Her ne olursa olsun herkes hayatta tutunacağı biri olsun ister. Anne, baba, kardeş, dost ya da bir sevgili. Çünkü bazen o kadar yorulur ki hali o kadar kalmaz ki tutunacak bir dal aramaya başlar. Ona tutunmak ister. Tutunup yaşamak ister her şeye rağmen. Bu ona mecbur kalmak değil bu ona sığınmak istemesindendir.
Herkes bulamaz, tutunacağı dalı. Çoğu zaman insanlar o dalları koparırlar. Ama bazen de gerçek bir insanı bulmanın verdiği hayat hiçbir şeyle paha biçilemez. Önemsenmek, bir yerde beklenmek bunların hepsi insanın içinde bir yerde en ihtiyacı olan şeydir.
Sevgisiz insanlar her zaman üşür, kırılganlaşır, canı yanar. Sonuçta, üşütmek sadece rüzgarın marifeti değildi insanlarda yeterince üşütürdü. Bunu en iyi babamdan öğrenmiştim. Kelimelerin bir silah kadar acımasız olduğunu, sevilmemenin midenizin yanında küçücük bir sızı bıraktığını sonra en ağır ağrıyı kalbinizin çektiğini hepsini babamdan öğrenmiştim.
Bazen babalar da çok acımasız olurdu. Hatta o kadar acımasız olurdu ki kalbinize saplanan bıçağı sürekli çıkarıp daha derine saplardı.
Babasını seven ama sevilmeyen herkese bakarsanız gözlerinde aynı bakışı görürsünüz. Kimsesiz kalmamak için kendi için savaşan herkes biraz buruk ama gizli bakar.
Başlayan yağmurla beraber Poyraz'ın cümlesine cevap veremeden başımı gökyüzüne kaldırdım. Dakikalar geçmeden hızlanmaya başlamıştı. Ayağa kalktığında bana da elini uzatmıştı hızlıca. Elini tutup kalktığım da ceketini çıkarıp ikimizin üstüne kaldırmıştı.
"Metro şurdaydı, gel gidelim. Sırılsıklam olduk."
"Çok güzel kokmadı mı ortalık?"
Hafifçe başını çevirip bana baktığın da ben de ona baktım. "Noldu?"
"Sürekli başka bir şey görmemi sağlıyorsun," Yüzümü süzdü bir süre. "Ve tek bir cümlenle yapıyorsun bunu..."
Kaşlarımı hafifçe kaldırıp yola doğru yürümeye başladığımda boynumun kızarmasını umursamamaya çalıştım. Utanmıştım herkes aynı şeyi düşünürdü.
İkimiz de hızlıca yürümeye çalışırken topuklu ayakkabılarım şu an pek işime gelmiyordu. "Dur, dur."
Poyraz durup bana baktığında bir kolunu tutup ayağımı kaldırıp ayakkabımın bandını açtım. "Saçmalama, ayağına bir şey batar."
"Bir şey olmaz bana..."
"Dur, kayıp düşeceksin."
Bir anda tek dizinin üstüne çöküp diğer ayakkabımın bandını açmaya başladığın da birkaç saniye ona bakıp gülümsememek için etrafa bakmaya başladım. Ayağa kalkıp iki ayakkabımı da eline alıp bana baktığın da ben de yüzüme düşen saçlarımı geriye attım.
"Hadi bakalım o zaman."
Bu sefer koşmaya yakın hız da yürürken ikimizin de paçalarına sular sıçramış, çok olmasa da üşüyecek kadar ıslanmıştık. Metro girişine sırtımı duvara yasladığım da Poyraz da hafif nefesini düzenliyordu. Benim aksime hiçte nefes nefese kalmamıştı.
Cebinden bir sigara paketini çıkarıp sigarasını yakarken dümdüz ona baktım. "Ne?"
"Nasıl nefes nefese kalmamış olabilirsin hem de sigara içiyorsun?"
Dudaklarında sigara dururken gülerken ben de gülüp karnımı tuttum. Bir anda duyduğumuz fotoğraf makinesi sesiyle başımızı çevirip o tarafa baktık. "Sei bellissima." Çok güzelsiniz.
Filmlerden fırlamış havası veren yaşlı kadın elinde salladığı fotoğraf karesini bana uzattığın da el sallayarak bize bir şey söyleme fırsatı vermeden yürürken fotoğrafa çevirdim bakışlarımı.
![](https://img.wattpad.com/cover/346337031-288-k967782.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU DAMLASI.
Ficção Adolescente"Anlatsana..." "Neyi?" Ellerini saçlarımda dolaştırırken tebessüm edip başımı omzuna yaslayıp alttan ona baktım. "En çok korktuğun anı..." Kaşlarının saniyelik çatıldığını ama sonradan bana merhametle baktığını gördüğüm de ne düşündüğünü merak ett...