saat sabah altı, minho sokak sonunda hyunjin'i bekliyordu. geceki konuşmalarından sonra daha da yakınlaşmışlardı ve ikisi de bu durumdan oldukça memnundu.
yaklaşık on dakika sonra, hyunjin geldiğinde minho hiç konuşmadan sadece sarıldı ona. cebinden bir anahtar çıkardı ve nadir kullanılan kulübenin kapısını açtı. önce hyunjin'in sonra kendisinin ceketini çıkarıp portmantoya astı ve mutfak masasına oturdular.
minho, eline tekrar krem alıp yaraların üzerinden yavaşça geçti, üstlerini üfledi ve diğer kolunu açtı. ona da aynı işlemleri yaparken, yaraları daha da yakından görünce sinirlendiğini hisseti. hyunjin acı çektikçe, minho sinirleniyordu. ona bunu yaşatan herkesden hesap sormayı hedef edinmişti. sinilerine hakim olamayıp yaralara daha çok bastırınca hyunjin'in çıkardığı sesten ne yaptığının farkına vardı.
"özür dilerim, çok acıdı mı?"diye sordu endişeyle hyunjin'in gözlerinin içine bakarken.
"dileme, acımadı." dediğinde hyunjin, minho derin bit nefes aldı. kolları bitip sıra göğsüne geldiğinde, narin bir şekilde hyunjin'in üstündeki tişörtü çıkardı.
göğsündeki yaraları gördü, bir süre inceledikten sonra kafasını kaldırmadan hyunjin'e baktığında hyunijn zor da olsa gülümsedi.
eline tekrar krem aldıktan sonra hyunjin'in göğsünde gezdirdi ellerini, bir kaç saniye eli göğsünün sol tarafında, kalbinde bekledi. hyunjin'in güm güm atan kalbini hissettikten sonra elini çekti ve hyunjin'e baktı.
"sırtına da süreceğim." dedikten sonra hyunjin arkasını döndü.
sanırım en kötüsüydü. minho, hayatında daha önce böyle bir manzarayla karşılaştığını sanmıyordu. hyunjin'in sırtı delik deşikti. minho, dolan gözlerini kapatıp nefeslendikten sonra parmaklarındaki kremi hyunjin'in soğuk sırtında gezdirdi.
acıyordu, hyunjin'in sırtı basit bir tişört giyinirken bile deli gibi acıyordu. fakat minho merhem sürerken, acıtmıyordu hyunjin'i.
"acıdığında söyle." dedi minho.
"acıtmıyorsun."
minho sürmeye devam ederken bakmamaya gayret ediyordu, hyunjin'in sırtına daha fazla bakarsa aklındaki görüntülerle her an karşısında ağlayabilirdi. ama istemiyordu, hyunjin zaten paramparçayken, onun karşısında ağlayıp onu kötü hissettirmek istemiyordu.
sırtı bittikten sonra sıra hyunjin'in yüzüne gelmişti. sol gözünün altı kıpkırmızıyken, çenesi ve dudağının sağ kenarı mosmordu.
minho, kremini parmaklarına aldıktan sonra hyunjin'in gözünün altına baktı. sol gözünün altınfa minik bir ben vardı, gözü kıpkırmızı olmuşsa da mükemmel görünüyordu. kremi sürdükten sonra sıra çenesindeydi, bir parmağı ile çenesini kaldırıp diğeriyle kremi sürdü.
çenesi bittikten sonra, sağ tarafı paramparça olmuş dudağına getirdi bakışlarını. gözlerini kapatıp başını eğdi.
"bu son, hadi" dedi hyunjin, bu sefer de o minho'yu çenesinden tutup başını kaldırmıştı. minho, ağlamamak için zor dururken dudağına yaklaştı ve kremi sürmeye başladı.
incitmemek için neredeyse elini değdirmeyecekti, daha yakından bakınca fark etti; hyunjin'in dudakları çok güzeldi.
sandalyesiyle karşısındaki oğlana daha çok yaklaştı ve bir eliyle hafifce yanağını tuttu, diğeriyle de kremi sürmeye çalışıyordu.
yakınlıkları yüzünden heyecanlanmak istese de olmuyordu, dudağına baktıkça ağlamak istiyordu sadece minho. krem ile işi bittikten sonra yavaşça dudağına nefesini üfledi ve geri çekildi.
kremi masanın bir köşesine bıraktı ve başını masaya dayadı, nefes nefeseydi. hyunjin, minho'nun kremleri çıkardığı kutuya kremleri geri koydu ve minhonun yanına yaklaştı. elini saçlarına atıp okşamaya başlayınca minho kalktı. dolu gözleriyle hyunjin'e baktı.
"bi' sefer de ben yapayım değil mi?" minho, başını hyunjin'in omzuna koyduktan sonra gözyaşlarını serbest bıraktı.
bir kaç dakika öyle durduklarında minho'nun telefonunun çalmasıyla doğruldular. arayan ryujindi.
"ne var lan?" dediğinde hyunjin güldü, minho'nun arkadaşlarıyla olan ilişkisine bayılıyordu.
"nerdesin sen? kaçtın mı lan yoksa?"
minho, her zamanki gibi gözlerini devirdi. "işim var ryujin, halledip geleceğim."
telefonu kızın yüzüne kapattı ve gözlerini dilip ayağa kalktı.
"bence biraz hava alalım, hm?"
hyunjin, gülümseyip minho'nun uzattığı eli tuttu ve ceketlerini giyinip dışarı çıktılar. biraz sokağı dolaştıktan sonra yürüme mesafesi olan sahile gittiler ve kayalıklarda oturdular. hyunjin, başını minho'nun dizine koyduğunda minho kalbinin çok hızlı attığını hissetti.
hyunjin, yerinden gayet memnun olmuş olmalıydı ki minho'nun dizlerinde uyuya kalmıştı. minho, hyunjin uyanmasın diye nefes bile almadan duruyordu.
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.