7.BÖLÜM

92 11 0
                                    

Multimedia: Hera ve Serra


Her zaman takıldığımız kafede Serra'yı bekliyordum. Burası bütün kafelerin, dükkanların ve butiklerin bulunduğu bircaddeydi. Cam kenarına oturmuş dışarıyı izliyordum. Beni dalgınlığımdan çıkaran şey, garsonun sesi oldu. Arkadaşımı beklediğimi söyleyerek, garsonu geri çevirdim. Bakışlarımı tekrar cama çevirdim ve dışarıyı izlemeye devam ettim. İnsanları gözlemlemeye başladım.

Bir yere yetişmeye çalışan erkek ve kadınlar,dolaşmaya çıkan gençler,el ele tutuşmuş sevgililer... Kimisinin suratında mutlu ifadeler, kimisinin mutsuz. Gözüm bir çiftin üzerinde takıldı. Çok mutlu görünüyorlardı. El ele tutuşmuşlar, gelinlikçinin camından gelinlik bakıyorlardı. Evleneceklerdi büyük ihtimal. Ellerine baktığımda, yüzükleri vardı.Tahminim doğruydu. Yüzümde hafif bir tebessümün oluştuğunu hissettim. Ama bunu yapacak gücüm bile kalmamış.Muhtemelen dışarıdan biri görse farketmezdi.

Bakışlarımı çiftten uzaklaştırdım ve masanın üzerinde duran ellerimediktim. Onu özlemiştim. Her şeyde o aklıma geliyordu. Gerçi hiç aklımdan çıkmıyordu. Ben tam yine hüzünlü moda girecekken Serra'nın sesi kurtarıcım oldu.

"Mavişim,nasılsın?" dedi ve gelip bana sarıldı. Yanaklarıma da sulu öpücükler bırakmayı ihmal etmemişti tabi. Yanaklarımı silip, "Gördüğün gibi" diye mırıldandım. Karşımdaki sandalyeyi çekip, oturdu. Gözleri yavru birtavşana bakar gibi bakıyordu bana.

"Her neyse, sipariş verelim istersen." dedim ve Serra bu işlemi benim yapamayacağımı anlayıp garsonuyanımıza çağırdı. İki kahve siparişi verdi ve garson yanımızdan ayrıldı. Serra'nın bakışları bana odaklandı.Masaya biraz daha yaklaşıp, elleriyle her zaman yanımda olduğunu belirtmek istercesine ellerimi sıktı.

"Canım benim. Artık hayata dön, dansına, müziğine devam et. Ne olur, Hera. Biliyorum şu an bana kızıyorsun.Haklısın da,benim için söylemesi kolay belki. Ama O'nu da düşün Hera, senin bu halde olman emin ol ki onu dahafazla üzüyordur." dedi.

Haklıydı da. Zaten bundan sonra Pars için yaşayacaktım. O bunları söylerken parmağındaki yüzük dikkatimi çekmişti.

"Umarım bunun bir açıklaması vardır." dedim kaşlarımla yüzüğü işaret ederek ve 'bundan neden benimhaberim yok' bakışlarını atarak. Kızarmış yanaklarıyla sırıtarak, yüzüğüyle oynamaya başladı.

"Söylemeye vakit bulamadım,gerçekten." dedi suç işlemiş bir çocuk gibi. Serra ile Bulut bir süredir birlikteydi ve görüşemediğimiz süre içinde onlar açısından güzel şeylerolmuştu belli ki. Şimdi Serra'yı biraz olsun mutlu edebilmek için gülümsedim ve

"Hadi anlat bakalım neler oldu, sarışınım" dedim.

Suratında oluşan tedirgin bir ifadeyle anlatmaya başladı;

"O korkunç kazanın olduğu gün.." dedi ve sustu. Devam etmek için onay bekler gibi yüzüme baktı. Kafamı devam etmesi için salladım. Derin bir nefes vererek devam etmeye başladı:

"Arabasıyla beni evden aldı ve sahil kenarında durdurdu arabayı. Kumsala doğru ilerledik. Karşımdaki manzarayla şok olmuştum. Kumların üzerinde iki tane büyük beyaz minder ve etrafında ipleri kuma gömülmüş kırmızı, kalp şeklinde balonlar vardı. Ağzım, sinek kaçabilecek kadar açılmış bir şekilde Bulut'a döndüm. Artık suratım nasıl bir şekle büründüyse bir kahkaha attı Bulut. Ben de elini tutup, balonlara kadar koştum. İçimden dünyanın en şanslı manyağım diye çığlık atıyordum resmen. Minderlerimize kurulduk. Bulut konuşmaya başladı, 'Meleğim, sarışınım, ölene kadar benim kalbimde yaşar mısın? Benimle evlenir misin sarı yellozum?'dedi. Ben şok. Ceketinin cebinden kırmızı bir kutu çıkarıp, kapağını kaldırdı. Tek kaşını kaldırarak bana baktı. Ağzım açık, gözlerim pörtlemiş ona bakıyordum hala. Birden kocaman bir çığlık atarak boynuna atladım, birlikte kumların üzerine düştük ve " eveet!!" diye bağırdım sayamayacağım kadar çok kez. Sonra da yüzüğü taktık işte."

Serra sustuğunda acı bir gülümsemeyle onu izliyordum ve farkında olmadan gözümden bir damla yaş süzüldü. Bunu gören düşünceli arkadaşım hemen özür dilemeye başlayıp beni üzmek istemediğini söyledi.

"Önemi yok, bakma sen bana, sizin adınıza çok sevindim. İnşallah bu mutluluğunuz hiç bozulmaz." dedim onun içini rahatlatabilmek adına.

O sırada kahvelerimizi getiren garson, afiyet olsun, dedi ve gitti. Kahvelerimizi içmeye başladık ve beş dakika kadar konuşmadık.

"Üniversiteyi bitirdikten sonra dans kursu açmak istiyordun, hala istiyor musun?" dedi, Serra sessizliğimizi bozarak.

"Bilmiyorum, istiyorum ama bunu şuan gerçekleştirebileceğimi sanmıyorum."

Aslında bu benim çocukluk hayalimdi. Bunu çok isterdim fakat yaşadığım onca şeyden sonra böyle bir şey yapabilecek kadar kendime güvenim yoktu sanırım.

"Eğer istersen her zaman yanındayım, her konuda elimden geldiğince yardımcı olurum." dedi sevecen bir sesle. Niyeti kafamı dağıtmaktı biliyordum ama bozuntuya vermedim.

"Biliyorum canım, teşekkür ederim her zaman yanımda olduğun için." dedim ona karşılık.

Kahvelerimiz bittiğinde, dışarı çıkmayı teklif etti Serra. Dışarı çıktığımızda Serra her gördüğü mağazaya girmek istiyordu fakat onu geri çeviriyordum. En sonunda bir mağazanın önünde durup bir şey alması gerektiğini söyledi ve ben de dışarıda beklemek istedim. Dalgınca vitrine bakarken yansımam gözüme çarptı. Ama aslında gözüme çarpan başka bir şey vardı. Arkamda, vitrindeki yansımasından yüzünü seçemediğim, bana biraz uzakta duran siyahlar içinde bir adam gördüm. Bana bakıyordu sanki. Hemen arkama döndüm. Adamın durduğu yöne baktığımda hiç kimse yoktu. Tam o tarafa doğru birkaç adım atmışken arkamdan Serra seslendi.

"Benden kaçıyorsun sanırım Hera Hanım"

Donuk bir suratla Serra'ya döndüm. Yanıma gelip koluma girdi. Adamın durduğu yere tekrar baktım. Kimse yoktu. Belki de her şeyi yanlış yorumluyordum. Geçirdiğim günler hiç de normal değildi sonuçta.



Yeni bir bölümm. Evet arkadaşlar sizce Hera'nın düşünceleri paranoyakça mı yoksa gerçekten birisi (siyahlar içinde bir adam) onu mu izliyordu? Vote ve yorumlarınızı bekliyoruz. Herkese iyi geceler, hayırlı ramazanlar..

Bu arada diğer bölüm daha uzun olacak merak etmeyin:))



TANRIÇA'NIN ÖLÜM DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin