Hikayenizin sonunu hiç merak ettiniz mi? Sizce kimlerin hikayesinin kahramanı olacaktınız sonda? Ya da kimlerin keşkesi, kimlerin nefreti olacaktınız? İnsan ne olursa olsun eksik yaşardı. Çünkü ya yaptıkları fazla gelirdi ya da yapmadıkları eksik kalırdı. Hayatı dolu dolu yaşardınız da tam yaşamazdınız.
Seçimlerimizin sonuçları bambaşka kapıları açardı. Her attığımız adım bizim seçeceğimiz yol içindi aslında. O an belki de o adımı atmasaydınız ileri gitmek yerine geri gitseydiniz başka bir şey olacaktı ve o başka bir hayata sürükleyecekti sizi.
Kaderin her zaman bir planı vardı. Sizinde olduğu gibi. Ama birinin sözü geçerdi. Diğeri ise sadece uçurtmaydı.
Boynumdan geçirdiğim fotoğraf makinesiyle öylece sokaklarda yürürken gördüğüm her taşın bile resmini çekesim geliyordu bazen. Bazen bu çağın insanı olmadığımı yüzüme vuran sergiler beni gülümsetirken acaba o dönemlerde yaşasam ne olurdu diye merak etmeden yapamıyordum.
Sergide belki de uzun zamandır önünde durduğum tabloya bakarken o an o tablonun içinde olduğumu hayal ettim. O kağıttan gemiyi suya benim değdirdiğimi...
"Daldınız."
Duyduğum sesle irkildiğim de arkama baktım. Poyraz.
"Evet, daldım."
"Çok dalıyorsunuz."
Elleri cebinde yanımda durduğun da o da tabloya baktı. "Düşünüyorum."
"Hep böyle düşünür müsünüz?"
Omzumu silktim hafifçe. "Sanırım."
"Şimdi neyi düşünüyorsunuz?"
"Bu tablodaki kadın olmayı..."
"O kadının hayatı bu tablodan ibaret değildir."
"Sizce nasıldır arka perdede hayatı?"
"Belki onu döven bir kocası vardır. Ve ondan kaçıp buraya gelmiştir o yüzden öylece duruyordur. Bu yüzden elbisesinde yırtıklar vardır, gözleri kızarmıştır."
"Belki de öylesine buradadır. Tesadüftür."
"Şu an ki gibi bir tesadüf mü?"
"Evet," Yüzüne baktım o da bana döndürdü yüzünü. "Şu an ki gibi bir tesadüf."
"Tesadüf diye bir şey yoktur." Nefes verdi hafifçe. "Kaderin elbet bir planı vardır."
Omuz silktim. "Belki de."
"Kağıdınız var mı?"
"Efendim?"
"Düz küçük ya da büyük bir kağıdınız var mı?"
Çantamda her zaman yanımda taşıdığım defterimden bir sayfa yırtıp ona uzattım. O da eline aldığın da yürümeye başlamıştı. Benim peşinden gitmediğimi fark edince arkasına bakıp başıyla hafifçe bir hareket yapmıştı. Peşinden yürürken sergiden çıkıp serginin olduğu yerde ortadaki fiskiyeye doğru yürüyorduk.
Önünde durduğumuz da bana dönüp elindeki kağıtla yaptığı kağıttan gemiyi bana uzatmıştı. Gemiye bakarken yavaşça elime aldım. "Çok güzel..."
Böyle şeyleri her zaman çok güzel bulurdum. Kağıttan uçakları yaparken her zaman onların üstünde uçup gideceğim günü hayal ederdim. Artık onlara binip gidiyordum ama hep geri dönüyordum çünkü kimseyi arkamda bırakmayacak kadar büyümüştüm.
"Oturur musunuz?"
Bana gösterdiği çimenliğe oturduğum da bir kolumu mermere yaslayıp gemiyi yavaşça fiskiyenin havuzuna bıraktım. O da kenara oturduğun da gemiye bakıyorduk ikimizde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU DAMLASI.
Teen Fiction"Anlatsana..." "Neyi?" Ellerini saçlarımda dolaştırırken tebessüm edip başımı omzuna yaslayıp alttan ona baktım. "En çok korktuğun anı..." Kaşlarının saniyelik çatıldığını ama sonradan bana merhametle baktığını gördüğüm de ne düşündüğünü merak ett...