Herkese merhaba..
İlk gecikmeli bölümümüzle karşınızdayız. Gecikme için üzgünüz. Bu bölüm bizim için çok özeldi. Yazarken bile acı veren bir bölümdü. Umarım beğenirsiniz.. İyi okumalar..
Hastaneye girdiğimde her yer çok kalabalıktı. Her hastanede olduğu gibi o hiç sevmediğim klasik hastane kokusu burada da vardı işte. Oldum olası nefret ederdim hastanelerden. Bir hafta öncesine kadar bana ölümü sadece çağrıştırırken yine tam bir hafta önce ölümü yaşattı bana, bize.
Buraya gelince yine o korkunç anlar hücum etmişti beynime. Acı, hala aynı tazeliğindeydi. Burası bana gerçekten hiç iyi gelmiyordu.
Ayaklarımı, geldiğim yere geri döndürdüm ve temiz havaya attım kendimi. Her ne kadar temiz olmadığını bilsem de dışarı çıkmak daha iyiydi. Hastanenin o kokusu insanın nefesini kesiyordu adeta.
Bahçede boş bulduğum ilk banka attım kendimi. Cebime koyduğum telefonumu çıkarıp Serra'ya mesaj attım.
Kime: Sarı
''Bahçedeyim.''
Serra'nın çalışma temposuna rağmen telefonu hiç elinden düşmediğinden anında cevap geldi.
Kimden: Sarı
''Geliyorum mavi.''
Serra, nefes nefese yanıma geldi. Belli ki beni bekletmemek için koşmuştu. Yanıma oturdu ve bana sıkıca sarıldı. Hıçkırdığını duyunca ağladığını anladım. Hemen geri çekilip yüzüne baktım. Neredeyse her gün gördüğüm en yakın dostumu özlemiştim. Ama özlemi içimden bir şeyler döküp alan başka biri vardı tabi.
''Nasılsın?'' sorusuyla Serra yine kurtarıcım oldu.
''İyi değilim.'' Dedim çabucak. İyi numarası yapamazdım. Rol yapacak takatim de yoktu zaten.
''Bu süreçte yanında olamadığım için üzgünüm.''
''Önemi yok. Zaten eve doğru düzgün gitmiyorum. Sadece otel görevi görüyor. Arada uyumak için kullanıyorum. Otelden tek farkı, para ödememem. Genelde mezarlıktayım. Artık benim evim de orası zaten. Onun yanında olmaktan başka bir şey istemiyorum. Geceleri bazen orada uyuyakalıyorum hatta.''
En yakın arkadaşım bana endişeli gözlerle bakıyordu. Bakışlarında acıma vardı.
''Kendine bunu yapmamalısın. Senin acını tam olarak anlayamam belki ama günde defalarca karşılaşıyorum bu acıyı yaşayanlarla. Olabildiğince anlıyorum seni. Artık biraz hayata dönmelisin mavi.'' Dedi gülümseyerek ve saçlarımı karıştırdı.
''Hem Pars da senin böyle olmanı istemez, hayatına bir şekilde devam etmeni isterdi, kaldığın yerden. O, güçlü Hera'yı seviyordu, biliyorsun.''diye devam etti sözlerine. Ben de içimden tekrarladım.
- O, güçlü Hera'yı sever. -
O sözler yine yankılandı beynimde:
''Sen güçlüsün Hera'm.''
Evet, ani bir karar almıştım. Artık güçlü olacaktım. Pars'ın sevdiği gibi. Değişmeyecektim. Pars'ın Hera'sı olarak kalacaktım hep.
Aldığım bu ani kararı Serra'ya da açıkladım:
''Güçlü olacağım.''
Bu kararımla gözleri parlayan Serra:
''O zaman perşembe günü izin günüm ve benimlesin. İtiraz yok mavi.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRIÇA'NIN ÖLÜM DANSI
ChickLitİnsanların karşılaştıkları bir takım zorluklar hatta engeller vardır hayatında.Ve bu engelleri aşmak için verdikleri mücadeleler.Belki de bu,hayatın bize vermiş olduğu bir oyundur.Bu oyunda kimileri kazanır,kimileri yenilir. Ben de bir oyunun içinde...