Merhabaa
Şarkı Billie'nin.
Keyifli okumalar umarım seversinizz
Oy vermeyi ve yorum yapanların gece yastıklarının altına albüm bırakıyormuş bir peri...Taehyung büzüldüğü yatakta dizlerini iyice kendine çekerken ağlamaya devam etti burnunu çekerek. Son birkaç günde yataktan kalkmaya bile hali kalmamıştı. Zihni karmakarışık hale gelmiş, düşündükçe düşünüyor, her seferinde olduğu çıkmaz sokaktan daha beterine giriyordu. Sanki her bir yenisi daha fazla ellerini kollarını bağlıyor, elini uzatsa sevdiği adama dokunabilecekken geriye çekiliyordu. Jimin sürekli parmak uçlarından kayıp gidiyordu ve Taehyung da yastığından bir süratle kalkıp terlemiş yüzüyle hıçkırıp ağlamaya başlıyordu. Öylesine inleyip ağlıyordu ki gören biri can verdiğini düşünüyordu.
-Jimin...
Sayıklıyordu bu dibe çekildiği çıkmazlarda ama ışığı bir türlü gelmiyor, gözleri hep zifiri kalıyordu. İrisleri artık yeşilin en güzel tonu, mavinin sonsuzluğu gibi bakmıyor; kahverenginin en kararmış acımasızlığı ile görüyordu dünyayı Jimin'den sonra, yeni miladından sonra...
Her şey kararmış, hiçbir gittikleri bahçedeki o ağaçların huzur kokusu kalmamış, çevrede gördüğü yeşil alanlar griye boyanmıştı. Hiçbir manzara güzel değildi, hiçbir ses kulağına hoş gelmiyordu, hiçbir koku ciğerlerine bayram ettirmiyordu çünkü Jimin'in onlar katacağı ruhtan mahrumdular. Jimin'in gözleri üstlerine ışıldamıyor, yumuşakça okşamıyordu.
Birlikte yürüdükleri o sokaklar dahi intikam alır gibi artık yalnızca acı veriyordu. Eskinin mutlu anılarının sokakları şimdi Jimin'in yasını tutar gibi hüzünlü bir havada ilerliyordu. Onlar için hep ilerleyen yollar bile oldukları yerde kalıyordu.
Taehyung bu onun gibi yapayalnız kalmış sokaklardan girmişti bu eve. Kapısını birlikte açacaklarını hayal ettikleri kapıya anahtarı tek başına yerleştirmiş, elleri titreye titreye çevirirken başı dönmüştü. Ömrü boyunca unutamayacağı bir bulantı sarmıştı bedenini. Ayakları geri geri gidiyordu, sanki biraz daha beklese Jimin gelecek; birlikte gireceklerdi evlerine.
İlk birkaç gün defalarca kez ölmeyi geçirmişti aklından. Ama söz vermişti yaşacayağına, yapamadı. O ilaç kutuları elleriyle komodin çekmcesi arasında kaldı uzunca bir süre. Jiminsiz nasıl yaşardı bilmiyordu. Onun nefes almak nasıl olurdu, gözleriyle yine bu dünyayı görmek ve her seferinde birlikte dinledikleri müzikleri duymak...
'Seveceksin sevgilim, yaşayacaksın. Söz ver bana.'
Taehyung tüm bunları hatırladıkça saç tellerinin dahi en ağır işkencelere maruz kaldığını hissediyor, tüm ücraları bile Jimin olmuşken onsuzluğun harlanmış ateşi tüm bu acısını yakıp yıkıyor, içinde koca bir kül yığını savrulup duruyordu.
Bu kül her gün yeniden içinde dağılıyor, grilik tüm bedenini kaplayıp onu boğarken bir yeni ateş gelip kalbinin tam ortasına oturuyor ve yeni bir yığına gebe oluyordu. Bu kül tufanı ilk kez Jimin'i o soğuk hastane duvarları arasından çıkardıklarında olmuştu. Çünkü sevgilisini morga götürürlerken Taehyung'u dinlememişlerdi.
"Götürmeyin onu oraya. Nefret eder o soğuktan!"
Yine de sevgilisinin sıcacık elleri o buz gibi yerde üşümüştü. Soguk tenine işlemiş, Taehyung cenazesinden önce gördüğünde yüzündeki o tatlı kırmızılıkların yüzünü terk ettiğini, yerine morlukların bulaştığını fark etmişti.
Göz kapakları yine uyur gibi kapanmış, sanki masum bir tebessüm gelip oturmuştu çehresine ya da Taehyung onu hep gülerken görmek istediğindendi bu his. Öyle çözülmez bir ip olmuştu ki gerçekle hayal ayırt edemeyeceği bir haldeydi. Sanki orada yatan Jimin değildi sanki tüm bunları onlar yaşamamışlardı.
Bir zaman sonra bedeninin yanından gittiğini kabullenmiş, ömrünü adadığı güzel sevgilisini kendi elleriyle o toprağa koymuştu. Birlikte gezdikleri yumuşacık toprağı bu defa üstüne örtmüş, ağlaya ağlaya bitap düşerken hiçbir alet kullanmadan o soğuk toprağı ısıta ısıta koymuştu sevgilisinin üstüne. Öylesine ağır bir şeydi ki bu ruhu kaldırmazken bile bunu yapmak zorunda olduğunu biliyordu.
"Onu bensiz bırakamam, Jimin çok korkar yeni gittiği yerlerde. Çok tedirgin olur. Utanır, çekinir, konuşamaz. Ağlar belki çok korkarsa."
Taehyung bunları düşündükçe daha da çıkmazda hissediyor, nefesleri kesilecek gibi oluyordu. Hıçkırarak ağlamaya devam ediyordu. Jimin'in ağlamasına kıyamaz, onu ağlatan ne olursa olsun bir şekilde çözerdi.
"Sakın elimi bırakma Taehyung."
Korkunca titremeye başlardı Jimin ve elleri terlerdi. Sonra Taehyung sarılır, elini tutardı. Jimin o güneş gibi gözleriyle Taehyung'un sefaletten gelip cenneti bulmuş irislerine, gözbebeklerine bakardı ve tüm korkusunun uçup gittiğini hissedederdi.
Sonraki günler de sabahtan akşama kadar gidip mezarın yanı başına uzanmış, avucuna aldığı toprakları ısıtıp ısıtıp yeniden yerine bırakmıştı.
"Ben buradayım sevgilim. Hiç korkma olur mu? Ben seni herkesten ve her şeyden korurum."
'Koruyamadın. Öldü, koruyamadın. KORUYAMADIN!'
Ağlıyor, konuşuyor, gün sonunda istemese de yine yalnız başına o evine dönmek zorunda kalıyordu.
Gecesi kabuslarına karışmış, uyku tamamen vücudunu terk edip gitmişti. Gün ağarınca sanki geç kalmış gibi hızlıca hazırlanıp çıkıyordu. Hiçbir zaman pis kıyafetlerle gitmiyordu sevgilisinin yanına.
Bu ne zamana kadar böyle devam etti bilmiyordu. Belki de ödemesi gereken faturalar arttığı zamandı. Emin değildi. Sonra bir işe girmişti. Hayat devam ediyordu. Taehyung'un hayat dedigi ise tamamen düğümlenmiş tıkanmış ve hatta son eşiğinde bekler haldeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can You Hold Me | vmin/vkook
Roman d'amour-YETER! YETER DEDİM SANA! BIKTIM ARTIK ANLIYOR MUSUN! BIKTIM BAKIP GÖRMEMENDEN! BIKTIM SÜREKLİ AĞLAMAKTAN! SENİ BUNCA SEVERKEN BUNLARI HAK ETMEDİM BEN! -Jungkook lütfen... -SUS DEDİM! SUS! Jungkook sinirle önündeki piyanoyu devirmiş, Taehyung sık...