(S)Yabancı

17 0 5
                                    

Dilaların dikkatine: Üstteki foto sondaki adam.

DİKKAT: Bu hikâyede adı Dila olan ve Ebrar diye bi dangalaktan hoşlananlar için bazı imalı sahneler bulunmaktadır.

AZRA

Erdem'e yarın yola çıkacağı için bugün çok iyi bakılıyordu. Midem bulandığı için işlere çok karışamadım. Bu aralar kötü oluyorum, üşütüyorum sanırım.
Erdeme hazırlanan meyve tabağını görünce beraber yiyeceğimizi anlayıp onun odasına ilerlemeye başladım. Kapının önündeyken içeriden bazı sesler gelmeye başladı. Tedirginlikle durdum ve dinlemeye başladım.

Kapının önünde bekleyen askerlere çaktırmadan dinlediklerim başımın dönmesine sebep oldu. İçeride başka bir kadın vardı! Erdem bana söylediklerinin aynılarını ona söylüyordu.

Sinirle gözde odama geçtim ve düşünmek için yatağıma uzandım.
Erdemin tek işi eğlenceydi, ben sadece bir oyuncak ve işini kolaylaştıran bir kukla konumundaydım. İster şehzade ister padişah olsun, benimle oynayamaz!

Hızla yerimden kalktım ve Kuzey Paşa'nın haremine doğru ilerledim. Tuana Hatunu orada göremeyince herkese sordum ve has odada olduğunu öğrendim. İçeri girmeme izin verdiklerinde çok utanmıştım. Onlar ordu planı yaparken ben işlerine çomak sokup onları engellemiştim çünkü Erdem'e kapılmıştım.

Kafamı eğip yanlarına yaklaştım.

Tuana Hatun bi sıkıntı olduğunu anlayıp yanıma geldi.
-Bir sorun mu var Azra?

O an midemde Acayip bir bulantı hissettim ve başımın dönmesiyle kendimi Tuana Hatunun kollarına bıraktım.

TUANA
Azra'nın bayılmasının üzerinden tam 10 dakika geçti. Arada sayıklıyordu ama tek anladığım "Özür dilerim" oluyordu.

Kuzeyle doktoru çağırdığımızda ise asıl olanı öğrendik.

Azra hamileydi.

***

Azra uyanalı yaklaşık bir saat olmuştu. Bize yalan söylediği için uyandığından beri özür diliyor bize hizmet etmeye çalışıyordu ama biz onu affetmiştik bile.
Türkçe konuşurken bazı kelimeleri bilmediği için bilmediği kelimeleri araya sokarak bize bir şeyler söylüyordu neyseki anlayabiliyorduk.

Azra'ya hâlâ hamile olduğu haberini vermemiştik. Memnun kalacağını sanmıyorduk. Ben de Erdemle başka nasıl etkileşime geçeceğimizi düşünüp olanları haber etmek için Ayşe ile harem bahçesinde buluştuk.

-Hamile mi?
-Evet öyleymiş ama söyleyemedim isteyeceğini düşünmüyorum.
-Şimdi ne olacak Erdemle nasıl haberleşeceğiz?
-Eğer Azra'nın hamileliğini bilirse onunla daha çok ilgilenir ve daha çok şey isteriz ama Azra sonuçta hamile bir kadın.
-Doğru psikolojik olarak kötü duruma sokamayız yoksa bebeği düşürür ve Erdem'le komple iletişimi keseriz.
-Bence bunu ona soralım en büyük fırsatımız Azra çünkü.
-Dila'ya da soralım Tuana. Belki başka bir yolu vardır.
-Tamam sen git sor ben burada seni beklerim.

***
AYŞE

Tuana'ya Dila'ya soralım dedim ama ondan önce aklıma Hüseyin geldi. İlk olarak onun huzuruna çıkmak için has odanın kapısına gittim ve izin verdiğinde içeri girdim.

Ona her şeyi anlattım ama o Azra'yı çok da önemsememiş ve devlet için Azra'nın Erdem'e yakın olması gerektiğini söylemişti. Haklıydı aslında ama hamile insanın ne yapacağı belli olmaz ki. Ayrıca bebeği düşürürse herkesin gözünden de düşer bu süre zarfında ona çok iyi bakmamız gerekiyor sanırım.

DİLA

Ebrar'ın yarın gideceğini öğrendikten sonra beynim durmuştu resmen. Tek düşündüğüm şey Ebrardı ve onunla konuşmam gerekiyordu.

Yanıma biraz odamdaki tatlı kurabiyelerden aldım ve hızlıca yola koyuldum. Kimse tek gittiğimi görmesin diye yanıma küçük nedimelerden birini alıp yarı yolda tembihleyip saraya geri yolladım. Birkaç kat örtündüğüm için isteseler de tanıyamazlardı. Askeriyenin oraya geçince Kuzey abinin yanına koşturdum. Beni daha söylemeden anladığı için Ebrarı yanına çağırdı ve bizi askeriyenin dinlenme alanına yollayıp kendisi askerlerin yanına geri gitti.

-Gidiyormuşsun.
-Sen nerden duydun?

Daha cevap veremeden ağlamaya başladım. Ebrar sadece beni izleyip sessizce oturuyordu. Elini omzuma koyup konuşmaya başladı.

-Zaten önemli bi görev değil Dila bir şey olmaz yani.

Liseden beri hiç değişmeyen umursamaz tavrına sinirlenip elini omzumdan attım.
-Hiç değişmemişsin Ebrar.

Aldığım kurabiyeleri önümüze açtım.
-Ben tatlı değil tuzlu seviyorum Dila ya niye onlardan almadın.

Dediği şeye sinirle gülüp kurabiyeleri toplayıp bir şey demeden saray yoluna geri döndüm. O kadar özenmişim riske girmişim gelip bundan memnun olmuyor ya bir de.
Kendimi tutamayıp arkama dönüp baktığımda peşimden bile gelmiyordu ya peşimden gelmiyordu bile.
Sinirle yoluma devam ettim ama önümdeki taşlı yol kaybolmuştu.

Yaklaşık 10 dakikadır aynı doğrultuda yürümeme rağmen saray yolunu bir türlü tutturamıyordum. Kaybolduğumu anlayıp geri dönmek için arkamı döndüm ama arkam ne taraftı onu da bulamadım.

Sakince olduğum yerde kaldım ve buranın neresi olduğunu anlamaya çalıştım ama önümde ağaçlardan başka bir şey göremiyordum.

O an yüzüme esen rüzgârla peçemin takılı olmadığını anladım. Peçemi ve baş örtümü Ebrarla oturduğumuz yerde unutmuştum. Şuan biri beni bulsa ona nasıl açıklayacaktım veya saraya girsem oradakilere nasıl açıklayacaktım.

Hava kararmaya başladığında boku yediğimi anlayıp bağırmaya başladım.

Bağırıp aynı zamanda su sesi gelen taraflara yöneliyordum çünkü eğer saraydan geçen dereyi bulursam ve suyu doğru takip edersem yolu bulabilirdim.

Bir süre sonra sus sesine yaklaştığımı anlayıp hızlandım ve küçük bi çağlayanın yanına geldim. Etrafa dikkatlice bakıp yüzümü yıkamak ve içmek için suyun yanına eğildim. Tam o an sağımdan bir çıtırtı geldi korkuyla geri çekildim ve babamdan kalan hançerimi çıkarttım.

-Kim var orda!

Sessizlik çöktü ve sert bir rüzgâr esmeye başladı. Korkuyla etrafıma bakmaya devam ettim bir hareketlilik olmayınca ağırlık yapan bohçamı bırakıp yanıma birkaç kurabiye aldım ve şelalenin duvarına tırmanmaya başladım. Eğer bu bizim deremizse kaynağı takip edersem saraya ulaşabilirdim.

Kayan taşlara tutunamıyordum ama zar zor kayaları yarılamıştım. Üztteki taşlara sertçe tutunup son gücümle bacağımı yukarı attım ve hemen toprağa uzandım. Gökyüzüne doğru döndüm ve gözümü açmamla karşımda bir insan gördüm. Hızlıca kenara çekilip ayağı kalktım. Hançeri ona doğrulttum ve titreyen ellerimi fark etmesin diye hançeri sallayarak konuşmaya başladım.

-Kimsin sen?!
-Sakin, sakin.
Bana yaklaşmaya başladığını görünce bütün cesaretimi topladım.
-Sana yaklaşma dedim!
Ben de onun üzerine doğru ilerledim ama o geri gitmedi.
-Ellerinin titrediğini korktuğunu görüyorum. Ben zarar vermem korkm-
-Sus!

Etrafımızdaki saray muhafızlarının sesini duyunca bağırmak için ağzımı açtım ama karşımdaki kişi hançerimi yere atıp ağzımı ve burnumu sıkıca kapattı.

Muhafızlar duyulmayacak kadar uzaklaştığında sonunda nefes alabildim.
-Boğuluyordum!

Adam sakince uzaklaşıp hançerimi eline aldı ve konuşmaya başladı.
-Benimle geliyorsun.

SarayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin