı. Arkama doğru baktı. Bakar bakmaz, gözlerindeki buzları görmek zor değildi. Neye bakarken bu kadar soğumuştu? Merakla nereye baktığını anlamak için arkama baktım. Emily, Sakura'ya ve tekerlekli sandalyede oturan Mary'e bakıyordu. Tam o anda Mary'in bakışları bize dönecek gibi olduğu an beni şaşırtacak bir hareket yaptı;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI VARİSLER
FantasyLatveria ülkesinin Kraliçesi Michael, hem çok seviliyor, hem de hiç sevilmiyor. Michael Kraliçesinin düşmanları, Latveria Kraliçesini öldürür. Michael Kraliçenin iki kızı vardı. En büyük kızı tahtın en güçlü adayıydı, adı ise Elina idi. Elina korkus...