Bir Asır Bilinmemezlik

49 2 17
                                    

4 aya yakın bir süre önce cumhurbaşkanı Hamdi Osmanoğlu ve yandaşları bir karar aldılar. Bu karara kimse karşı çıkmadı, çıkamadı. Zaten çoğu insanın yıllardır şüphelendiği karar alındı. Anayasa kaldırıldı ve devletin yönetim şekli değişti. Karşı çıkanlara ve muhalefet yandaşlarına infaz emri verildi.

Bunu duyunca ilk aradığım kişi arkadaşım Dila oldu, kendisi cumhurbaşkanının yeğeniydi. Açtığında ağladığını anlamıştım ne olduğunu sordum kısa bir sessizlikten sonra konuşmaya başladı,
-Amcam babamı aldırdı
Tekrar ağlamaya başladığında yerimde donakaldım, demek ki eski geleneği sürdürüyorlardı akıllarınca.

Dilaya daha fazla bir şey soramadım sadece sessizce ağlamasını dinledim en sonunda ağlama sesi kesildi daha fazla yormamak için telefonu kapattım.

Sonra ebrarı aradım, kendisi CHP gençlik kolları başkanıydı. Telefonum açılmayınca moralim iyice düştü hemen diğer arkadaşım Ayşeyi aradım.

Saatler geçti hâlâ Ebrar'dan haber gelmiyordu. Ayşe evime geldi çaresizlikle hem memleketin durumu hakkında hem de arkadaşlarımız hakkında konuştuk. Haberleri izlemeye başladık, yeni yönetime karşı çıkanlar meclis önündeydi büyük bir patlama oldu. Korkuyla televizyona bakmaya devam ettik, ondan sonra olanlar gerçekten çok kötüydü.
Sabaha karşı isyancıların hepsi durdurulmuştu, yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu karşımızdakiler güçlüydü.

Yaklaşık 1 ay isyanlar tek tük ama büyük bir şekilde devam etti, 1 ay sonra sadrazam Süleyman Paşa idam emrini vermişti.Saatler sonra Dila'nın babasının boğdurulma haberi geldi bunu duyunca Dila adına çok üzüldük ama Dila ile iletişime geçemedik çünkü teknolojik aletler toplanmış, güya Osmanoğlu hanedanı saraya taşınmıştı, bu sarayı Hamdi bey zaten 3 yıl önceden yaptırmıştı.

Ebrardan haber alamamıştık geçen süre boyunca, bu beklediğimiz haber 3 ay sonra geldi. Ebrar bir mektupla iyi olduğunu bildirmişti hepsi bu kadardı.

Kadınların yalnız yaşaması yasaklandığı için dayımların evinde kalıyordum, ailem hâlâ boyabattaydı. Ayşenin ailesi devlet tarafından tımarlanmıştı çünkü Ayşe'nin abisi sipahi olarak göreve alınmıştı bu yüzden ailesi boyabattan çıkamıyordu Ayşe de bizimle kalıyordu. Dayım devletin maliye bölümünde çalışıyordu, yönetimin değişmesindeki önemli kararları alan insanlardandı. Bunun için Ayşe ile ağzımız kapalı oturuyorduk evde.

*

Ayşeyle beraber pazara gitmek için dışarı çıkacaktık fakat dışarıya çıkmak eskisi kadar kolay değildi, çarşaflanmak ve dikkatli yürümek gerekiyordu. Evden çıkıp ilerlemeye başladık başımız hep biraz eğik gözlerimiz hep yoldaydı. Pazara geldiğimizde rahat bir nefes alıp hemen kadınların arasında rahatça dolaşmaya ve evin ihtiyaçlarını almaya başladık. Bir sebzecinin önünde durduğumuzda kulağıma satıcının söyledikleri takıldı, çaktırmadan ayşeyle dinlemeye başladık.

-Söze bak efendi! Bu 100 yıl kafir asırıymış, şimdi din zamanıymış! Kadınları esir yaptıkları yetmemiş gibi şimdi de namaz kılmayanı cezalandırıyormuş! Bunların aksine kılmayacağım, bunların aksine!

Manavın telaşını ve sinirini gören arkadaşı sessiz olmasını tembihledi ve sakinleştirmeye çalıştı.
-Arkadaş inan hepsi bitecek, kimse istemiyor böyle olmasını. Bir yolu bulunacak ben eminim.

Ayşeyle eksikleri aldık bir köşeye oturduk ve konuşmaya başladık:
-Tuana,sana bir şey söyleyeceğim. Ebrar dün mektup yolladı. Neden söylemedin diye kızma, dayının duymasından korktum.

Meraklı bir şekilde Ayşeye doğru döndüm,
-Ne diyordu?
-Sipahi seçmelerine katılıp saraya girecekmiş.
-Ne!
-Yanında birkaç dostu varmış ayrıca Dila ile irtibatta olabilecekmiş.
-Ya tanırlarsa ne olacak?
-Tanımayacaklarına eminmiş diğer arkadaşlarını tanımamışlar.
Endişeyle birbirimize baktık aklımızdan geçen şeyleri kendimize saklayıp eve doğru yol aldık.

Yürürken konuşmaya başladım
-Telefonları, bilgisayarları toplatmasalardı keşke Dilayı çok merak ediyorum. Harap oldu kız.
-Tuana aklımda bir şey var ama demeye korkuyorum.
-Ne oldu?
-Biz de mi saraya girsek?
-Ayşe saraya elimizi kolumuzu sallayarak giremeyiz ki, ben de çok isterim Dila ve Ebrar ile irtibatta olmayı ama çok zor.
-Aşçı veya sağlıkçı olarak giremiyor muyuz?

Ayşe yanımda fikir beyan ederken aklıma bir şey geldi.
-Ayşe bu Hamdi kaç yaşındaydı?
-75 vardır herhalde.
-Peki dilanın kuzeni var mı yani amcasının oğlu falan?
-Evet Hüseyin vardı. Nereden aklına geldi?
-Bu adamlar eski geleneği devam ettirmeye çok meyilli Ayşe.
-Tahta o geçecek yakın zamanda diyorsun yani.
-Evet. Bu çocuk da mı babası gibiydi peki?
-O kadar tanımıyorum ama sanmam, Dilayla muhabbet ederken cumhuriyet yanlısıydı ama şuan bilemiyorum.

Biraz durakladık

-Bizim dila ile konuşmamız lazım ayşe.
-keşke telefonu toplatmasaydılar.
-Sahi neden toplattılar?
Ayşenin sorusuna hafiften gülerek cevap verdim.
-Gavur icadıymış!

Olayın saçmalığı karşısında bir alışkanlık göstererek yürümeye devam ettik.

-ikindi olmadan eve varalım, ikindiden sonra sokakta kadın görünce nezarete atıyorlarmış.

Ayşe duyduğu tiksindirici duruma tepki bile vermedi, 3 ayda her şeye alışmıştık.

Eve yaklaştığımızda biraz ilerde bir kalabalık gördük,dayım da oradaydı birisine bir şey olduğunu sanıp uzaktan bakmaya çalıştık ama nafile, bir şey görülmüyordu.

Ayşe merakla sordu,
-Yanlarına gitsek bir şey olur mu?
-Çok yaklaşmayalım ne olduğu belli olmuyor.

Azıcık daha yaklaştık ve dayımı süslü bir adamın yanında birileri ile beklerken gördüm. Karşımızdaki kişinin kıyafetınden saraydan önemli birisi olduğunu anladık.

Yanımızdaki insanları dinlemeye başladık. Bir süre sonra bu kişinin sadrazam Süleyman paşa olduğunu anladık.

Süleyman paşa bizi gördüğünde kaşlarını çattı ve bize doğru bakmaya başladı bir süre sonra gözleri arkamıza doğru kaydı. Arkamı döndüğümde mektup dağıtan at arabasının dayımların evine yaklaştığını gördüm. Hemen o tarafa döndüm ve postacıya yetişmeye çalıştım. Postacı evin önünde durdu hemen yanına vardım ve evden olduğumu söyleyip mektubu aldım. Dayımın görmemesi için çarşafıma soktum.

Ayşe ne olduğunu anlamış olacak ki hemen peşimden geldi. Hızla evin bahçesine geçip mektubu dayım gelmeden okumaya başladım
"Sevgili arkadaşlarım, sipahi seçmelerinde başarılı oldum. Şuan İstanbul'a yola çıktık. En yakın zamanda sarayda görüşmek üzere."

Yarı sevinç yarı tedirginlikle birbirimize baktık.

Kağıdı parçalayıp bahçenin en köşesindeki dayımın aceleyle bıraktığını anladığım mangala attım.

Ayşe telaşlı bir şekilde fısıldadı.
"Tuana dayın bu tarafa geliyor."

Tedirginlikle dayıma doğru döndük. Dayım yanımıza yaklaşıp bize sakince bir şeyler anlatmaya başladı.
"Dışarıdaki gördüğünüz kişi sadrazam Süleyman paşadır devletin en yetkili 2. Kişisidir."

Dayımın neden bunları anlattığını anlamayıp Ayşeyle birbirimize baktık ve dinlemeye devam ettik.

"Emin olun bunu ben kendi isteğimle yapmıyorum sadece emirleri yerine getiriyorum."
Dayım sanki suçlu gibi konuşuyordu, Ayşe ne olduğunu anlamış gibi bana baktı. Ona anlamsızca bakıp dayımın anlam veremediğim sözlerini dinlemeye devam ettim.

*

Dayımın bizi saray askerlerine teslim etmesinin üzerinden 1 saat geçmişti. Uzun bir arabada yabancı birkaç genç kızla beraber avrupa yakasına doğru ilerliyorduk.

Ayşe kendimizi avutur gibi sürekli
"En azından istediğimiz oldu, saraya geçiyoruz." diyordu.

Bir süre sonra araba durdu ve kapısı açıldı.

SarayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin