"I wanna learn to love"
Güzel okumalar...
Kaldırımdaki derin su birikintisine ayağı girdiği zaman umursamadan ıslak kaldırımda yürümeye devam etti. Diğerleri bahar yağmurundan hızla kaçıyor, üşütmemesine rağmen yine de belki ruhlarına dolacak huzurun sıcağına ulaşmak için evlerine doğru koşuyorlardı. Taehyung ise yavaş yavaş, suyun teninde ta içine işlemesine izin vererek yürüyor, saçlarından damlayan su taneleri yüzünde izler oluşturup can yakan öpücüklerini boynuna dahi taşıyarak akıyordu.
Herkesin gidecek bir yeri vardı. Çalacak bir kapısı, sığınacak sıcacık bir kalbi, onu bekleyen açık ve şefkatli kolları... Taehyung ise sağanak altında öylesine yürüyor, sanki tüm hayatı da bu yağmurla birlikle akıp gidiyormuş gibi hissediyordu. Ruhu çekiliyor, gitgide görünmez bir hale geliyor gibiydi. Korkuyordu. Yok olmaktan, sözlerini tutamaktan, ruhunun böylece bilinçsizce avuçlarından kayıp gitmesinden... Acısının dahi bir anlamı olmalıydı. Alışmak, yok olmak, kaybolmak istemiyordu. Kalbinin en içinde hissetmeliydi her şeyi.
Zihni her zamanki gibi karmakarışıktı. Kulağına yayılan yüksek sesli müzik içinin duvarlarından yansıyıp kalbinde yankılanırken sözleri zaten yorulmuş ruhuna acımadan işkenceler ediyor gibiydi. Piyano sesi yükselirken boğulacak gibi hissetti. Nefesi kesiliyor, elleri üşüyordu. Üşümek istemiyordu.
...
Jungkook gecenin 11' inde sevgilisini sırılsıklam bir şekilde kapısının önünde bulmayı beklemiyordu. Taehyung morarmış göz altlarıyla kapının önünde öylece Jungkook'a bakıyor, kıvırcık saçlarından damlalar süzülürken çenesi, elleri ve hatta tüm bedeni kimsenin bilmediği bir ayazda kalmış gibi titriyordu.
-Taehyung?
Jungkook dehşetle sevgilisine bakarken onu içeri almayı dahi aklına getirememişti.
+Çok üşüyorum Jungkook.
Taehyung kısık bir sesle sanki kalmış son enerjisini de buna harcamış gibi konuşmuş, sonra gözleri usulca kapanmıştı. Jungkook binlerce duygunun içinde kaybolurken her şeyi boşverip Taehyung'un koluna uzandı ve içeri aldı.
-Ne kadardır dışarıdasın Taehyung? Şu haline bak kuru yerin yok.
+Çok üşüyorum Jungkook.
Jungkook yeniden duyduğu cümleyle duraksamış ve yanında titreyen bedeni biraz daha sararak dudaklarını ısırıp yutkunmuştu.
-Gel sevgilim, kurulayalım seni.
Jungkook Taehyung'la birlikte odasındaki banyoya gitmiş, Taehyung'u banyoda bırakırken kuru olan kıyafetlerinden hızlıca birkaç tanesini seçerek kafasında olan soruları görmezden gelip banyoya dönmüştü. Taehyung hala bıraktığı yerde duruyor, titreyerek öylece karşıya bakıyordu. Jungkook kapıyı açtığında gözleri ona dönmüştü.
Kahverengi değildi sanki o an Taehyung'un gözleri. Jungkook bir ressam olarak tüm renkleri bilirdi ama fırçasında daha önce böyle bir tonu görmediğinden emindi. Eli ayağı boşalmış gibi hissetti. Yeniden o his ruhunda bilindik acıyı yayarken Jungkook dizleri üstüne çöküp yalvarmak istedi tüm gözyaşlarını tüketene dek. Eğer o bakışlarının tonunu değiştirebileceğini bilse tüm kanını son damlasına kadar ve tüm ruhunu da her bir nefesinin azıcık bir derinliğini dahi esirgemeyip bir an dahi tereddüt etmeden vermeye hazırdı. 2 hafta önce yatağında acıdan kıvranıp bir rüyanın pençesinde her bir duygusu en ağır işkencelerle parçalanıyor gibi ağlayan sevgilisi bugün hiç bilmediği bir tonu gözlerine çalmış, savrulduğu fırtınalı ruhunda Jungkook'u da savunmasız bırakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can You Hold Me | vmin/vkook
Romansa-YETER! YETER DEDİM SANA! BIKTIM ARTIK ANLIYOR MUSUN! BIKTIM BAKIP GÖRMEMENDEN! BIKTIM SÜREKLİ AĞLAMAKTAN! SENİ BUNCA SEVERKEN BUNLARI HAK ETMEDİM BEN! -Jungkook lütfen... -SUS DEDİM! SUS! Jungkook sinirle önündeki piyanoyu devirmiş, Taehyung sık...