midnight love

98 24 1
                                    

hyunjin'den

-

insanlar her zaman hayatında güvenli alanım dediği bir yere, kişiye, bazen bir filme, kitaba bile sahip olmalıdır. güvenli alan, her şeyden korur insanı, sanki güvenli alanına sığındığın zaman, dünyanın en mutlu insanı olursun, güvenli alanına sığındığın zaman, hiç bir şey üzemez insanı, yaralayamaz. ve ya sadece insan böyle hisseder. çünkü güvenli alan, öyle içine hapetmiştir ki seni, tüm gerçeklik algını kaybedersin.

benim güvenli alanım dediğim, tek bir kişi vardı ; lee minho. ve şu an, ona sığınmaya değil, gerçek bir adım atmaya gidiyordum.

insanlar korkunçtu benim için, herkes delirmişti, herkes ne yapacağını şaşırmıştı. insani bir şekilde hayatlarını devam ettiremezlerken, ben de çok normalmişim gibi yaşamak istemiyordum. en ufak bir şeye üzülmek, kırılmak, sinirlenmek, sevinmek artık yorucu olmaya başlamıştı. on dokuz yaşının bana getirdiği tek güzel şeyin ise başından beri tüm benliğimle nefret ettiğim bir kişi olması, bu hayatı fazla ciddiye almamam için yeterli bir nedendi.

minho'yu her zaman kıskanmıştım, jisung ve seungmin'in arkadaşlığından -aralarında ne olduğunu hâlâ çözemediğimden arkadaş diyorum- dolayı çok kez yüzyüze gelmiştik. o pek bizimle ilgilenmezdi zaten, dikkatini çekmem pek ihtimalli değildi bu yüzden. fakat o benim dikkatimi çekmişti. her ortamda, gittiği her yerde ayrı bir havası vardı, asla çizgisini bozmazdı. kimseyle konuşmazdı, gerçekten kimseyle konuşmaz ve asosyal bebenin teki gibi davranırdı. ailesi ülkenin en iyi doktorlarındandı ve minho hep pahalı kıyafetler giyinir, pahalı takılar takardı. eli yüzü her zaman çok temizdi, hiç bir yerinde en ufak bir kesik, çizik yoktu. bunların hepsi, benim ondan nefret etmemi sağlamıştı. fakat minho, bana bu kıskançlığın çözümünün nefret olmadığını dört temmuz sabahı kanıtlamıştı.

şunu da belirtmek isterim ki, ben hiç bir zaman insanların düşündüğü gibi düşünmedim. hiç bir zaman onun duygusuz biri olduğunu, kalpsiz ve vurdumduymaz biri olduğunu düşünmedim. yaşam tarzı benim onu kıskanmamı sağlamıştı sadece.

sınavın üstünden bir ders geçmişti, ve o ders kırk dakika boyunca jisung'un söylediklerini düşündüm. madem ortada ikimizin de belirginleşmiş olan hisleri vardı, artık hislerin de kabuşmasının zamanı gelmişti. 

çıkış zili çaldığında, arkadaşlarıma veda ederek kapının önünde karşı sınıftan minho'nun çıkmasını bekledim. chan ve seungmin ile beraber çıkarlarken gözleri benimkileri bulduğunda gülümsedi. ben de aynısını yapıp yanlarına yaklaştığımda seungmin ve chan giderken, biz arka merdivenleri tercih ettik.

"eve gitmek istemiyorum, sorun olmazsa biraz takılabilir miyiz?" dedim, tebessüm edip başını öne eğdiğinde ona baktım.

"sorun değil, takılabiliriz." dedi kıkırdayarak.

"neye gülüyorsun?" ben de aynı şekilde söylediğimde çıkış kapısından çıkmıştık.

"hiç, nereye gidelim istersin?" bir kaç saniye düşünüp cevap verdim.

"han nehrine gidebilir miyiz?"

"gideriz tabii ki." dediğinde han nehrine doğru yürümeye başladık.

"içimde sınavların bitmiş olmasının mutluluğu var." dedi. sanırım, rolleri değişmiştik. bunu benim demem gerekiyordu minho.

"bende de seninle beraber olmanın mutluluğu var." gerçekten, ne diyeceğimi bilemediğim için bir şeyler sallıyordum. ama ikimiz de birbirimize karşı aynı hisleri beslediğimiz için garip kaçmıyordu.

bu sefer, daha sesli bir şekilde güldüğünde başımı ona çevirdim. gözlerindeki ışıltılarla yeşillikler içinde yürüdüğümüz yolu izliyordu.

"bence sen bana bayağı bi' alıştın."

"evet, öyle oldu." gözlerimi ondan çekip ben de yolu izlemeye başladım.

"alışmaktan ziyade, seni seviyorum minho." gülümseyip kaşlarını kaldırdı, ben hala onunla aynı hızda yürürken o biraz yavaşladığında ona döndüm.

tam yanımızdaki ağacı gösterdi, "ağacın gövdesine yaslanıp oturalım mı?" dedi. ben çardaklarda otururuz diye düşünüyordum fakat bu fikir daha güzeldi.

hâlâ dediğim şeye yanıt vermemesini görmezden gelerek o oturduğunda ben de yanına oturdum. başımı omzuna koydum.

"ben de seni seviyorum." elimi tutup gülümsedi.

"biliyorum." dedim.

-

"yanına gelebilir miyim?" telefonun arkasındaki sesten onay aldıktan sonra kapatıp üstünü giyindi jisu. ağlamaktan kan çanağına dönen gözleri, her yeri bulanık görüyordu. başı dönüyor olsa da, yürümekte bile zorluk çekiyor, bacakları titriyor olsa da telefonunu alıp evden çıktı.

hyunjin ve minho gibi, jisu da güvenli alanının yanına gidiyordu.

sonunda otobüs bulduğunda kartını okutup bindi. on beş dakikalık yolu yalnızca izleyerek geçirmişti. neler olduğunu bilmiyordu fakat, çok zorlanıyordu.
sonunda eve vardığında kapıyı çalmadan açılmıştı.

anında kendini chan'ın kollarının arasında bulduğunda, yeniden yaşlar aktı gözünden. jisu'nun titreyen bacaklarını gördüğünde kapıyı kapattı ve içeri geçtiler.

bir saat boyunca chan'ın omzunda ağladı jisu, reddediyordu, chan'ın kendisinden hoşlandığını bile bile reddediyordu fakat yine ona sığınıyordu.

"sence de artık dinlenmenin vakti gelmedi mi? yoruyorsun kendini jisu, bu yüzden böyle oluyor. ben artık seni mutlu ve sağlıklı görmek istiyorum." chan konuştuğunda, jisu başını omzundan kaldırdı ve dikleşti.

"isteyerek olmuyor chan. yemin ederim, bilerek yapmıyorum. evet, çok yoruldum. uykusuzluktan, sürekli ayılıp bayılmaktan, her saniye kusmaktan gerçekten çok yoruldum." göz yaşlarını tutmaya başladı.

chan, jisu'nun kucağındaki elini tuttu. "sırf onlar için bunu yapmak zorunda değilsin değil mi? sırf o güya ailem dediğin insanlar için, her hafta sırtında elli kilogramlık koliler taşımak zorunda değilsin."

"sadece benim de çalışabileceğimi, güçlü bir kız olduğumu kanıtlamak istemiştim. ama umurlarında bile değilken, beni sevdiklerini düşünmem gerçekten bütün olanlardan, her şeyden çok daha ağır." jisu'nun ellerindeki tutuşunu sıkılaştırdığında, odaya annesi giren chan, başını kapıya çevirdi.

"jisu, hoşgeldin. yemek yaptım size, hadi gelin." gülümseyerek odadan çıkan kadına ikili de gülümseyerek karşılık verdiğinde ellerini bırakmadan masaya oturdular.

mutlu ve huzurlu bir şekilde aile yemeği yemeyeli uzun zaman olmuştu jisu için. chan da uzun zaman sonra jisu ile bu şekilde olabildiği için çok mutlu hissediyordu.

 chan da uzun zaman sonra jisu ile bu şekilde olabildiği için çok mutlu hissediyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

🫶🏻🫶🏻

bxg sevmiyorsaniz, yorum yapmadan gecin lutfen 🫶🏻 ben chris ve jisu'yu yakistiriyorum ve bu ficte de anlamli olabilecegini dusundum, ayrica chani kiminle shiplediginizle ilgilenmiyorum.

middle of somewhere, hyunho ✔️Where stories live. Discover now