Can You Hold Me

35 4 0
                                    

Merhabaa, yazmayı en çok beklediğim bir diğer bölüm de buydu. Elimden gelenin en iyisini yaptım. Umarım seversinizzz ♡♡

Jungkook ellerine bakıyordu iri gözlerindeki nem hala duruyorken. Parlıyordu gözleri içindeki ateşi harlıyormuş gibi. Soğumuyordu içi sanki. Aşkına ihanet edilmiş gibi hissediyor, verdiği bunca emeğin karşılığında aldığı hiçlik canını yakma aşamasını çoktan geçmişken kalbinin öfkeden taşa kesmesine neden oluyordu.

Sokağa bakan o camın önünde oturuyordu yine. Sol taraf Taehyung'un evine gidiyordu. Yemek yedikleri geceyi hatırladı Jungkook, Taehyung sağa dönmüştü eve gidiyorum demişken.

Yarım bırakılmış yemeklerin olduğu sofrayla bakışmıştı Jungkook ve sonra gölgesinin kaldığı sokakta takılı kalmıştı gözleri. Yaşlar boncuk boncuk akarken o zamanlar en çok üzüldüğü şey kendi üstüne basılmış duyguları değil, Taehyung'un yüzünün renginden ve çevresindeki havadan dahi anlaşılan hüznünden dökülen saf acıydı. İstediği tek şey sevdiği adamı bir an evvel bu çıkmazlardan kurtarmak ve kendi aşkıyla birlikte hayata döndürmekti. 

Şimdi düşündükçe delirecek gibi hissediyor, tüm bunları kendi nezdinde affı olamayacak şekilde ihanete kurban gitmiş birer fedakarlık olarak görüyordu. Kendinden çok vermişti, aldığı ise...

Jungkook derin bir nefes verdi. Deniz gibi olan aşkında en sonunda kendisi boğulmuştu sanki. Maviliği ve huzuru ile denize benzettiği sevgisi yalnızca ismen doğru bir benzetmeydi aslında. Jungkook'un aşkı gitgide derinleşiyordu ki bu derinlik aynı zamanda içinde türlü tehlikeyi de barındırarak hayatına son verecek raddeye getiriyordu kendini fark ettirmeden. Çoğu kez nefesi kesilse de Jungkook bu küçük ihtarları hiç duymamıştı. Su yavaş yavaş boyunu aşmış, sonraki çırpınışları da faydasız kalmıştı.

Sinirle gözlerini kapatıp nefes aldı sanki tüm odanın kasvetli havasını içine çekiyor gibi. Hızla koltuktan kalkıp üzerindeki eşofmanı ve tişörtü umursamadan dışarı çıktı. Merdivenleri bir hızla inerken aklında tek bir yön vardı, kalbinde kalmış birkaç duygudan da aldığı kuvvetle.

Adımları hızla birbiri önünde ilerlerken sağa döndü apartman  kapısını da çıktıktan sonra.

...

Taehyung eski sokağın yıllanmış binaları arasında sanki evlerdeki maziden kalan tozlar dahi boğazını yakıyor gibi bir hararetle yürüyordu. Bir an evvel nefesini alabileceği o odaya ulaşması gerekiyordu. Yeşili küf rengine dönmüş ve yer yer bu boya da dökülmüş binadan girdi temkinli bir şekilde.

Şimdi yeniden o piyanonun hafif ezgisi kulaklarını dolduracak, sıkı sıkı kapattığı kalbinin kapıları bir bahar güneşiyle aydınlanarak ruhunu artık içinde özgürce dolaştığı o aleme biraz daha çekecekti. Bir uyuşturucuya kurban gibiydi Taehyung sanki. Bırakamıyordu hayal etmeyi ve kendini kaptırdıkça içine çekiliyordu karşılığında gerçek hayatının çekilmez saatlerini feda ederek. Elbette karşılıksız değildi mutluluğu ancak bu hayatta onsuz olmaktansa kendi düşlerinde Jimin'le soluklarına anlam katmayı yeğliyordu. Sık sık gelir olmuştu bu pratik odasına da son zamanlarda. Sürekli birkaç mekan arasında deli divane gibi dönüyor, hiçbir ayrıntının kaybolmasına meydan vermeden her şeyiyle yaşadıklarını yeni baştan saatlerce aklından geçiriyordu. Gerçeklik algısı çoğunlukla kaybolur gibi oluyor, bazen öylesine kaptırıyordu ki eve girdiği an kendini "Jimin" diye seslenirken buluyordu. Yumuşak çıkan sesine bir karşılık bulamayınca evinin o aydınlık koridoru kararır gibi oluyordu.

Can You Hold Me | vmin/vkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin